Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Sizin acılarınız ne kadar?

Sizin acılarınız ne kadar?
 

Michelangelo'dan / Sistine


Ne yağan, ne de açan kasvetli bir havada torunumla büyük bir AVM'de dolaştıktan sonra eve dönmek üzere otobüse bindik ve şoförün arkasındaki koltuğa oturduk. Trafik berbattı, metre metre ilerliyordu otobüs. Bir de şoför ağır, ağdalı bir müzik açmıştı ki, o anda havadan ve müzikten dolayı ruhumun karardığını hissettim. Şoförü uyaracaktım az kalsın, radyoyu kapatması için. Ama öyle bir şey oldu ki, bir an şarkının sözlerini dinlerken buldum kendimi. Arabesk bir şarkıydı. ' Herkesin acısı, sevgisi kadar ' diyordu şarkıcı. Daldım gittim o cümleyi duyunca.

Çok sevdiğimiz biri bizi incitince, küsünce, aldatınca, aramayınca çektiğimiz acıyı; az sevdiğimiz, bizim için ' Olsa da olur, olmasa da olur ' türünden bir insan için hissetmeyiz. Özellikle yaşamımızın merkezine koyduğumuz insanlar, ruhumuzda en onulmaz yaraları açanlar olmuşlardır.

Bir gençkız yüreğindeki en keskin acı, sevdiği gencin çektirdiği acıdır, ya da tam tersi. Bir oğul şehit olduğunda ana - babasının acısı hiçbir şeye benzemez. Bir dostumuz hiç ummadığımız bir nedenle bize küsmüşse ve aradığımızda telefonunu sürekli meşgule alıyorsa acıyla sızı arası bir duygu kaplar yüreğimizi.( Bunu çok yakın bir zamanda yaşadım, çok iyi biliyorum bu yüzden. 33 yıllık dostum bana küsmüş, farkına bile varmamışım.)

Geçmişimize dönüp baktığımızda da, sadece çok sevdiğimiz insanların çektirdiği acılar gelir ilk anda aklımıza. Çünkü en çok Onlar'a değer vermişizdir, Onlar'ın mutluluğu mutluluğumuz olmuştur, Onlar'la paylaşmışızdır en hızlı geçen ya da geçmek bilmeyen saatleri. Yaşamımızın kilometre taşlarıdır, bize o büyük mutluluklar kadar büyük acıları da çektirenler. Gelip geçici arkadaşlarımızı bağışlamamız da kolaydır, çok sevdiklerimize bakışla. Şöyle düşünün; bir hafta sürecek bir tura katılmışsınız ve o turda tanıştığınız biri sizi çok üzmüş. Tur bitip evinize döndükten sonra kaç gün sürer üzüntünüz? Aradan aylar, yıllar geçince o insanın yüzünü bile hatırlayamazsınız. Oysa o tura en sevdiğiniz insanla katılmış olsaydınız ve O sizi üzseydi, ömrünüz boyunca acısını ruhunuzda hissederdiniz. Yaşam da böyledir işte; sevdiğiniz biriyle ömrünüzün sonuna kadar o tur otobüsünün içindesinizdir. Bu sevgi yolculuğunda eve dönmek ve acıları unutmak yok! Acınızı sevginizle susturmanız gerekiyor ve sevginiz ne kadar büyükse acınız da o kadar büyük oluyor ister istemez.

Ahmet Altan'ın çok sevdiğim bir yazısı vardır; Sen ve O. Altan, o yazısında der ki;

Sevgi insanı acıdan koruyamıyor muydu?

Bazı sevgiler koruyordu belki ama bazen o sevgi bir kuşkuyla, bir güvensizlikle, öfkelendirici bir aldırmazlıkla yaralandığında, bu yara ne kadar küçük olursa olsun, oradan acı sızmaya başlıyor, içeri sızan her damla acıyla o yara büyüyor ve yeni acıların girebilmesi için sevginin kırılgan kabuğunda daha büyük çatlaklar yaratıyordu.


Sanki sevgi sonsuz bir acıyla kuşatılmış gibiydi.

İlk yara oluşana kadar inanılmaz güçlüydü, her türlü acıya karşı dayanıklıydı, hayatın bütün kederini ve zorluklarını dışarıda tutabiliyordu.

Ama o ilk yara açıldıktan sonra, o sevgi ne kadar büyükse o kadar dayanıksız oluyordu.


Büyük kırılganlığı sevginin büyüklüğü yaratıyordu.

Sevginin içi acıyla doluyordu.

Onları birbirinden ayırmak neredeyse imkansızlaşıyordu.

Bir zaman, belki o eski günlere, bütün acılara karşı dayanıklı olan o sevginin yaşandığı günlere yeniden dönebilirim diye bekliyordu.


Sonunda dönemeyeceğine karar veriyordu.

O büyük kırılganlıkları bize hep en sevdiklerimiz yaşatmadı mı zaten? Yaşamımızdan sadece geçip giden biri bizi en fazla ne kadar kırabilir, üzebilir ki?

Ve devam ediyor Altan;

Bir sevgi acı vermeye başladığında, dokuz başlı masal ejderhalarına dönüyor, her yanından zehir ve ateş püskürüyordu.

Bir vuruşta onu öldürmek mümkün olmuyordu.

Önce onu parçalamak, kurtulma isteğiyle bilenmiş öfkenin keskin kılıcıyla, ateş fışkırtan ejderhayı budamak gerekiyordu.

Ve parçalamaya başlıyordu insan.


Sevgi parçalanıyordu, acı parçalanıyordu, erkek parçalanıyordu, kadın parçalanıyordu.

Tabii ille de bir kadınla bir erkeğin sevgisinin parçalanmasından söz etmiyorum; bu sözler, yıllarımı verdiğim bir dost için de geçerliliğini koruyor benim için. Değer verdiğim bir dostumun benden uzaklaşmasından duyacağım acı, O'na duyduğum sevgiyle orantılı bir dozda oluyor ve ben böyle durumlarda gerçekten parçalandığımı hissediyorum. Çünkü benim acılarım da sevgim kadar. Peki ya sizinki, sizin acılarınız ne kadar?

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..