Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '11

 
Kategori
Kitap
 

Solan Gül İçin “kanayan simya”

Nazir Akalın tarafından kaleme alınan “kanayan simya” adlı kitap 104 sayfa ve Matemli Nağmeler, Nağmesiz Bahçeler, Kanlı Kurdela, Melal Denizleri olmak üzere dört bölümden oluşturulmuş. Girişinde Nazir Akalın’ın bir biyografisi konmuş ve 1998 yılında Beyan Yayınları’ndan neşredilmiş bir şiir kitabı. 

Şiir hakkında hiçbir şey söylenir, her bir şey anlaşılır elbet. Elbet bu kitap da öyle… Ben şiir yorumlamam, bu insanın içini görmek için sağlıklı birini öldürüp karnını yarmak olur. Oysa insanlar canlıyken birbirlerinden farklıdırlar. Ölünce hepsi aynı olur. Şiir de canlı olduğuna göre… 

Matemli Nağmeler 14, Nağmesiz Bahçeler 18, Kanlı Kurdela 9, Metal Denizler 8 olmak üzere toplam 49 şiirden müteşekkil bir “kanayan simya”dır. 

Rahmetli Nazir Akalın için o kadar çok şey yazıldı ve söylendi ki, bize söyleyecek neredeyse hiçbir şey kalmadı. 

Nazir neden “kanayan simya” adını verdi bu kitabına bilemiyorum, ama bana iki şeyi çağrıştırıyor. Birisi Hz. Musa’nın asasını Nil’e dokundurunca Nil’in kan akması, ikincisi ise, büyünün yaygın olduğu dönemlerde büyücülerin düşmanları için “kara büyü” denen kötülük büyüsü yapmaları ve kullandıkları malzemenin yapılacak şeyin sonucunda oluşacaklar için kanaması… Yani maddenin duyarlığı… 

Nazir bir geleneği, bir gideneğe dönüştüren bir şair… Gece ile gündüzün, ateş ile suyun, iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin bir gök kuşağında buluşturup uyuşmasını sağlayan bir şair… Şair vesselam… 

Şu şiir isimlerin bakın; “Simurg, Devlet Kasidesi, Çark-ı Felek Gazeli, Kurşun Gazeli, Hüzün Gazeli, Ağlayan Gazel, Dağınık Gazel, Tükeniş Gazeli, Leyla Gazeli, Dargın Gazel” adlı şiirlere baktığımız zaman doğrudan divan şiirini yansıttığını söyleyebiliriz. 

Matemli Nağmeler 

“Çıkar eflâke derûnum şereri döne döne
Dökülür bâke yaşum katreleri döne döne”

Bâkî 

Bu başlangıç elbette divana divan durmaktır. Belki kendi şerrimizi bir ana duyarlığıyla hem kokutmak, hem de avutmak, ne dersiniz? 

“Simurg” adlı şiirde 14’lü hece ölçüsünü ve çapraz uyağı kullanan şairin kadeh, nevbahar, onsekizbin âlem, mücrim, pervâne, rübab, çerağ, raks, simurg kelimeleriyle divan şiirinin kavramlarını, yeryüzü debdebe, yüz, afsûn, gözyaşı, Kafdağı kelimeleriyle halk edebiyatının kavramlarını ustalıkla bir arada kullanarak modern bir tarz yaratıyor. 

“Devlet Kasidesi” ve “Çark-ı Felek Gazeli” gerek beyit, gerek kafiye şeması olarak kaside ve gazel özelliklerini taşımakta, ancak ölçü ve beyit sayısı olarak farklılıklar doğmakta… Saydam, doğu, batı, ülke, ad, kıyı, adres, göğüs, gün kavramları modern şiir özelliklerini divan şiiriyle uzlaştırılmaktadır. Ama üslup tamamen divan şiirini yansıtmakta… 

“Gel rindane aleme bürünüver a gönül
Kapıldığın gam ile dem sürüver a gönül

Sineye çek cefayı eğer yardan gelirse
Ağyar ne derse desin hoş görüver a gönül

Başkentleri bürürken dilindeki nağmeler
Eylüllerden sız da gel çağa ad ver a gönül”
 


İlk beyitte tamamen divan şiiri kavramları, ikinci beyitte halk şiiri kavramları son beyitte modern şiir kavramları kullanıldığı bariz olarak görülüyor. Oysa söyleyişe bakıldığında divan şiirinin cumhuriyete kokuşu olarak algılayabiliriz. 

“Gölgeler, Saraybosna, Kitabe” adlı serbest ölçü kullanılmış. “Gölgeler”de, raks, yemame, teheccüd kavramları, “Saraybosna”da yasemin, nergis ve nihan kavramları, “Kitabe”de mavera ve semender kavramları dışında divan şiiriyle bu şiirlerin hiçbir ortak yanı bulunmamakta… 

“Kurşun Gazeli” adlı şiirde serbest ölçü kullanılmasına karşın, neden, bilmiyorum, ama serbest müstezat çağrışımı oluştu bende. 

“Kerbelalı Karınca” ve “Rüya Tabirleri”nde ölçü on dörtlü hece ölçüsü, kafiye şeması karışık düzen… Bu da sanıyorum şairin şiirin anlamını sınırlamaması için kasten kullandığı bir yöntem. 

“Annelerin Dilinden Düşmeyen Güzel İsimler” adlı şiire baktığımızda Faruk Nafiz’in “Han Duvarları” benzer özellikler göstermekte. Bu tarzın kaynağına baktığımızda halk hikâyesi olduğunu görebiliriz. 

