Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '09

 
Kategori
Tarih
 

Tarih nasıl değiştirilir?

Söz oyunu ya da nominal anlamda değil, ontik anlamda, daha az değiştirmeye çabalayarak...

Bu, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi’ni tersine çevirmektir.

Tarihe bir bakalım:

Bugünkü Rusya Lenin’in istediği Rusya değil, bugünkü Çin Mao’nun istediği Çin değil, bugünkü Türkiye Atatürk’ün istediği Türkiye değil... Yani, dünya devrimi gibi büyük müdahaleler bile etkisiz kalabiliyor.

Neden böyle?

Katılım yok. Atatürk’ün ikinci adamı hiç olmadı. Halk dahil, kadrosundaki hiç kimse Atatürk Devrimi’ne (ya da devrimlerine) inanmadı. Bugünkü durumumuzsa ortada: Ordunun yarattığı ılımlı İslam’la ordu kapışma halinde.

Atatürk, İnönü ve Bayar birbirini yedi. Lenin, Troçki ve Stalin birbirini yedi. Bir neden de bu: İktidarperverlik ya da bir tek kendinin haklı olduğunu sanmak.

Ancak bunlar arkaik ve köhne durumlar.

Gelecekbilimin kurucusu Flechtheim ne yaptığını bilmiyordu. Bugünkü on milyarlarca dolarlık gelecekbilim sektörünü yaratanın kendisi olacağını bilseydi, o kuramları kurar mıydı, merak ediyorum. Bir de, o da iktidara katıldı: SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) danışmanlığını yıllarca sürdürdü. Bu, bir gelecekbilimci için en büyük hatadır, tarihi saptırırsın.

Tarihi değiştirmek, son devrim olmadığını ve ancak sürekli devrimin işlevsel olduğunu bilmektir.

Bunun yolu kitleyi ve iktidar seçkinlerini etkilemekten geçer. Her ikisinin de yolu, toplumsal zihinbilimden geçer. Toplumsal zihinbilim, insanların değişen büyüklükteki kümelerde ve yığınlarda, bireysel ve toplumsal, zihinsel ve kültürel, duygusal ve düşüncesel olarak, nasıl yol aldığını çalışır. Literatürü oldukça geniştir ama okumaların doğru yapılması gerekir. Örneğin, kitleyi ve iktidarı etkilemenin görünürde bambaşka yolları vardır ama genel denklemde her ikisi de insan denkleminin parçasıdır. Ağaçla ormanı karıştırmayacaksın.

Tarih kuramla değiştirilir, eylemle değil. 1968’liler tersini sansalar da, tarihi değiştirmek konusunda pek şansları yoktu, çünkü 1968’in 1968 olduğunun bilincinde değillerdi.

‘Tarih bilinci’ denilen konu, tarihçiler arasında çok tartışılır. Tarihi anacak tarih bilincine sahip olanların etkileyebileceği yönünde yanlış bir kanı vardır.

Oysa, başta da belirtildiği üzere, etkinin maksimumu bazan hiçbir şey yapmayarak elde edilir. Zaten çığ etkisini durdurabilecek birey veya sınıf yoktur demeyelim ama bunun için imkansızlığa yakın zorluk sözkonusudur.

Tarihi etkilemenin bir çeşidi, zihinde geçmişin ve geleceğin benzetişimlerini (simülasyon) yaratmaktır. Burada ironik ikilem, bilme sınırının az bilme ve çok bilme çabası arasında bazan kaotik salınımlar yapmasıdır ki bunlar belirsizlik dönemleridir, Fetret Devri gibi. O zaman doğru seçim ve doğru karar imkansızdır: Çelebi Mehmet en düşük kazanma olasılığına sahipti ama o kazandı.

Eğer zihinde geniş bir denklemler alanı varsa (ki bu konuda onlarca farklı ekol var), onların iç ve dış dansına izin verilir. Yani, gelecekler zihninizde dans eder. (En azından bende öyle oluyor.) Eğer, kendi ölümünüz dahil, her olasılığa açıksanız, zihniniz yeterince saydam demektir ve o zaman gelecekleri gerçekten görürsünüz. Hangisinin olacağının pek bir önemi yoktur.

