Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '06

 
Kategori
Mizah
 

Sigortacının sigortamı attırmayanını severim

Sigortacının sigortamı attırmayanını severim
 

Bir zamanlar anketçiler türemişti. Anketçi, yolda önünüzü kesiyor, “ Bir dakikanızı alabilir miyim? Küçük bir anketimiz var… En son ne zaman tatil yaptınız?... ” diye başlıyordu operasyona. Tabii ki bir dakikayı aşıyordu bu anket işi. İşiniz var gücünüz var… Bir yerlere yetişmek zorundasınız… Mevsim yaz ise güneş tepede ateş saçmakta, kış ise donmaktasınız… Ama anketörün umuru değil! Genç arkadaş kararlı… Anketini yapmadan size adım attırmayacak!

Çok çektim zamanında bu anketçilerden. Onlar yüzünden ana caddeleri, bulvarları kullanamaz, evimden iş yerimden çıkamaz olmuştum! Çok uzun zamandır yoklar. Görünmüyorlar. Başka bir ülkeye göç ettiler herhalde.

Şimdi de sigortacılar ile başım dertte! Epeyce bir zamandır da sigorta pazarlamacıları ile yaşamaktayım böyle bir sorunu. Artık sorunu büyük ölçüde hallettim ama… Başlangıçta çok kötüydü. Hele o ilk gün var ya… Unutmam mümkün değil!

Telefon çaldı, “ Mustafa Bey… İyi günler. Ben Yeşim… ”

Yeşim… Yeşim… Yeşim… Bir türlü çıkaramadım. Kimdir bu Yeşim? Akrabalar, arkadaşlar… Tüm isimler yıldırım hızıyla tur attı belleğimde… Yok. Hayır. Bu isimde bir tanıdığım yok.

“ Afedersiniz… Tanıyamadım… ”

“ Ben falanca sigorta şirketinden arıyorum. Sizinle görüşmemiz ne zaman mümkün olabilir? ”

“ Yarın görüşelim Yeşim Hanım. Öğleden önce 11’de olabilir. ”

“ Teşekkür ederim. Mustafa Bey. Görüşmek üzere. ”

Yeşim Hanım sabah tam 11’de geldi. Kurulmuş bir makine gibi Falanca Hayat’ı anlattı. O anlatırken ben de can kulağı ile dinliyor, mevzua vakıf olmaya gayret ediyordum. Ama Yeşim Hanım’ın hızına yetişmek ne mümkün! İlk beş dakikadan sonra arayı açmaya başladı. Falanca Hayat konferansı onbeşinci dakikayı geride bırakırken birkaç boy fark atmıştı! O kaptırmış giderken “ Ben de, öğleden sonra ve yarın yapacağım işlerin programını yapayım bari ” deyip, küçük küçük notlar almaya başladım ajandama. Çok sürmedi öğleden sonra ve yarın yapacağım işlerin programını bitirdim. Baktım Yeşim Hanım anlatmaya devam ediyor… Bir sonraki günün programına başladım… O da bitti. Ardından bir sonraki günün programına daha yeni başlamıştım ki… Yeşim Hanım birden sustu…

“ Mustafa Bey… Siz beni dinlemiyorsunuz galiba?... ” dedi kafi miktarda sinirli bir ses tonuyla.

“ Haa?.. Nee?.. Kim?.. Ben mi?.. ” Panikledim birden. Hemen itiraz ettim,

“ Olur mu Yeşim Hanım… O kadar güzel anlatıyorsunuz ki… Mest oldum, kendimden geçtim… Ondandır. Yani size öyle gelmiştir. ” deyip durumu kurtarmaya çalıştım. Ama Yeşim Hanım yemedi tabii.

“ Peki o zaman… Madem dinliyordunuz… Şimdi soracağım sorulara cevap verin bakalım” deyip, beni sınav yapmaya başladı. Haspinallaaaaa!.. Aksi gibi bu sigorta işleri hiç de anlamadığım, bilmediğim bir konu.

