Terim'in gazı yetmiyor

Milli takımla 2010 Afrika yolculuğumuzda, grup maçlarımızdaki en önemli 2 maça kadar tüketmiştik kredilerimizi. En olmayacak maçlarda kaybettiğimiz puanları arıyoruz şimdi. Saha içersinde değerlendiremediğimiz %100 pozisyonları aradığımız gibi.

Fatih Terim göreve geldi geleli dikiş tutmaz bir oyun anlayışıyla mücadele ediyoruz. Saha içersinde belli bir diziliş ve görev dağılımı olmaksızın, gelişi güzel ataklarla pozisyon geliştiriyoruz. Bu da 90 dakika aşırı efor kaybına neden oluyor, maçı sonuna kadar tutamıyoruz.

Oyuncu tercihleri de tartışma konusu oldu her zaman. Süper Lig'de ter döken bir çok futbolcunun yüzüne dahi bakmadan üç büyüklerin formsuz oyuncularını tercih etmek, sahaya oyuncu değil isim çıkarmak. Milli takımda kadrolaşmak.

Öncelikle; tek başına oyun kurucu görevini kaldıramayacak formsuz Emre'de neden ısrar ediliyor. Koskoca ülkede defans oyuncusu kalmamış gibi Hakan Balta ve İbrahim Üzülmez'e görev vermek neyin nesi. Özellikle son maçlarda etkisiz kalan Nihat'a tolerans gösterecek kadar vaktimiz var mıydı.

İki maçta da çok fazla direnç gösteremeyen İspanya'ya karşı takım olarak iyi mücadele verdik ama verdiğimiz bu mücadele sokak kavgası mantığıyla olduğu için ilk yarım saatte kondisyonumuz tükendi. Kanatlardan geliştirdiğimiz bir çok atakta önemli pozisyonlar yakalamışken, orta alandan gereksiz doldur boşaltlar ve oyunu ceza yayına doğru yığma gayreti çok zaman kaybettirdi. Nihat'ın harcadıkları da hazmedilcek türden değildi hani.

Şimdi, Estonya ve Belçika maçlarında kaybettiğimiz 2'şer puana mı yanmak gerekir, istikrarsız sistemsiz oyunumuza mı. Fatih Terim'in futbol anlayışı şu ki; Saldırın! Saldırın! Saldırın! Ver gazı, ver coşkuyu misali hem sahadaki çocukları hem de seyirciyi yemleyip duruyor.