Temel ile Dursun

Ortalık toz duman.

Yaşananlardan kimse bir şey anlamıyor.

Yarın hangi darbe planının ortaya çıkacağını, kimin gözaltına alınıp tutuklanacağı belli değil.

Korku, panik ve endişe içinde ‘seyrediyoruz’

Yaşananların hukukla, demokrasiyle, darbeleri önlemeye çalışmakla ilgili olduğuna inanmak için ya art niyetli, ya da ikinci cumhuriyetçi olmak gerekir!

Gözaltına alınanların sayısı arttıkça, uzun süre cezaevinde tutularak cezaları, ‘hükümlü’ olarak değil ‘tutuklu’ olarak kesildikçe ağzı kulaklarına varıyor.

Bu numaracı cumhuriyetçilerin önde gidenlerinden Ahmet Altan dünkü yazısında diyor ki; “Şimdi cumhuriyet değişiyor”

Kendisine ‘servis’ edilenleri yazmayı gazetecilik sanan bu numaracı, onca yandaş medya varken bütün bu belgeler neden sadece, ‘memleketi bir çift kadın memesine satarım’ diyen bana servis ediliyor diye düşünmüyor.

Daha doğrusu, düşünemiyor. Çünkü aklı fikri ancak, memleketi nasıl satacağını düşünmeye yetiyor.

(Gizli servislerin neden kadın ajan kullandıklarını şimdi daha iyi anlıyorum!)

Bundan sonra kimin gözaltına alınacağının kimin tutuklanacağının çok da önemi yok. Barış ve demokrasi getirme bahanesiyle Irak ve Afganistan gibi ülkeleri işgal eden Emperyalistler, Büyük Ortadoğu Projesi’ni de hayata geçirmeye başladılar.

Geldiğimiz bu noktayı Temel ile Dursun’un fıkrası çok güzel anlatıyor.

Başbakan Tayip Erdoğan bir okulu ziyaret eder. Öğrencilerle sohbet ederken Temel söz ister ve size üç sorum olacak der;

1- Nasıl oldu da seçimlerden bu kadar yüksek oy aldınız?

2- Özelleştirmeden gelen paralar nereye harcandı?

3- Türbanı neden sorun haline getiriyorsunuz?

Aniden zil çalar ve çocuklar teneffüse çıkarlar.

Tekrar sınıfa döndüklerinde bu kez Dursun söz alarak, size beş sorum olacak der.

1- Nasıl oldu da seçimlerden bu kadar yüksek oy aldınız?

2- Özelleştirmeden gelen paralar nereye harcandı?

3- Türbanı neden sorun haline getiriyorsunuz?

4- Ders zili neden 30 dakika önce çaldı?

5- Temel nerede?

Ya hepimiz Dursun gibi olacağız.

Ya da, boş verin gitsin…