- Kategori
- Anılar
Şiirdeki evim
Yıllar önceydi...Nazım Hikmet'in bilmediğim şiirlerini keşfe çıkmıştım internette; rüzgârkanatlı bir atın üstünde, kurşun gibi ağır bir havada, bahçesinde ebrûli hanımelleri açan bir sitedeki apartmanda, doludizgin koşuyordum, duyguya ve insana...
Bahçe duvarlarımızdaki hanımelleri, mor salkımlar, hazanda binbir renge boyanan sarmaşıklar öyle şiirsel gelirdi ki bana. Her gün sitedeki onlarca kişinin yanından gelip geçtiği, ama hiç farketmediği akasya, defne, mayıs çiçeği, kuş elması, boru çiçeği ağaçları da aynı şiirsellikteydiler.
Evimi her zaman sevdim, pek çok insanın sevdiği gibi. Ama o gün, rüzgârkanatlı ata binmiş, Nazım'ın şiirleri arasında dolaşırken, daha önce hiç okumadığım bir şiirine rastladığım gün, evimi daha bir başka sevmeye başladım. ' Pencereler ' idi şiirin adı. Sanki benim evimin penceresinden dışarı bakmış, az önce yağan yağmura ve ardından doğan düneşe, evimin pencerelerinden görünen Akdeniz'e yazmıştı bu şiiri.
Pencereler
yağmur yağıyordu camlarınıza
kızıl saçları kederli uzun
ben alt dudağımda cıgaram
türkü söylüyordum içimden
yağmur sesini kendi sesimden çok severim
Yağmuru, bulutu, gökgürültüsünü, şimşeği çocukluğunun en değerli oyuncağı gibi seven ben, ne zaman yağmur yağsa, alt dudağımda cigaram, dilimde ' Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi / Altım çamur, üstüm yağmur, yine gönlüm hoş idi ' türküsü eşliğinde seyretmez miydim balkondan?
Pencereler
beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz
bir deniz mavi yüzük taşından
serçe parmağıma geçirdim usulcacık
üç kere öptüm ağlayarak
öpüp alnıma koydum üç kere
Beşinci kattaki evimden yüzük taşı mavisi Akdeniz'i, görüş alanımda hiçbir engel olmadan görmüyor muydum, onca apartmanın arasındaki o güneşli boşluktan?
Pencereler
sabaha karşı mıydı bilmiyorum
belki de gece yarısı
bilmiyorum
odamın içindeydi yıldızlar
ve gece kelebekleri gibi
çırpınıyorlardı camlarınızda
ben onlara dokunmaktan çekinerek
açtım sizi pencereler
salıverdim yıldızları geceye
aydınlık sınırsız hür geceye
yapma ayların geçtiği geceye
Sıcak ve uzun yaz gecelerinde, odamın penceresinde salınan tül perdenin arasından usulca içeri girip, yastığa serilmiş saçlarıma ışığı dökülen sayısız yıldızı, ben de salıvermiyor muydum geceye?
Pencereler
pencereler
kırk evin penceresi odama girdi
ben oturdum birinin içine
sarkıttım ayaklarımı bulutlara
bahtiyarım
diyebilirdim belki
Ben de bunaldığım günlerde başımı göğe kaldırıp bulutların o kirlenmemiş beyazında arındırmıyor muyum ruhumu?
Bahtiyarım!