“Gözlerime Yağmur Yağıyor Anne”, “Hüzün Tarihi” yine serbest ölçülü şiirler ve bu şiirler modern şiirin bütün özelliklerini barındırıyor. Tam bir şiir yani… 

“Yürek Yazısı” yine on dörtlü hece ölçüsü kullanılmasına rağmen, serbest şiirin bütün özelliklerini taşımakta. “Canbaz” cumhuriyet dönemi hece şiirinin özgün bir versiyonu… 

Nağmesiz Bahçeler 

“Men ez an hüsn-i rûz-efzûn ki Yusuf dâşt danistem
Ki ışk ez perde-i ismet birûn-âred Züleyhâ râ”
 

Hâfız-ı Şirâzî’nin bir beyitiyle başlıyor bu bölüm. “Hüzün Gazeli, Ağlayan Gazel, Dağınık Gazel, Tükeniş Gazeli, Dargın Gazel” klasik edebiyat gazel tarzını yapısal olarak yansıtmakta, söyleyiş ve sözcük seçimi modern edebiyatın iç dünyasını yansıtmakta. 

“Kararan Aydınlıklar, Sevgiliye Şiirler, Satranç Taşı, Ağlatan Hatıralar” yine halk şiirinin modern şiire bürünmesi olarak karşımıza çıkarken, “Limon Çiçeği, Evcan, Diyet, Adının Harfleri, Şehrayin, Leyla Gazeli” serbest ölçülü şiir örneklerinin bütün güzelliklerini önümüze yaymakta… “Leyla Gazeli”nde gazel sözcüğü içerik açısından gazel olmasına karşın, yapısal olarak divan şiiriyle ilişkisi yoktur. 

Kitaba adını veren “kanayan simya”ya baktığımızda divan şiirinin Terkib-i Bent tarzının yapısal olarak modernize edilmiş bir versiyonu karşımıza çıkmakta. 

Bölümün son şiiri “Yağma” türkü tarzının modern şiirde kullanılması ve mükemmel bir üslup: 

“…
şimdi kurşunlanıyor intiharım
saçlarımdaki yaşamak acılarından
her şarabın içinde çıplak bir ölüm
gibi benliğimi saran bu isyan
işte bak işaret parmaklarım
bunlar arttı günahlarımdan
kimliğim utanıyor ah
şair tutkularımdan”
 

Kanlı Kurdela

“Beni şâd eylemedin sen dahi nâ-şâd olasın
Şu’le-i âh-ı garîban gibi ber-bâd olasın”

Nâbî 

“Yakışıklı Ütopya, Veda, Tül-Hayal, Şairin Ölümü, Yağmur Tutulması” hece ile yazılan şiirlerden bir demet oluştururken, “Ağlayan Mumya, Bir Evlada Şiiri” serbest “Şair Fotoğraflar” sone tarzında, “Beyazlarda Hüzün Var” adlı şiir yine hece ile söylenen bir cumhuriyet şiiri olarak karşımıza çıkmakta. Bu tarz bana Kemalettin Kamu’nun “Bingöl Çobanları” adlı şiirini çağrıştırıyor. “Beyazlarda Hüzün Var” adlı şiirdeki şu söyleyiş güzelliğine bakın: 

“…
En suskun insanların isyanlarından kalan
Bir kızın gömleğinde şarkı söyleyen kanlar
Benlik korkularıyla kimliğime kök salar
Dışımda bir fenomen gerçek içinde yalan
…”
 

Bir de “Şair Fotoğrafları”ndaki şu çarpıcı söyleyişe bakın: 

“aslında bu paramparça fotoğraflarda
içimizden kopup gelen bir şey var”
 

Yine “Tül-Hayal” adlı şiirde ruhu okşayan bir manzara: 

“…
Yıldızlar dökülür ak saçlarına,
Mehtaplar imrenir göz uçlarına,
Başını alır da avuçlarına,
Ağlamak istersin, sabredemezsin

Gözünden süzülür en kanlı sırlar,
Yaşadığın ana sığar asırlar;
Yağmurlara bıraktığın kahırlar,
Bir gece kabrine yağar mı dersin!”
 

Melal Denizleri 

“Bir çeşme ki eylese bir susamışa kifâyet
Katre ise de sen anı deryâ ile bir tut”

Seyrânî 

Bu bölümün bütün şiirleri serbest ölçüde yazılmış, bölümler, dörtlükler, dize sayıları da serbest tutulmuştur. En önemlisi bu bölümde; eylül, şiddet, ölüm ve yalnızlık konuları işlenmiş, aşka ve toplumsal tepkilere yer verilmemiştir. Bu da, bence şairin ruhundaki yılgınlık ve depresyonu ortaya koymaktadır. Bölümdeki şu şiir isimlerine bir bakalım: “Eylül, Eylül Yarası, Eylül Kokusu, Balkon, Takvim Çığlıkları, Bela Gazeli, Evlerde Benek Benek Kan Lekeleri, Ben Ne Yaptım Derse Eğer Saf Yürekli Bir Kadın” Görülüyor ki, “Balkon” adlı şiir hariç, diğer şiirlerin tamamı da depresyon, pişmanlık ve umutsuzluk duyguları işleniyor. “Balkon” şirinin de adı hariç içeriğinde aynı duyguları görmek mümkün… Ve şair bir hayatı bir kâbus gibi görmekte, uyanmak isteyip uyanamamakta… Kan, ter ve diğer gördükleri şiirleşmekte, korkuyu masala, masalı şiire bağlayarak… 

7 Şubat 11
Ankara 

 
Toplam blog
: 74
: 571
Kayıt tarihi
: 24.12.07
 
 

1965 Tortum doğumluyum. Ankara Gazi Üniv. Fen Edebiyat Fak. mezunuyum. T.D.E öğretmeniyim. İki ço..