Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '11

 
Kategori
Blog
 

Sirk aynasına bakmayı meziyet sayma!

Sirk aynasına bakmayı meziyet sayma!
 

Henüz beş yaşında bir çocuktum. İlk kez tanışmıştım lunaparkla. Atlıkarıncalar çok hoşuma gitmişti. Dönme dolaba binmek, zincirli salıncakta sallanmak, başlı başına bir şölen olmuştu benim için.  

Daha sonra ağabeyim, karanlık bir odaya soktu beni. Işıklar yandığında, her tarafta aynalar vardı. Acayip suratlar adeta dans ediyordu. Çok korkmuştum. Yüzüm çok farklı bir hale gelmişti. Dudaklarım aşağıya doğru sarkmış, burnum kocaman olmuştu. Küçücük bir çocuğun cüssesinden ne olacak? Sanki dev bir fıçıya benziyordum. Anlayacağınız hilkat garibesinden farksızdım.  

Şaşkın gözlerle, korku dolu bakmışım ki, ağabeyim korkma, bu aynanın adı “sirk aynası” dedi.  

Mutlaka sizlerde bilirsiniz. Önüne geçtiğiniz de sizi şekilden şekle sokar, eğilmiş, bükülmüş gösterir.…  

Şişmansanız zayıf, zayıfsanız şişman olursunuz…  

Eliniz, yüzünüz, gözünüz, kulağınız bu aynaların önünde tanınmaz bir hale gelir…  

Kendinizden korkarsınız!  

Bilenler, benim gibi tecrübesi olanlar bakamaz, içine sıkıntı basar.  

Belki inanmayacaksınız ama milliyet blog kategorisindeki ayna muhabbetinden, dolayısıyla yazılan, kinaye yazılardan içime sıkıntı basmaya başladı. Özellikle övünmelere konu olan aynalar, “sirk aynasından” ibaretse tabii söyleyecek sözümüz olmaz!  

Olayları kişiselleştirerek, suç bastı unsurunun arkasına sığınarak, duygu sömürüsü yapmak, Allah’ ın adaletinden dem vurarak, akılları sıra rüzgâr estirenlerin baktıkları ayna benim gözümde “sirk aynasından” farksızdır.  

Hiç şüphem kalmadı. Fazlasıyla emin oldum ki kendilerini çok büyük, çok ulu görüyorlar (!)  

Ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli?:)  

Eski blog yazarıyım, en çok okunan yazar olarak astığım astık, kestiğim kestik mantığındalar. Milliyet Blog’ un bu denli tekelleştiğinden haberim yoktu. Anlayamadığım, solo halinde yazılar yazarak aman susun, siz yenisiniz üstünüze vazife olmayan işlere burnunuzu sokmayın, daha fazlasına cüret ederseniz, editörlere rağmen sizi kapı dışarı ederiz. Yorumlarla, yazılarla sizi canınızdan bezdiririz, kaçacak delik ararsınız mesajı vermekten de çekinmiyorlar. Bence verilmeye çalışılan mesaj benim nezdim de boşuna gösterilmiş bir çabadır.  

Olayları çarptırarak, konuları farklı yöne saptırarak, başkaları ile uğraşacaklarına önce o' malum aynalarla kendileri yüzleşsinler. Şahsen ben hatalı olan birini koruyup, müdafaa ederken bin kere düşünürüm. Haksız olduklarını bile bile destek olmaktan çekinirim. Arkadaşlığını kaybedeceğim, toplantılarda yalnız kalacağım diye “sirk aynasında ki görüntüler gibi eğilip, bükülmem”. Şekilden şekle sokulduğum, gerçeklerin yok sayılmasına çanak tuttuğum, bir aynaya bakıp, böbürlenmeyi kendime yakıştırmam.  

Söz konusu olan, bir çocuğun kırılan kalbi ise utanırım, esef duyarım!  

Birinci önceliğim kırılan kalbi nasıl onarabilirim diye düşünmek olur? Başkalarını Allaha havalete etmek yerine, uzun uzun yorumlar, yazılar yazmak yerine genç bir kız çocuğunun gönlünü almak için küçük bir özür yazısı yazmayı uygun görürüm. Bilirim ki, hakkına tecavüz edilen çocuğun rol modeli olacağım. Öneriyi sunduğum kişi bu özür yazısın yazmaktan imtina ediyorsa, arkadaşlığımı da sesimi de keserim!  

Bilmişlik taslayarak, çen çen laf yetiştirmek üzerine kurgulanmış beyinler, ne yazık ki özür dilemeyi akıl edemiyorlar!  

Medeni toplumlarda neden “önce çocuk” diyerek, kötülükten korumayı hedeflerler, hiç düşündünüz mü? Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız incinmesin, kırılmasın, bizim yaptığımız hataları taklit etmesinler diye özen gösterirler. Bizim coğrafyada, birinci önceliğin çocukta olabileceğinin bilincine henüz ulaşılmadı.  

Yeter ki şüpheye düşmeyelim!  

Aslı var mı yok mu araştırması yapmadan, varsayımlarla bile olsa üzerine çullanırız? Doğrusu gözümüze kestirdiğimiz, gücümüzün yettiği çocuğun dünyasını başına geçirmeyi çok iyi biliyoruz. Annesi, babası olmuş veya olmamış fark etmez. Sessiz kalmışlarsa, onlara da saldırırız. Utanıp, sıkılmadan yalancı, sahtekâr, terbiyesiz, yaftalaması yaptığımız gibi tepemiz atarsa, fırsatını bulursak sahipsiz gördüğümüz çocuğu dövebiliriz. Kolundan tuttuğumuz gibi kapı dışarı edebiliriz de!  

Dediğimizi yaptıramadığımız zaman hırslanırız. Hırsımızı alamazsak, başkalarına saldırırız.  

Tepelenen, hor görülen çocuğun haklarını koruyanları yüzsüzce, sıkılmadan Allaha havale ederiz (!)  

Nasıl da aciz zavallı bir düşünce?  

Havale ettiğin Allah herkesin kalbini çok iyi biiyor.  

Yaşanılan ve yaşatılan bütün bu saçmalıkların nedenini beynim bir türlü algılamıyor?  

Tek bir alternatif kalıyor. “O’ da annelik veya babalık duygusundan mahrum olmaları”. Azıcık duygusu olan anne veya baba aman “bana ne” başkasının çocuğundan demez. Bugün onaysa, yarın benim çocuğuma yapılır düşüncesini her daim taşır. Şükürler olsun ki, duyarlı, aklı başında, henüz vicdanını, çocuklara yönelik hassasiyetini kaybetmemiş insanlarımız, var da çocuklarımız birilerinin egolarına kurban gitmekten son anda kurtulabiliyor.  

Temennimiz çok fazla hasar almamaları…  

G. Kasalar  

 
Toplam blog
: 30
: 4303
Kayıt tarihi
: 26.08.10
 
 

Bazen hüzünlü, bazen sinirli, çoğu zaman keyifli olmayı severim. Aşk meşk, masallarına inanmamayı, r..