Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır- 19.Bölüm

Sır- 19.Bölüm
 

RESİM:ALINTI"Yasak meyveyi yedik ya tatlı tatlı. Şimdi sıra ödenecek bedellerde.”


SIR

19.BÖLÜM

Biliyorum evlisin seni bekliyor yuvan

Ayrılıp gitmelisin daha geçmeden zaman

Aşkı bulduk zamansız ne yapsakta faydasız

Kavuşmamız imkansız dayan yüreğim dayan”

O gecede uyku yoktu kızın gözlerinde. Karmakarışık durumun içinden kimsenin canı yanmadan nasıl kurtulabiliriz düşüncesi hâkimdi zihnine. Kâh ümitsizliğe kapılıyordu düşüncelerinde kah Selim ile evlendiğini düşünüyor, birlikte geçen saadet dolu bir hayatı düşlüyor, bebeklerini beraber büyüttüklerini, birlikte yaşlandıklarını düşüncelerine kaplıyordu imkansızlığını bile bile.

Saat gece yarısını geçmek üzereydi. Tuana gergin ve sıkıntılı bir şekilde kalktı oturduğu yerden. Sarsak adımlarla mutfağa yöneldi. Bir bardağa süt doldurdu. Uykusunu getirirdi belki bu süt. Abajurun cılız ışığında ilerledi pencereye doğru. Bugün kendini ne de çok bu pencerenin önünde bulmuştu. Gözleri yoldaydı sevdiği ya gelirse diye. Ama vakit insafsızca ilerliyordu işte. Artık gelemezdi Selim. Sütünün son yudumunu da içti ve mutfak tezgâhının üzerine bıraktı kirli bardağın içine su doldurarak. Sabahlığını çıkardı üzerinden ve yatağın içinde kıvrıldı. Eli karnının üzerinde dolaştı. Bir anda hayatı nasıl bir çıkmazın içine girivermişti. Ürperdiğini hissetti. Sarındı iyice. Üşüme yerleşmişti bedenine. Gözlerini kapattı. Uyumak ve her şeyi unutmak istiyordu tüm benliğiyle. Uykuya geçmek üzereyken kapının çalındığını duyumsadı. İrkildi. Kulak kesildi yatağın içinde doğrularak. Evet, kapı çalıyordu, rüya da değildi. Kim gelmişti ki gecenin bu saatinde. Kalktı ve yavaşça ilerledi kapıya doğru. Göz deliğine yerleştirdiğinde gözünü Selim’in gülümseyen gözlerini gördü. Yüreği heyecanla çarpmaya başladı sanki kuş olup kanatlanmış ve uçmaya hazırmış gibi.

“Selim…”

“Canım…” diyerek sarılıverdi genç adam sevdiğine. Mis gibi bahar kokusunu içine çekti özlemle.

“Şaşırdım seni görünce.”

“Seni çok özledim Tuanam.”

“ Bütün gece boyunca gelirsin belki diye pencerenin önündeydim.”

“İşimin bir an önce bitmesi için nasıl dua ettim bilemezsin. Seni bir an önce kollarıma alabilmek için.”

Gülümsedi kız.

“Her an yanında olmak, gözlerinin içine bakmak, ellerini tutmak istiyorum Can Damlam. Sensizlik gün geçtikçe dayanılmaz oluyor.”

“Ben de seni çok özlüyorum aşkım.”

“Evlen benimle Tuana. Evlenelim…Ve bir daha hiç ayrılmayalım.”

Tuana mıhlanmış gibiydi olduğu yere. Evli olduğunu bilmeseydi sevdiği adamın bu cümle karşısında sevinçten göklere uçabilirdi ama şimdi Selim neye güvenerek evlenelim diyordu ki. En önemlisi ağzından çıkanı kulakları duyuyor muydu?”

Sarmaladı kızı.” Sakın hayır deme bana. Seni o kadar çok seviyorum ki…”diyerek fısıldadı kulağına ve öpücüklere boğmaya başladı. Tuana gereksiz düşünceleri kafasından kovarak o anı yaşamaya çalıştı. Ve erkeğinin öpücüklerine karşılık verdi olabildiğince.

