Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Tintin sokak

Tintin sokak
 

 

 

Tintin sokak.. ne garip isim değil mi?

Bildiğimiz sokak işte..

Basit sıradan bir sokak! Sizin bildiğiniz sokaklara benzer mi hiç bilemem...

Süslü püslü bahçeler içerisine kurulmuş lüks apartmanlar yok burada. Tek katlı, iki katlı hadi bilemedin en fazla dört katlı apartmanlar var. O da tek -tük...

Alamancı Yaşar'ın apartmanı mesela...

Bunca yıldan sonra "yıkılmadım ayaktayım" diye bas bas bağıran ara ara sıralanmış şirin mi şirin ahşap evler... Pencere içlerindeki sardunyalar evlerin eskiliğine meydan okurcasına göz dolduruyorlar. Alttan destek vermişler ama daha ne kadar dayanabilir bu viranlığa bilinmez..

Koca bi çınar ağacı çizmiş o sokağın hudutunu ve o sahiplenmiş sokağı ta denize kadar..

Sokağın hemen başında bir taşfırın.. Ekmeğin o dayanılmaz cezbedici kokusu hep o sokakta...

Karnınız tok da olsa o koku döne döne beyninizden midenize gider ve acıkma sinyalleri verdirir mutlaka. Sıcacık dumanları tüten ekmeğin arasına gönderdiğiniz tereyağının ve köy peynirinin dayanılmaz lezzeti gelir aklınıza.. Ekmeği aldın mı? işte ondan sonra senin ellerini bağlasınlar benim ayaklarımı.

Küçük, eski bir çayevi Çınar ağacının hemen tam altında. Çerçeveleri maviye boyanmış, bir kaç masa ve sandalye atmışlar.. camına da bir bardak demli çay resmi çiziktirmişler "Çınaraltı ÇayEvi" diye de yazmışlar yanına.

Yaprak hışırıtıları arasında içilen çaylar, edilen sohbetler, okunan gazeteler, fırından çıkan taze ekmeklerin kokusu.. huzur evi gibi bir şey olmalı burası...

Geçmişin kokusu, taze ekmek kokusu kadar çekici ve cezbedicidir...

Ve siz o çekiciliğe kapılıp gitmeye her an hazır gibisinizdir.. İİnsanların en zayıf, en hassas, en canalıcı noktaları vardır  zaman bunları çok iyi bilir atışını en müsait zamanda yapar ve vurur!

Tintin sokak da benim en can alıcı noktam oldu sanırım..

 

Taş merdivenler...balkonlara asılmış paspaslar... sokağa sallandırılmış temiz sabun kokulu çamaşırlar.. camlardaki eski tül perdeler... ahşap pencerelerin pervazlarına sıkış sıkış sıralanmış çiçekler.. evlerinin önünde top oynayan, bilya oynayan " heheyyytt.!! üttüm oolum üttüüm iştee!" diye bağrışan çocuklar... omuzlarına hırkalarını alıp, popolarının altına paspasları koyup merdiven taşlıklarında sohbet ederken, bir yandan da çocukları izleyen yaşlı kadınlar.. gün gezmelerinden dönen kolonya kokulu kadınlar..

 

Üzerinde yürüp gittiğiniz her taş size yeni bir kapı açar sanki.. "bak ve izle..." komutunu verir...

 

Sonra; sarı ışıklara bürünür odalar... "sarı" sıcaktır.. sıcak bir görünüm verir evlere... florasan ışıklarını hiç sevmemem belki de bundandır.. karanlık bastıgı zaman pencerelere yansıyan insan gölgeleri bana huzur verir her nedense.. o sarı sıcağın arasında gezinen insanların mutlu olduklarını düşünmüşümdür sebepsizce..

 

Sarı ışıklı evlerde yaşayan insanlar hep mutlu mudur?

Tintin sokağın sarı ışıklı evlerinin açık pencerlerinden balık kokuları, kızartma kokuları taşar sokaklara. Veyahut akşam oturmasına gelecek misafirleri için fırına atılmış kabaran kek kokuları...

 

Kadın sesleri, çocuk sesleri.. kahkahalar... babalar beklenir pencerelerde...

 

Mesela; çocuk balkonun altından seslenerek çağırır annesini.. " anneee...sepeti sallaaa" diye bağırır...

Kadın çocugunu azarlar belki de.. "elaleme karşı bağırma ooolumm geldim.. " der... etrafına bakınarak, ama mutludur.. mutludurlar... görürsünüz bunu hissedersiniz.

 

Bastıgınız her taş ayagınızı acıtır belki...

Belki o eski günlerden ne kadar da uzağa gitmiş ve o insanlardan ne kadar farklı konumda oldugunuzu görür tanımlayamadıgınız bir duyguya kapılırsınız. Ne kadar kalabalık olsanız da bazı şeylerin yerine ne koyarsanız koyun o tuhaf boşluk hissi asla kapanmaz bilirsiniz .

Bilirsiniz ve o duyguyu taa içinizde en derinlerde bir yerde ince bir sızı şeklinde hissedersiniz...

 

O sızı size acı vermez belki.. belki ağlatmaz da.. sizin dışınızda başka insanların sizin artık yaşayamadıgınız an'ları veya duyguları yaşıyor olmaları sizi incitebilir... dudaklarınıza buruk bir gülümseme yerleştirebilir...

 

O sokakta yaşayan insanlardan biri oluverirsiniz bir anda. Sarı ışıklı mutfağın küçük balkonunda balık kızartan annenize yardım ediyorsunuzdur belki.. Belki karışık bir domates salata hazırlıyorsunuzdur zeytinyağlı limonlu... Belki çiçekli masa örtüsünün üzerine sıraladıgınız tabak çatal seslerini açık pencerenizden sokağa siz taşırıyorsunuzdur ve bazı insanlar bu sesleri duyup imreniyorlardır size kimbilir?

Kimbilir belki de elinde poşetlerle kapıyı çalan babanızın elindeki yükleri azaltıyorsunuzdur içinizden taşan sevinçle.. Poşetten çıkarıp masanın üzerine dahil ettiğiniz aslan sütü o akşamın güzel sohbetlerinin işaretidir kimbilir..

Ya da sarı ışıklı evde o gece küçük bir kıyamet bile kopabilir.... bilinmez!

Sokaklar; üzerinde her gün bir iz bırakılan yeryüzünün en sessiz tanıklarıdır...

İnsanlar ise; bir insan üzerinde veya gittikleri yerlerde kendilerinden bir iz bırakmayı ve döndüklerinde o yerlerde izlerini aramayı seven canlılardır...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bambaşka olur sabah sokaklar/ Çöpçü vardır sokaklarda Ve üşüyen ameleler.../ Çöpçü vardır sokaklarda;/ Hepsi sıla hasreti çeker./ Türkü söylerler bıyık burup çöp kokan elleriyle.../ Küfrederler./ Pislik ve ümit kokar sabahleyin sokaklar../ İnsanların yüzlerinde okunur iyilik./ Çöpçülerle ameleler vardır sokaklarda,/ Yüreğime dokunur...

 

 

 

 

ŞİİR/ iSMAİL CEM

 

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..