Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '11

 
Kategori
Felsefe
 

Tasavvuf felsefesi

Tasavvuf felsefesi
 

Tassavuf, duyu ve düşünce yoluyla kavranamayan ilahi hakikatlere sezgisel kavrayış yeteneğiyle ulaşmaktır. Tasavvufun temel felsefesi, her insanın sahip olduğu sonsuz büyüklükteki ruhsal potansiyeli tezahür ettirmektir. Başka bir deyişle insanın kendisini çözme ve gerçek özünü tanıma tecrübesi olduğunu da söyleyebiliriz. Aslında sözü edilen ''kendi özünü tanıma tecrübesi '' bütün mistik disiplerin ortak gayesidir. Tasavvuf ilmine göre her insan, kalbinde keşfetmesi gereken gizli bir hakikati barındırır. 

Yaşadığımız fiziki alemde bulunma sebebimiz, manevi anlamda tekamül(olgunlaşma) etmek ve kalbimizin derinliklerinde saklı olan şifreli mektubu çözmektir. Ne yazık ki yüksek hakikatler halihazırda bulunmayıp, saklı gizemleri bizler tarafından keşfedilmeyi beklemektedir. İnsanoğlu bu gizi keşfettiğinde ancak sonsuzluğun gerçek anlamına erişebilecektir. Aksi takdirde ne kendinin, ne hayatının , ne de üzerinde yaşadığı olağanüstü büyüklükteki evrenin derin anlamına vakıf olabilir. İnsan denen yüce varlık ''ben'' diye adlandırdığı, gerçekliği saptırılmış bir benlik yanılsaması içinde yaşamını sürdürür. Oysa habersizdir hakikatı kendi özünde taşıdığından. Tefekkür etmeden de bilemez, ''normal benliğinden ve bedeninden'' ibaret olmadığını. Gelgelim, suret perdelemiştir hakikatten gelen manayı. 

İlahi hakikatlere mazhar olmakta akıl yetersizdir. Bu yüzden akıl kalpten yardım ister. Bu manevi yolda ilerledikçe insan, marifetle dolar ve bilinmeyenlerin kapısını teker teker açar. Maneviyat yolculuğunda ilerlemiş bütün büyük alimler, ilahi aşkla kavrulmadan önce beşeri aşkın ateşinde kendilerini yok etmişlerdir. Çünkü karşılıksız , beşeri bir aşk , seven ile seveni, maşukla aşığı birleyen, aynileştiren, onları aynı potada eriten, aşığa'' ben maşuğum'' dedirtebilen yagane kudrete sahiptir. Beynin kimyasını ve dünya algısını değiştiren de, aşkın bu acılı ve iksirli gücüdür. Gerçi her acı insana tekamül etme fısatı verir ancak içlerinden bir tek AŞK bu yolda kanatlandırarak ilerletir. Çünkü vuslat(kavuşma) ümidi kalmayan nefsin olgunluğuyla kanatlanıp uçabilir insan. 

Bilinen gerçek şudur ki, aşkın bütün varlığa hakim olması ve bütünün idrak edilmesi sayesinde eşik atlar kalp. Bu noktadan itibaren, kalp mikroyu bırakır makroyu tahayyüle(hayal) dalar. Yalnız ve yalnız kalp gemisiyle gidilir bu sonsuzluk ummanına. Artık, ilgi odağı bedenden ruha, maddiyattan maneviyata, görünenden görünmeyene, bilinenden bilinmeyene, Dünya'dan tanrıya çevilir. Görünmeyen seyre dalınır adeta. Sıradan insana gülünç gelecek bir bigelikle bakılır kainata. Tavaf etmektedir kainat dört bir yanda .Bakarken hem dili tutulur, hem de şuuru. 

Herşey özü bir ve aynı şeydir. Herşeyin kalbinde atan nabız birdir. İnsan da, her madde ve yaşam formu gibi o ''BİR''in tecellisinden ibarettir. İlhamla gelen kainat birliğini ancak ve ancak tefekkür(derin düşünme) eden bilir. 

Eğer gölge hakikatten sıkıldıysanız ateşe atlamaya ne dersiniz? 

 
Toplam blog
: 42
: 1612
Kayıt tarihi
: 05.04.11
 
 

Uludağ Üni. İktisat Mezunuyum. Muhasebecilik, bankacılık gibi muhtelif mesleklerde çalıştıktan so..