Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '09

 
Kategori
Yurtdışından Bildiriyorum
 

Tel Aviv cephesinde yeni birşey yok

Tel Aviv cephesinde yeni birşey yok
 

Ağlama Duvarı ve Kubbet-ül Sahra


İsrail, geride bıraktığımız sene içinde kuruluşunun 60. yıldönümünü kutladı.

Ben 35 yaşımdayım.

İsrail-Filistin meselesi dün başlamadı. Çocukluğumun haber bültenlerinden hatırımda kalanlar; FKÖ, Yasser Arafat, Yitzhak Rabin, Camp David, uçak kaçırmalar, Gazze ve Batı Şeria, Sabra ve Şatilla, Münih Olimpiyatları, Cuma namazı çıkışlarında yakılan İsrail bayrakları, omuzlar üzerinde taşınan yüzleri açık bebek cesetleri…

Kim haklı, kim haksız? İlk taşı kim attı? Filistin neresi? İsrail kim? Bütün bunlar bizi neden ilgilendiriyor?

Bir yanda ölüm, acı ve sefalet. Aç, biilaç insanlar. Öte yanda ölüm korkusuyla beslenen haklılık hezeyanları. Onyıllardır aynı yıkık sahnede aynı kötü oyun. Adı, “Tavşan kaç, tazı tut”. Aktörler aynı, suflör aynı, dekor aynı. Bir türlü inmek bilmeyen perde aynı, seyirciler aynı. Arada yuhalasalar da, kalkıp gitmiyorlar bir türlü. Gösteri devam ediyor, birileri parsayı topluyor.

Halbuki yalnız kalkıp gitmek değil, giderken tiyatroyu yıkmak lazım.

Ne yapıyoruz?

Hiç.

Bir haftadan beri bu ülkenin güneyinde savaş var. Eş, dost, akraba, olan biteni televizyonlardan seyredip, endişeleniyorlar bizim için. Halbuki Tel Aviv cephesinde değişen birşey yok. Kafeler, lokantalar adam almıyor. Ne gerginlik, ne başka birşey. İbranice bilmediğimiz için bizler de haberleri El Cezire ve internetten alıyoruz. Halkın büyük çoğunluğunun askeri harekatı desteklediğini, karşı tarafta ise intikam yeminleri edildiğini öğrendiğimizden beri, tedbir olarak kalabalıklardan uzak duruyoruz. Onun haricinde televizyon karşısında oturup, bombardıman görüntüleri eşliğinde kahve içiyor, ağlayan çocukları görünce kanalı değiştiriyor ve yılanın bize dokunmamasını diliyoruz.

Bir haftadır üzerinde konuşulan kara saldırısı bu akşam başladı. Yedekleri göreve çağırıyorlar. Bir haftadır ilk defa bu akşam İsrailli “savaş karşıtları” Tel Aviv’de bir gösteri yaptılar. Ne tesadüf, değil mi?

Yarın İstanbul’da yine bir gösteri olacakmış.

Ne değişecek?

Hiç.

Bir “Kahrolsun İsrail”, iki “Hepimiz Filistinliyiz” okuyup, Gazze’ye üfleyince, ne İsrail kahrolacak, ne de Filistin sağalacak. Sadece birşeyler yaptığımız sanrısıyla vicdanlarımızı rahatlatacak ve evlerimize döneceğiz. Zira ne ölenle ölebilir, ne de başka yere düşmüş ateşle yanabiliriz. Televizyonda seyrettiğimiz şeyin film olmadığının farkında değiliz. Şiddeti öylesine kanıksadık, öylesine içselleştirdik ki, barış için savaş düşüncesi artık hiçbirimize garip gelmiyor.

Bu virane tiyatroyu yıkmak için bize sağduyu lazım. Vicdan lazım. Tutarlılık lazım. Barış, yalnız “bizden” olana değil, herkese lazım.

Savaşta çok kan döküleceğini anlamak için bombardımanın bitip, karadan yürüme vaktinin gelmesini beklememek lazım.

Halkın perişan olmuşken, senden kat kat güçlü düşmana kıytırık roketler savurup, başkalarının canı üzerinden ucuz kabadayılık yapmamak lazım.

Tepki verirken tahriklere kapılmamak lazım.

Kısa bir süre önce Darfur’da 400 bin insan öldü. Saymakla bitmez. 2,5 milyon insan, yerini yurdunu terketmek zorunda kaldı. Niye hiçbirimiz sokaklara dökülmedik?

Darfur’da kimin kimi kestiğini bilmediğimizden, bilsek de taraf tutacak halimiz olmadığından mı?

Peki, yanıbaşımızda, Irak’ta ölüp duranlar vitrin mankeni mi? Niye gıkımız çıkmıyor?

Somali’de neler oluyor? Kongo niye karıştı? Sri Lanka’da askerlerle Tamil’ler senelerdir neyi paylaşamıyor? Hindistan’la Pakistan tekrar ne zaman kapışacak? Bombayı patlatırlarsa ne olacak?

Somali’den bize mi ne?

O zaman Filistin’den size ne demezler mi adama?

Gün gelecek, bu ilkesizlik hepimizin başını yiyecek. İşte o gün, hepimiz masum olacağız.

 
Toplam blog
: 81
: 1521
Kayıt tarihi
: 04.07.06
 
 

Kişinin kendini anlatması zor. Her şeyden birazım, her şeyim yarım.   ..