Nasıl olduğunu ikisi de anlayamadan yatakta bulmuşlardı kendilerini. Birbirinin vücutlarında tek beden olmanın doruklarına çıkıyorlardı beraberce. İşte böyle anlarda ne dert ne tasa kalıyordu zihinlerde. Gün içinde düşüncelerin tedirgin ettiği bedenler şimdi kuş gibi hafiflemişti adeta.

Doğan güne birlikte uyanmanın mutluluğu ikisinin de yüzlerinden okunuyordu.

“Aşkım günaydın.”

“Aşkım…”diyerek gülümsedi Tauna. Sevdiğinin yanağında dolaştırdı elini. Soru soran bir hal vardı gözlerinde ama Selim anlamadı bunu.

“Ben duş alayım.” diyerek doğruldu kızın alnına bir öpücük kondurup… “Ve sonra da iş başı…” diye devam etti sözlerine.

“Bir kahve içeriz değil mi birlikte?”

“İçeriz aşkım.”

Kahve ne kadar da çabuk bitmişti. Birlikte oldukları her an o kadar çabuk geçiyordu ki. Ayrılık vakti ne kadar da çabuk geliyordu.

Sıkıca sarıldı Tuana sevdiğine son kez görüyormuşçasına.

Selim kızın elini kavradı ve dudaklarına götürdü. O an dikkatini çekti.

“Yüzüğün nerede Tuana yoksa beğenmedin mi?”

“Şey… Ben yatarken çıkarıyorum. Taşı çok narin. Zarar gelmesini istemiyorum.”

“Getirir misin aşkım onu bana.”

Yüzükle döndü kız. Selim yüzüğü kızın parmağına yerleştirirken.

“Sakın çıkarma bir daha. Senden daha kıymetli değil ya. Zarar gelirse yenisini alırız. Hatta birer de alyans alalım.”

Gözleri parıldadı kızın.

“Seni çok seviyorum Tauna. O kadar çok seviyorum ki…”

“Ben de aşkım seni yeryüzündeki her şeyden çok daha fazla seviyorum.”

“Akşam radyodayım biliyorsun.”

“Biliyorum. Sen de biliyorsun ki her zaman ki gibi kaçırmayacağım programını.”

diyerek sarıldı son bir kez sevdiği kadına ve çıktı işine gitmek için.

Tuana pencereden baktı Selim gözden kaybolana kadar. Parmağındaki yüzüğe baktı uzun uzun. Selim’in ellerinin sıcaklığını hissetti ellerinde. Yeşil gözleri geldi sonra gözlerinin önüne.

“Evlen benimle Tauna. Evlenelim…Ve bir daha hiç ayrılmayalım.” diye bir kez daha fısıldadı Selim.

Elini karnının üzerine yasladı kız.

“Bebeğim duydun değil mi baban benimle evlenmek istiyor. Ben buna sevinemiyorum bile. Evli olduğunu bile bile nasıl sevinebilirim ki. Oysa en mutlu olmam gereken günler bunlar. Baban beni oyalıyor bebeğim. Seviyor biliyorum ama çaresizlikten yapılan bir teklif bu teklif. Bu işe son noktayı koymak bana düşecek yine. Kaçıp gittim ama olmadı işte. Onu görünce ben de duygularıma yenildim ama artık bu şekilde devam etmem çok zor. Evet, onun yanındayken çok mutlu oluyorum ama… Ama o gittiğinde bir daha ki zamana kadar. Onu göreceğim ana kadar kahroluyorum. Ne yapmalı ben de köşeye sıkıştım. Bir tarafta deliler gibi sevdiğim baban, bir tarafta içimde varlığını hissettiğim sen. Sana da bunu yaşatmaya hakkım yok. Sen de benim gibi baba yolu gözlememelisin. Üstelik seni dünyaya getirmekle babanı daha da karmaşık bir duruma sokmak istemem. Bir yolu olmalı, bir yolu…” diyerek saatler sonra ayağa kalktığında kendince bir çözüm bulmuştu Tuana. Öyle ya Selim’in gözlerinin içine bakarak bunu asla söyleyemezdi.

………………….

Kulaklıklarını taktı Tuana. Planlamamıştı bu geceki programını.Sadece içinden geçenleri söyleyecekti.

