Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '07

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Size soruyorum

Size soruyorum
 

İki tekerleklidir benim bisikletim. Aliminyum kadrosu ve üzerinde gidonu, aynası, rublesi, vitesi, zinciri, pedalı, fren, fren telleri, cant ve de cant telleriyle benim bisikletim güzel mi güzeldir elbette.

Onunla nerelere gitmedim ki ben.. Bergamaya, Kuşadasına, insanların böbrek taşlarına iyi gelen suyun aktığı köye akın akın ettiği İzmir'in şirin ilçesi Torbalı kazasına bağlı Dağtekke köyüne, Ödemiş Bozdağ'ına ve burada sayamadığım bir kaç yere daha velesbetimle ulaşımımı sağladım. Tam tamına on bir yıldır yollardayım ve yaklaşık kırk bin kilometre yol katdetmişim bu zaman zarfı içinde. Bu da Dünya'nın etrafını bir kere dolanmışım demek ki. Bilmeyenlere hatırlatılır, ekvetorun çevresi kırk bin kilometredir.

Kendime iyi mi ettim kötü mü ettim? Artık siz okuycularım karar versinler.

Bisikletim başlı başına bir araç. Yalnız ben varım onun üstünde. Yollara düşmüsüz uçsuz bucaksız dağ, tepe demeden ilerliyoruz ve kilometreleri yiyerek gideceğimiz yere ulaşmaya çalışıyoruz. Basıyorum pedala. ''Sorabilirsiniz bana hiç bacakların yorulmuyor mu?'' diye. Elbette yoruluyor ama çıkmışım bir kere yola. Olsun diyorum, vardır bunun bir hikmeti ve bisikletimi çekiyorum kenera, şaşkın bakışlarımın arasında çevremi tarıyorum. Dinlenebileceğim ve de çayımı içebileceğim bir yer arıyorum kendime. O an belki bulamıyorum ama, ilerde vardır diye ümitlenip tekrar pedala basıyorum.

İlerde bulduğum bir köy kahvesinde çay molası vermek için duruyorum. O da ne! Çevremi çocuklar sarmış, beni yabancı zannedip dolar ya da euro istiyorlar. Kahve sahibi belki de hayatında, altına tayt giymiş, başında aynalı kaskı olan birini görünce ''Acaba bu adam uzaydan mı geldi?'' diye şaşkınlığını dile getirip, bir ihtiyacım olup olmadığını soruyor. Bende bir çay istediğimi kendisine iletiyorum. Eğer, o an karnım da açsa bitişiğindeki bakkala gidip, karnımı doyuracak bişeyler alıyorum kendime.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen ben bisikletime binmek istiyorum. Özellikle, havaların güzel gitiiği zamanlarda, bu zevkimi doyasıya çıkartayım, dağlara tırmanayım ve tırmanacağım dağların zirvesinden süzülerek uçayım.

Tırmanmak... Bisikletçilerin büyük zevk aldığı, özellikle kalbin hızlı bir biçimde attığı zamanlardır. Eğer sigara içmiyor iseniz dağın zirvesine tırmanmak o kadar zor gelmez. İşte nefesinizi iyi bir şekilde ayarladığınız an zirveye tırmanmayı, geç bile olsa gerçekleştirebilirsiniz. Bundan emin olun. Mesela yokuşun eğimine paralel olarak vitesleri aşağıya doğru çekebilirsiniz. Tıpkı arabalarda olduğu gibi. Yavaş ama yorulmadan ilerleyin. Hızınız azalsa bile moralinizi bozmayın, kendinizi zirveye odaklayın. Ben bu işi yapabilirim deyin. Bakın, göreceksiniz ilkinde belki zorlanırsınız ama ikincisinde ve sonraki tırmanışlarınız da size kolay gelecektir. Bundan eminim.

Ben on bir yıl önce böyle yaptım ve şimdi ise usta bir bisiklet sürücüsüyüm.

Hatta ben bisikletsiz bir hayat düşünemiyorum bile. Eğer tek başıma bir yerlere gidecek olursam, bisikletle gidiyorum gideceğim yerlere. Bisiklete binmek benim için artık bir felsefe oldu.

Ben bisiklete binmekle kendime iyi mi ettim, ya da kötülük mü ettim? Soruyorum size. Öyle ki kahve köşelerinde okey, tavla ve biriç gibi oyunlar oynamakla boşuna vaktimi harcayacağıma dağlara tırmanmaya, çiğerlerime oksijen doldurmaya tercih ederim.

Haklı değil miyim yoksa?

Sağlıcakla kalın...

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..