12.000 yıllık ‘tarih’ denilen ve 5.000 yıllık ‘Dünya Sistemi’ denilen büyük denkleme baktığınızda, büyük sayılar kuramının çoğunluk işlemiş olduğunu görürsünüz. Kuşkusuz, Asimov’un deyimiyle bir Katır / mutant her an var olabilir ki tarihi evrimsel kılan da tam bu niteliğidir.

Geleceğe baktığınızda da, büyük denklem görece sabittir. Yani, makro-makro krizler muhakkak olacaktır ama ardıl etkileri değişik olabilecektir, çünkü parçalarının birbiriyle etkileşimi, kayıtlı tarihi, yani görünen olayları büyük ölçüde etkileyecektir ve bu da sıradan tarihçileri çok yanıltır.

Örneğin, tarihçiler İskender-Xerxes veya Roma-Bizans ilintisini bugünkü büyük Batı-Doğu denkleminin alt denklemi olarak görmeyi pek beceremezler. Atina-Sparta-Makedonya triyalektiğini yeniden benzeştirerek bugüne de uygulayabiliriz. Keza, Sokrat-Platon-Aristo triyalektiği ile Sun Tzu – Lao Tzu – Kung Fu (Konfiçyus) triyalektiğinin tüm kırınım saçaklarını izlerseniz, bugün için çok geniş dersler spektrumu çıkarırsınız. Yani, bugün olup bitenlerde pek sürpriz yok. İnsanlar daha, Çarlık Rusya’sı – Devrim Rusya’sı – Oligark Rusya’sı triyalektiğini anlayamadılar, başta da Ruslar’ın kendileri.

Zaten ana sorun burada, tarihçiler ait oldukları denklemi çözerken zorlanıyorlar. Dünya’nın bir numaralı gücü ABD’yi doğru dürüst irdeleyebilen ABD’li yazar görmedim henüz. Brzezsinki’nin dilinin ucuna geliyor ama söyleyemiyor: ABD artık sonun başında. Bunun kaç yıl lacağının, Osmanlı’nın bilmem kaç yüzyılda batması kadar anlamı var. ABD çökmesine en az 100 yıl varken, çoktan tarih mezarlığında gömüldü bile.

Gelecekbilimcilerin tarihi etkilemek için yapabilecekleri birincil şey, Çin’in kendine ve Dünya’ya verebileceği zararları, onlar henüz tam başlamadan durdurabilmek.

Tarihte böyle bir kritik eşik vardır, o noktadan sonra oturup yıkımı ve kıyımı seyredersiniz. Tam da öyle bir yokuş aşağı gaza basmışlık çılgınlığındayız şu an ve burada.

Tarihi etkilemek veya değiştirmek istiyor muyum?

Hayır.

Tümüyle zihinsel bir jimnastik olarak koskoca bir gelecekbilim kavramsal çerçevesi tasarladım ve 2005 gibi o tümüyle somut duruma dönüştü. Kritik eşik de 11 Eylül 2001’di. O olayı kimler yapmış olursa olsun, neyi gerçekleştirdiklerini asla anlayamayacaklar: İnsan türünü kansız olarak yok ettiler ve aynı zamanda insan türünün imkansızlığını kanıtladılar.

Yalnızca 20 yılda (1989-2009) insanlık geleceğinin 2 milyon yılını (Gökada’ya tam yayılmayı) etkileyen olanaklar gerçekleştirildi ve bu aslında yol açıcı değil, kitlesel yok edici kıyameti tetikleyen bir süreçler zinciriydi. (İlginçtir, Asimov’un robot dizisi böyle biter.)

Dolayısıyla, geriye insanlara bağlanmayı (yani insan olmayı) değil, gitmeyi, ayrılmayı, kopmayı, uzaklaşmayı (yani insan olmamayı) telkin etmek kaldı. 1 milyon kişiden birinin gitmesi yeterlidir. Ayrıca, tarihte eksoduslar çoktur (hani bizim Asena öyküsü gibi).

Tarihi etkilemek istiyor musunuz?

Yaşamınızın en za 30 yılını bu işe vereceksiniz.

Ya da tarihin mezbahasında koyun olacaksınız. Somut ve soyut artı değeriniz, başkalarını zengin edecek.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..