“ Sevgili dinleyicilerim… Hoş geldiniz Papatya Efem’e… Papatya Efem’de Tuana Sayın ile birliktesiniz bir buçuk saat boyunca. Bugün sizlerle kavuşamayan sevgilileri konuşacağız.

Önce bir şarkı geliyor. Eskilerden…Gülden Karaböcek söylüyor tüm kavuşamayanlar için.

Biliyorum evlisin seni bekliyor yuvan

Ayrılıp gitmelisin daha geçmeden zaman

Aşkı bulduk zamansız ne yapsak da faydasız

Kavuşmamız imkânsız dayan yüreğim dayan

Kahrolmadan ikimiz bitmeli bu sevgimiz

Bu bizim kaderimiz dayan yüreğim dayan

Unutma ki evlisin yuvana dönmelisin

Sen artık gitmelisin vakit çok geç olmadan

Ümitsiz yaşamak zor severken ayrılmak zor

Kader böyle istiyor dayan yüreğim dayan

Bu aşk hüsran dolsa da hasret bizi yaksa da

Unutmak zor olsa da dayan yüreğim dayan

Kahrolmadan ikimiz bitmeli bu sevgimiz

Bu bizim kaderimiz dayan yüreğim dayan

Unutma ki evlisin yuvana dönmelisin

Sen artık gitmelisin vakit çok geç olmadan

“Tuana… Nereden çıktı bu şarkı?”diye mırıldandı genç adam.

“ Biliyorum evlisin seni bekliyor yuvan.” sesi çınlıyordu kulaklarında. Selim iliklerine kadar gerildiğini hissetti.

Evet, sevgili dinleyicilerim… Aşk üzerine, sevda üzerine konuşacağız. Ayrılıklar, kavuşmalar üzerine konuşacağız. Kavuşamayan sevdaları konuşacağız. Hüzün yağacak, gözyaşı akacak. Yüreğinize dokunacak. Kendinizden bir şeyler bulacaksınız.”

“Tuanam… Neler oluyor yoksa öğrendin mi evli olduğumu? Kaçışların, gidişlerin bu yüzden miydi? Yok, canım nereden öğrenebilirsin ki ama ya öğrendiysen? ” diye düşündü Selim.

“Evet, sevgili dinleyenler ben de bir şeyler söylemek istiyorum yasak aşka dair…” diyerek başlamıştı Tuana yüreğinin acıtan ne varsa anlatmaya.

“Sevmemeliydik bir birimizi. Sevdik. Mantığımız çok söyledi bize. “Yanlış, yanlış.” diye haykırdı yüzümüze ama kalplerimiz laf dinlemedi. “ Seviyorum, seviyorum.” diye fısıldadı kulaklarımıza. Sen beni, ben seni nasıl da sevdik farkında olmadan koşulsuzca. Çok geçti bizim için bu sevda… Sen yasaktın bana. Yanlış bir zamanda… Yanlış bir yerde başlamıştı bu sevda. Yayılmıştı yavaş yavaş damarlarımıza elimizde olmadan. Bu sevda hayat damarlarımızdan biri olmuştu gün geçtikçe. Birbirimizi görmeden yapamaz olmuştuk. Kalplerimiz aynı şarkıyı dinliyor, çırpınıyordu umarsızca. Artık ne sen bensiz ne de ben sensiz olabilirdik.

Aşk sarınca bedeni insan göremiyor ki önünü. Düz yolda bile yürüyemez hale geliyor. Gecesi gündüzü sevdiği ile doluyor. Hele bir de bizim gibi dar vakitlerde görebilenler bir birlerini. Kaçamak zamanlara sıkıştıranlar buluşmaları... Hasretin ateşiyle belki de gün be gün büyüyen arzular… Önüne geçilemeyen tutkularımız…

Seni beklediğim akşamlarda telefon edip de “Gelemeyeceğim bu gece sevgilim, karımın…” diye başlayan cümlelerin. Nasıl da başıma yıkılırdı dünyam… Sana belli etmezdim ama hayatında ikinci sırada yer almak kahrederdi beni… Delice kıskanırdım yanında olduğun karını, helalini. Aslında benim hakkım yoktu seni sevmeye. Ertesi sabah koşa koşa bana geldiğinde unuturdum dün gece içimi kemiren kıskançlık ateşini.Sen yanımdaydın ya gerisi çok da önemli değildi.

