Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

17 Eylül '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sonbaharı olmayan bir mevsim gibisin

Sonbaharı olmayan bir mevsim gibisin
 

sonbahar


Annem güzel kızları sevmelisin derdi hep.

En çokta gözleri mavi olanları…

Hani gökyüzünü anımsatan, denizin rengini veren mavilik gibi… Ama yağmur yağdığında gökyüzü kararır, deniz bulanır.

Ve sen kara gözleri daha çok seversin.

Tıpkı sonbaharı çok sevdiğin gibi…

Baharda ne kadar çok kucaklarsan güneşi, kış mevsiminde o kadar çok ısınırsın. Yaz günlerinde deniz ve kumsal güzel olur. Her yanın kalabalık, her yanın insan doludur. Ya sonbahar, sonbahar yalnızlık olur biraz. Bahardan sakladığın dostların olmazsa çekilmez olur.

Ben en çok kara gözleri severdim.

Birde sonbaharları.

Bahar akşamlarını hep birlikte geçirmiştik. Şimdi yokluğunda üşümediğim bundan olmalı. Saatlerce deniz kenarında oturur,  sonra ağır ağır kalkar, el ele tutuşur şehrin sokaklarında dolaşırdık.  Sen durmadan avuç içlerimi öper, kaderim kaderin olsun der, ellerimi sımsıkı tutardın. Bense, yalnızlığımı koyuvermiş gibi rüzgârın önüne, uzaklara bakardım uzun uzun. Omuzlarından dökülen saçlarını öperdim. Oturduğumuz yerin karşısında hep martılar olurdu. Bir çay daha içelim derdin heyecanla. Daha sonra gideriz. Bir çay daha içerdik. Sonra bir çay daha… Sen yıldız yağmurumdur her gece. Ve hayat seninle daha güzeldi.

Gözlerin mavi aydınlık gibiydi.

Sonbaharı olmayan bir mevsimdin sen.

Sanki güneşin pırıltıları ceplerimdeydi.

Seninle olunca ne korkularım kalıyordu geleceğe dair ne de acıların gözyaşı.

Sevdanın özgürlüğü ellerimdeydi.  

Sen benimdin, ben de senin.

Çay bahçeleri de bizimdi.

Kalabalık caddeler ise başkalarının. 

Biz belki de aşkı arıyorduk.

Hani şu hep peşinde koşulan, kaybettiğinde hayata küsülen, özlemi hiç bitmeyen o müthiş duyguyu. Akşamları buluşmamız ise masal dünyasından çalınan tebessümler gibiydi.

Bazen kalabalık sokaklarda aşkımızın yitip gideceğini sanıyor hep korkuyordum yeni tanıştığın insanlardan. Benim bulamadığımı, bana vermediğin duygularını onlara verecekmişsin gibi korkuyordum. Bu korkuyla arıyordum aşkı, bıkmadan, usanmadan.

Beni aradığında heyecanla koşardım sana. Gitmeliyim, derdim. Ne olursa olsun gitmeliyim. Çünkü bilirdim sevgi emek isterdi, özen isterdi, fedakârlık isterdi, şimdi gelemem denemezdi. Oysa yalnız olmazdın hiç. Yanında hep başka dostların, hep başka tanıdıkların olurdu. Ve onlara gülümseyerek,  kimi dostlarına,  “sen benim için özelsin,  hiç kimse senin yerini almaya kalkmasın”, dediğinde, hemen oradan kalkıp, ne halin varsa gör diyerek oradan kaçmak isterdim. Ama gidemezdim. Senden ayrılmaya dayanamazdım. Kanatarak yüreğimin en derin yerini senden kaçmak isterdim. Benim için iyi sözler ettiğini, beni hepsinden daha çok sevdiğini duyduğumda ise dünyalar benim olurdu. Bırakıp gidemezdim seni. Çünkü aşkı arıyordum. Ve aşkı bulmalıydım. 

Şimdi gittiğim bütün yerlerde senden izler görüyorum. Basit, sıradan dostluklarla zaman kaybetmemeyi öğrendiğim için herkesle dost olmaya çalışmıyorum.

Kolay değil aradığını bulmak.

Kolay değil istediğin anda kapısını çalabileceğin bir dost bulmak.

Kolay değil her zaman bir liman bulmak acıların bastırdığında.

Kolay değil kördüğüm olduğunda çözülmek.

Kolay değil sahiplenmeden sevmek, sevgili olabilmek.

Kimi zaman susarsın derdi annem.

Konuşacak bir şey olmayınca gevezelik yapmak iyi değildir.

Ama biz en çok ayrılırken susup kalıyorduk.

Hüzünlendiğimizde, çaresiz kaldığımızda susup kaldık.

Ve en çokta babamız öldüğünde susmuştuk.

Anımsarken anıları, anılar dağlarken yüreğimizi biz susup kalıyorduk.

Susuyorduk hep acılarımızda.

Çünkü ağlarken konuşamıyorduk.

Hayata bağlanmak için sana koşuyordum. Aşka koşuyordum. Dostluğa koşuyordum. Bütün adreslerimde sen vardın. Hep seni arıyordum.

Oysa yaşadığımız aşktı.

Hem de en tatlısı, en delisi. 

Annem güzel kızları çok sevmelisin derdi hep. En çokta denizin mavisini anımsatan mavi gözlü olanları… Ama yağmur yağdığında deniz bulanır.

Sevmeyi öğrenebilmek, insanlara güven duyabilmek önemlidir.

            Tıpkı yeni tanıştığın, dost olduğun, sevdiğin birine güven duyman ve bu duyguyu verebilmen gibi.

            Sevgilinden ayrılırken sımsıcak öptüğün gibi… Elinden tutman gibi... Arada güven halkaları kurulmadan avuç dolusu para versen de o paralar biter ama güvenin bitmediği gibi.

            Ne olursa olsun, en güzeli aşktı bu hayatın. Bundan daha önemlisi, daha üstünde olanı yoktu. Her ne kadar çok zengin olmuş olsan da, sevildiğin, bir sevdiğin,  hayatın güzelliğini gösteren bir sevgilin, bir eşin yoksa eksikti hayat.

            İşte bu yüzden güzel insanları sevmelisin,  hem de çok sevmelisin, derdi annem.

Aslında annem insanları sev derdi.

Hem de çok sev.

Ben seni çok seviyordum. Sanki ilk defa aşık oluyordum. Sanki ilk kez öpüyordum. Sanki ilk kez utanıyor, ilk kez avuç içlerim terliyordu.  Ve bir sevda,  ancak bu kadar anlamlı,  bu kadar özel, bu kadar içten yaşanabilirdi.  Seni özlemenin nasıl bir şey olduğunu anlatamam sana. Bunu ancak severse hissedebilir insan. Çünkü senin gözlerinde bir türlü kanmadığım, hep özlediğim, hayalini kurduğum bir dünya var. Senin gözlerin, gökyüzünü anımsatan, denizin rengini veren mavilik gibi... Senin gözlerinde yağmur sonrası görünen ebemkuşağının renkleri gibi kirlenmemiş bir dünya var.

Ve ben bu dünyamı kaybetmek istemiyorum.

 Aşk Yazarı - Mustafa Çifci- www.mustafacifci.com

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..