Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '08

 
Kategori
Dilbilim
 

Söylem Üstüne

Söylem Üstüne
 

Dilbilimsel bağlamda söylemi ele aldığımızda verilebilecek tanımlardan bir tanesi şudur: “Söylem, sözcelem ediminin gözlemlenebilir sonucudur. İletişim amacıyla dilsel araçların kullanılmasından kaynaklanır. Söylem, yalnız bilgilerin iletilmesi için değil, alıcıyı eyleme özendirmek ya da sadece kişilerarası ilişkiler kurmak içinde kullanılır.” (Zeynel Kıran, Ayşe Kıran, Dilbilime Giriş: s.216)

Van Dijk editörlüğünü yaptığı ve 1997’de ilk basımı yapılan “Discourse as Social Interaction” adlı çalışmanın kendisine ait olan bölümde söylem ve söylem analizi üstüne oldukça kapsamlı bir araştırma yapmıştır. Dijk, söylemin sadece biçim, anlam ve zihinsel süreç olarak ele alınamayacağını bunları yanısıra sosyal etkileşimin karmaşık yapıları ve hiyerarşik işleyisi ve bunların bağlam, toplum ve kültür içindeki işlevlerinin de üzerinde durulması gerektiğini belirtmektedir. Dijk basit bir şekilde ele alındığında söylemin eylem ve etkileşimin bir biçiminin olduğunun söylenebileceğini ve böylece söylemin toplumsal olduğunun rahatlıkla ileri sürülebileceğini belirtir. Ancak söylem ve toplum dolayısıyla da birey arasındaki bağlantılar çok daha karmaşıktır. Bu bağlamda, Van Dijk dört ana başlık altında söylemi inceler . Bunlar; eylem, bağlam, güç ve ideolojidir. Ayrıca her bir ana başlık altında ele aldığı alt başlıklarla da söylemin oldukça detaylı bir analizini yapmıştır. (Discourse As Social Interaction, edited by Teun A. Van Dijk, 1997: s. 6-35)

Söylemin ne olduğu/olmadığı konusuna katkı yapacağını düşündüğüm bu kısa girişten sonra, Şükriye Ruhi’nin kaleme aldığı “Söylem ve Birey” adlı makalenin ilk bölümünde, bireydil ve biçimbilim kavramları ele alınmaktadır. Ancak günümüzde bireydil kavramı daha çok biçembilim altında incelenmektedir.Aksan (1979:80) dilin toplumsal ve bireysel yönünün ayrılması gerektiğini ve dilin bireysel olan yanının insandan insana değiştiğini söylemektedir. Ruhi bu yazıda bireydil kullanımını metin üretimi içinde ele almakta ve bu bağlamda Robert de Beaugrande, Wolfgang Dressler, Erving Goffman ve Mikhail Bakhtin’nin görüş ve çalışmalarından yararlanmaktadır. Ruhi’nin çalışmasına tekrar dönmeden önce Emile Benveniste’nin “Genel Dilbilim soruları” adlı eserinde söylem kavramını ele aldığı bazı noktaları alıntılanmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

“Dilbilimci aslında örtük bir biçimde dille özdeşleşen söylem üstüne çalışmaktadır.” (Benveniste, 1995:18)

“Dil gerçekliği yeniden yaratır. Başka bir deyişle, gerçeklik dil aracılığıyla yeniden yaratılır. Konuşan kişi söylemiyle olayı ve olaya ilişkin deneyimini yeniden oluşturur. Dinleyen kişi de önce söylemi algılar ve bu söylem aracılığıyla olay yeniden oluşur.”(1995:30)

“Dil toplumda ortadan kalkmaz, aksine toplum kendini “dil” olarak görmektedir.” (1995:46) Kanımca bu noktada kendilerine çeşitli imtiyaz ve haklar sağlamak isteyen tüm toplumlar öncelikle dillerine özgürlük isteyerek ise başlarlar, saptaması çok da yanlış olmaz.

“Dil toplumsal bir kurumdur, birey tarafından gerçekleştirilir; süreklilik gösteren bir söylemdir, ama değişmez birimlerden oluşur.” (1995:112)

Van Dijk ve Benveniste’nin söyledikleriyle Ruhi’nin çalışmasında belirttiği dilin bir iletişim olgusu olduğu birbiriyle örtüşmektedir. Görüldüğü üzere dilin en temel amaçlarından bir tanesi, belki de tek amacı iletişimdir. Dilin yazılı veya sözlü olarak kullanılması bunu çok da değiştirmez. Yazar/okuyucu, konuşucu/dinleyici arasında kurulan bağ, iletişim olgusudur. Ruhi, Guiraud’nin “dil aracılığı ile düşünceyi anlatmanın bir yoludur” şeklinde önerdiği biçem tanıtımından yola çıkarak, günümüzde biçembilimsel yaklaşımlara güzel bir örnek olarak düşünebileceğimiz bir çalışmadan söz edilebilir.