Sen yanımdayken zaman duruyordu da her şey ne kadar kolay görünüyordu. Sen gidince acı gerçek görünüyordu tüm çıplaklığıyla… Bütün şeytanlar etrafıma toplanıyordu yalnız kalınca. Biliyordum masum olmadığımızı. Kırdığımız kalpleri. Aldığımız veballeri… İşlediğimiz günahları… Ve mümkün olmadığını bazı şeylerin… Tüm bunları ört pas etmek için bir kılıfımızın olmadığını… Ödememiz gereken bedelleri… Biliyordum.

“Büyük lokma ye büyük konuşma.” demiş atalarımız. Ben bu tür haberler okuduğumda gazetelerde, duyduğumda etrafımdaki kişilerden. Ne kadar ayıplardım onları. Kınardım. “Ben olsam asla.” derdim ihanetleri okuyunca. Kabul etmezdim bu sıra dışı ilişkileri. Engel olamıyormuş insan yaşananlara. Gönül ferman dinlemiyormuş meğer…Seviyormuş, çok seviyormuş.

Böyle olsun istememiştik ikimizde. Birbirimizi sevmeye başlarken kimsenin canını yakmak istememiştik ki biz. Sadece senin ve benim olacağım bir dünya kurmak istemiştik kendimize. Hepsi bu kadardı. Çok süslü hayallerimiz yoktu bizim. Hakkımız olmadığını bildiğimiz için belki de… Birlikte olduğumuz anlarda dünya duruyordu, zaman akmıyordu. Öyle bir birimizindik ki o kaçamak saatlerde... Bu yetiyordu bize… Yetmek zorundaydı.

Kader daha güçlüymüş senden ve benden. Önüne geçilmezmiş kaderin. Geçemedik. Sevdik. Yenildik. Esir olduk kadere. Bize vakitsiz sunduğu bu aşka tutsak olduk. Yürümeyeceğini bile bile. Yasak olduğunu bile bile. Biz de yedik o yasak meyveyi. Teslim olduk

Ama dayanamıyorum artık. Senin iki arada bir derede kalmalarına dayanamıyorum... Her sessizliğin mahvediyor beni. Biliyorum zor senin için daha da zor. Gittikçe de zorlaşacak. Ne yardan ne serden derler ya. Seni tercih yapmaya zorlamak aklıma gelecek en son şey. Biliyorum çok sevdiğini beni. Yanlış anlama sakın, senden bıktığımı düşünme. Sanma ki benim için çok kolay oldu bu kararı almak. Sevginin büyüklüğünden bir an olsun şüphe etmedim. Aşk fedakârlık yapmaktır bazen… Ve ben işte sırf bu yüzden kolaylaştırmak istiyorum işini.

Bırak gideyim gün ağarmadan. Çok geç olmadan. Herkes bize geçmiş olsun demeden. Bırak gideyim. Bu sevgiden hayır gelmeyecek ikimizi de… Görmüyor musun? Görmek istemiyor musun? Sonu yok bu aşkın. Çıkmaz bir sokak da çabalıyoruz yolumuzu bulmak için nafile. Sonu yok bu yolun.

Bir geleceğimiz yok bizim. Yıkılan bir yuva, gözü yaşlı bir kadının “ahı” kime hayır getirmiş ki bize de getirsin. Ben yuva yıkan bir kadın olmak, nefretle anılmak istemiyorum. Tek başıma yaşamak istiyorum artık her anı bir ömre bedel olan sevdamızı.

Kaldır başını, gözlerime bak. Erkekler ağlamazmış. Sen de ağlama. Zorlaştırma daha da… Yeterince zor zaten ayrılmak senden. İnan hiç pişmanlık duymuyorum yaşadıklarımız için. Seninle geçirdiğim her dakikayı kazıdım sedefli hançerle kalbime. Söküp atmak öyle kolay değil. Ama mecburuz biz buna. Yasak meyveyi yedik ya tatlı tatlı. Şimdi sıra ödenecek bedellerde.”

Tuana’nın kırgın ses tonu yankılanıyordu her kelime de Selim’in kulaklarında. Her kelime Selim’in yüreğine ok olup saplanıyordu. Ve farkında değildi genç adam gözyaşlarının yanaklarını ıslattığının.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..