“ Yeşim Hanım… Ben öyle pat diye sınava giremem. Heyecanlanırım. Siz bana notları verin, akşam çalışayım… Yarın yaparsınız sınavı… ”

“ Estağfurullan Mustafa Bey ” dedi Yeşim Hanım, “ Ben sınav filan yapmayacağım. Ama sigorta kavramını her uygar, modern, çağdaş insanın iyi bilmesi gerek. Biz bunun için çaba gösteriyoruz. ”

“ Aha!.. ” dedim, “ Biz şimdi bunları bilemezsek, Yeşim Hanım beni vahşi, barbar, ilkel biri olarak bilecek. Tüh! Çok ayıp olacak kıza. ”

Yeşim Hanım tekrar anlatmaya başladı. Avrupa’dan, Amerika’dan örnekler veriyor, anlatıyor da anlatıyordu. Ben ise merak ediyordum, Yeşim Hanım bunları bana neden anlatıyor diye. Tabii ya… Benim sigorta mevzuatını bilmemden ne çıkarı olabilirdi ki? Acaba devletin başlattığı yeni bir uygulama mıydı bu? Hadi bilgilendim diyelim… Sigorta konusunda allame-i cihan oldum… Ne işime yarayacaktı bu? Yeşim Hanım da hiç bahsetmiyordu bu konudan… Sorsam ayıp olur muydu acaba?

Sonunda cesaretimi toplayıp sordum:

“ Yeşim Hanım… Bir şey merak ediyorum. Siz bunları neden anlatıyorsunuz bana? Benim sigorta bilgisine ihtiyacım olduğuna nasıl karar verdiniz? Kim karar verdi? Nereden bildiniz? ”

Yeşim Hanım, sigorta poliçesini yapmadan önce bu bilgileri vermek zorunda olduğunu söyleyerek, çantasını açtı ve bazı evraklar çıkardı, doldurmaya başladı. Bana sorular soruyor, verdiğim cevaplara göre bir şeyler yazıyordu… Yazı işlemi bittikten sonra, “ Şurayı imzalar mısınız lütfen?... ” dedi… İmzaladım. Kredi kartı numarası… Taksit… Falan, filan… Yeşim Hanım kalktı, teşekkür etti ve çıktı.

O gittikten sonra masamın üzerindeki kâğıda baktım. İnceledim. Artık bir hayat sigortam olduğunu öğrendim. Ama nasıl olduğunu tam anlayamadım.

Yeşim Hanım’dan sonra birkaç sigortacı taarruzuna daha maruz kaldım… Çok uzun sürmedi ve sigortacılar karşısındaki savunma yöntemleri konusunda üstatlık mertebesine eriştim. Eskiden, sigortacıların bir telefonu ile panikleyip, “ N’apacam şimdi ben? Ne cevap vereyim?.. ” diye soğuk terler dökerken, şimdi gayet cesur bir şekilde çıkabiliyordum karşılarına. Hatta öyle bir noktaya geldi ki iş… Artık ofisteki diğer arkadaşlar bile sigortacılardan korunmak için benden bilgi desteği istemeye, deneyimlerimden yararlanmaya başladılar.

Geçen hafta ilginç bir durum yaşadım. Bizim işyerindeki arkadaşlardan birinin tanıdığı da sigorta pazarlamacılarından muzdaripmiş. Benden söz etmiş arkadaşım. Benle tanışmak istiyormuş. “ Parası neyse veririm. Gelsin bize eğitim versin. Hatta ona yeni müşteriler de bulurum. ” demiş. Yarın görüşmemiz var bu bey ile… Bakacağım duruma… Belki de sigorta pazarlamacılarından korunma eğitimleri veren bir dershane açarım yakında.

>> İllüstrasyon: Sefa Sofuoğlu

 
Toplam blog
: 118
: 1658
Kayıt tarihi
: 20.06.06
 
 

70'li yılların sonlarına doğru (1977 veya 1978... Belki de 1979...) tüm zamanların efsane dergisi..