Yeşim Sönmez Dinçkan, İnci Aral’ın “Ağda Zamanı” adlı öyküsünün feminist biçembilimsel yaklaşımla yaptığı incelemesinde, metne belirli bir bakış açısıyla yaklaşılarak ve metin içindeki dilsel bulgulardan yola çıkarak, bir toplum içinde kadının yerinin irdelenebileceğini söylemektedir. Dinçkan’a göre, öykü yazarlarının eserleri incelenerek, yazınsal metinlere biçembilimsel açıklamalar getirilebilir. (A.Ü. Dil Dergisi Dilbilimsel Eleştiri özel sayısı (sayı : 105, Temmuz 2001)

İşte tam bu noktada, Ruhi’nin de belirttiği gibi dil incelemesine nasıl sorusuyla başladığınızda, dili söylem olarak inceleriz saptaması oldukça doğrudur. Herhangi bir yazılı eser ya da bir konuşmada kullanılan dili incelediğimizde ilk soru “nasıl” sorusudur, ki ancak böylece söyleme ulaşılabilir.

Aslında Beaugrande ve Dressler’in de söylediği gibi söylem bir tek metin içinde oluşamaz, metin üretilen dildir. Birbirleriyle bağlantılı metinlerin oluşturduğu küme ancak söylem olarak adlandırılabilir.

Beaugrande ve Dressler’e göre metinbilimin incelenmesinde en önemli nokta söylem analizidir. Metinlerin söyleme dönüşebilmesi için getirdikleri bazı önemli ölçütler vardır. Cohesion (bağlaşıklık), coherence (bağdaşıklık), intentionality (niyetlilik), acceptability (kabul edilebilirlik), situationality (duruma uygunluk) ve intertextuality (metinlerarasılık) dır.

Aslında metinsellik kavramına ölçüt katmak, daha çok biçembilim kavramı altında olsa da, M.S.1.yüzyılda yaşamış olan Quintilian biçem için dört nokta belirlemiştir. Correcteness(doğruluk), clarity(açıklık), elegance(açık-seçiklik) ve appropriateness (uygunluk)

Beaugrande ve Dressler’e tekrar dönerek, metinlearasılığın söylemi oluşturmadaki öneminden sözetmek gerekir. Onlara göre metinlerarasılık metnin kendi içindeki bir özellik olmayıp, başka metinlerle kurduğu anlam bağıntılardır, ki ancak bu durumda söylem oluşabilir. Gerçi Goffman bu noktada farklı düşünmektedir. Ona göre, söylem konuşucu/yazar ile dinleyici/okuyucu arasında oluşur. Dolayısıyla söylem ayrı ayrı metinlerden oluşmuş bir bütün olmaktan çıkmakta ve konuşucu ile dinleyicinin birbirini etkileyen çeşitli metin üretim/algılama çerçeveleri içinde oluşan eylem biçimini almaktadır.

Bir toplumbilimci olan Goffman dilin bireydeki ruhbilimsel değişiklikleri ya da özelliklerini değil toplumsal kuralların nasıl işlediğini araştırmaktadır. Benlik sunumu, benlik imgeleri ve yüz olguları kavramları Goffman’ın çalışmalarında önemli yer tutarlar ama Goffman’nın asıl üstünde durduğu nokta “Çerçeveleme” ve “Çerçeveleme çözümlemesi” yöntemleridir. “Goffman’a göre çerçeveleme, insanların toplumsal deneyimlerini nasıl çerçeveledikleri, örneğin onları nasıl ciddi, şaka, sohbet, iş konuşması v.d. biçiminde algıladığını gösteren bir etkinliği tanımlamaktadır. Çerçeveleme çözümlemesi adını verdiği yöntemle çerçeveleme etkinliğinin toplumda nasıl gerçekleştiği açığa çıkarılabilmektedir. Bu yöntemle bireyin bağlamının sağladığı varsayımları hem nasıl kullandığı hem de nasıl oluşturduğu görülebilmektedir.” (Deniz Zeyrek, Söylem Üzerine: 36)

Ruhi’nin son olarak ele aldığı Mikhail Bakhtin ise daha çok dialogue (söyleşisellik) üstünde odaklanmaktadır. Bakhtin Saussure’un yapısal bakış açısına da karşı çıkmaktadır. Bakhtin’e göre insanların dili nasıl kullandığının incelenmesi önemlidir. Bakhtin dilin herhangi bir biçiminin (yazı ya da konuşma) her zaman için diyalog olduğunu ileri sürer. Ona göre diyalogta üç unsur vardır. Konuşan, dinleyen ve ikisi arasındaki bağlantı, böylece dil en az iki kişi arasında oluşan bir etkileşimdir.

Bakhtin’de farklı dil ve söylemlerin çatışmasını ifade eden “heteroglossia” kavramı da önemlidir. Ona göre, gün içinde arkadaşlara yapılan konuşmalar, öğretmen veya amirlerinizle yaptığınız konuşmalar ya da aile içersinde veya bir garsonla kurduğunuz etkileşimler hep farklı dil ve söylemlerden geçer. Bu bağlamda dil anlamla yüklüdür, dolayısıyla da monologa izin vermez.

<ı>Bu makale Şükriye Ruhi’nin Söylem Üzerine adlı kitaptaki Söylem ve Birey başlıklı makalesi üzerine bir çalışmadır.

 
Toplam blog
: 116
: 1883
Kayıt tarihi
: 24.10.06
 
 

Emekli Deniz Öğretmen Subayım. Felsefe ve yabancı dil eğitimi üzerine çalışmaktayım. Yazmak ise b..