Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Adem Güngör/FETHİYE KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ

http://blog.milliyet.com.tr/ademgungor

07 Nisan '13

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Tabakhane çeşmesinin tarihçesi

Tabakhane çeşmesinin tarihçesi
 

Tabakhane çeşmesi 1860’lı yıllardan beri Muğla’nın Fethiye İlçesinde bulunan Temel Köyü Ören Mahallesinde yaşayan Ceritler soyundan , Nasuh Mehmetleri, Yusuf Efendiler;Sarıalizadeler soyundan, Ali Efendi Güngör, dedem Mehmet Güngör, İsmail Güngör;ayrıca Halil Efendiler ,Ali Salihler, Hamzalar, Sinanlar, Koca Durmuşlar, Kır Aliler gibi ailelerin yaşadığı mahallede buluna, tarihe damgasını vuran bir çeşmedir.  Ali Efendinin damadı, Yusuf Efendinin oğlu, Ören Camiinin de imanlığını yapan Ceritler soyundan, Tevfik Arıcan’ın da son zamanlarda bu çeşmenin ayakta kalmasında çok büyük yardımları olmuştur. Köyümüz halkından olan, Güççüklerin Ali Erel bu çeşmenin 700 metrelik geriz işçiliğinin tamamını usta elleriyle yapmıştır.

O zamanlar çeşmeye gelen suyun tadı şimdikinden daha güzeldi, fakat gerize uzanan ağaç köklerinden geriz zaman zaman tıkanır ve halkın su ihtiyaçları karşılanamazdı. Uzun bir arayıştan sonra arıza giderilirdi. Bu yüzden günümüzde plastik boru ile değiştirilen Tabakhane çeşmesinin önceki tadı da artık eskisi gibi değil ne yazık ki.  Çeşmenin önünde bir köşk ve birkaç tane de söğüt ağacı olduğunu söyleyen rahmetli babam Ali Rıza Güngör, benim çocukluk yıllarımda Mahallenin ileri gelenleri tarafından bu köşkte toplanılır, güzel sohbetler edilirdi ve yemek yenildiğini anlatırdı. Anlatılanlara bakılacak olursa o dönemde komşuluk ilişkilerine ne kadar değer verildiği de ortaya çıkmış oluyor.

Tabakhane çeşmesinin 100 metre ötesinde birde fırın olduğunu söyleyen babam, bu fırın belli bir saatlerde yakıldığını ,mahallenin ekmekleri pişirildiğini anlatırdı bizlere.

Tabakhane çeşmesi yukarıda adı geçen ailelerin hem içme sularını hem de sulama suyu ihtiyaçlarını karşıladığı gibi o zamanların zaruri ihtiyacı olan deri (gön)  işlemeciliğinde çarık yapımında da kullanılmış. O yüzden çeşmenin adı TABAKHANE çeşmesi olarak ismini almıştır.


05-07 2009 yılında Restorasyonu tamamlanan Tabakhane çeşmesine mahalleli tarafından o yörede yaşayıp ahrete intikal edenlerimiz adına mevlitli yemek ikramı yapılmıştır. Mahalleli kadınlarımızın katkıları ile üç koldan saç böreği pişirilerek yanında köpüklü soğuk ayran ile birlikte Tabakhane çeşmesinin yanında mahalle halkımıza ikramlar yapılmıştır. İkramın ardından köy imamımız ve köy halkımızın içinden olan hocalarımız tarafından mevlit okunarak tüm gelmiş geçmişlerimizin ruhlarına bağışlanmıştır.


Dokumacılıkta siyah koyun ve keçi kıllarını kullanmışlardır. O dönemlerde koyunların içerisinde tek tük siyah koyun bulunurmuş. Koyunların kuzu yapma dönemlerinde doğan siyah kuzulara çok özen gösterilirmiş. Siyah koyundan dokunan kumaş ile keçi kılından yapılan kumaş arasında çok fark olurmuş. Koyunyününden dokunan kumaş dikilip giyildiğinde yumuşacık olduğu için çok rağbet görürmüş. Keçi kılından yapılan kumaş insan tenini kaşındırır ve rahatsız edermiş. Çakşır dokuyarak halkın giysi ihtiyaçlarını karşılamak için bir imalat merkezi olarak Tabakhane çeşmesinin yanı uzun yıllar halkımıza hizmet vermiştir.

Merak edenler için biraz çakşırı açıklamak gerekirse: çakşır tezgâhı yerden 1 metre yükseklikte,2 metre uzunlukta,30 santim genişliğinde ahşaptan yapılmış bir tezgâhtır. 2 santim aralıklı ve 2 santim derinlikte sıralanmış alt ve üst tezgâhta ahşaptan dişleri olan bu tezgâhın bir de üzerinde iki tarafta elle tutularak ileri geri çekilerek gelip giden bir mekanizmayı oynatmakla beraber ıslanmış yünleri pekiştirerek kumaş haline getiren bir dokuma tezgâhıdır. Bu süreç bir kaç saat uğraşmakla bir kişinin giyeceği kumaş ortaya çıkmış olur. 2 kilo yünden bir kişilik çakşır kumaşı çıkar.

O dönemlerde yaşayan bu ailelerden hiç birisi öküz eti ve koyun eti yemezlerdi. Düğünlerinde ve mevlitlerde pişirdikleri et sadece keçi eti olurdu. Keçiler kılından, sütünden, özellikle etinden yaralanmak için beslenirdi. Her bir ailede çok sayıda koyun sürüsü olurdu. Koyunların ise sadece yününden ve sütünden faydalanılırdı. Koyunlar yaşlandığı zaman kendi ecelleri ile ölürlerdi. Ölen koyunların derileri alınır evlerde minder yerine ‘’post’’ olarak kullanılırdı. Öküzler çift sürmede kullanılır. İneklerden de peynir, tereyağı, deri peyniri üretilir. Koyun olsun, öküz, inek olsun ölünce derisi alınır ve bedenleri evlerden uzak bir bölgede yırtıcı hayvanların yemesi için bırakılırdı. Öküz etini yemeye 1970’li yılların başlarında kısmen bazı ailelerin öncülüğünde başlanmıştır. Günümüzde o yörede yaşayan tüm aileler bu et türlerini sofralarında düğün ve mevlitlerinde kullanmaktadırlar. 1970’li yıllardan önce derisi alınmış hayvanları yemek için gelen yabani yırtıcı kuşların hemen hemen tüm cinslerini köyümüzde görmek mümkündü. Benim çocukluk yıllarımda akbabalar ve diğer yırtıcı kuşlar bizim derisini alıp da bıraktığımız hayvanları yedikten sonra o bölgeye biz gelince uçup havalanmak isterlerdi ama çok miktarda et yediklerinden uçmak için yaptıkları her hamlede yere tekrar düşerlerdi. Bize yakalanmamak için koşa koşa o bölgeden uzaklaşırlardı. Biz gidince yine aynı yere geri gelirlerdi.

 
Toplam blog
: 320
: 1741
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Muğla Fethiye doğumluyum. Sanat okulu elektrik bölümü mezunuyum. Tarih ve Kültüre çok önem veriyo..