Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Türçemizin ses bayrağı Fazıl Hüsnü Dağlarca

Türçemizin ses bayrağı Fazıl Hüsnü Dağlarca
 

Dağlarca şiir düşünüyor hâlâ ne güzel!


Oğuz TÜMBAŞ

Seslenir seni bana "Ova"m, "Dağ"ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak... ki yüce atalar, bir al... ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım

Bu güzel dizeleri söyleyen, bir özdeyiş gibi belleğimizde yer eden dizelerin şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya saygı duymamak olanaksız. Bir de şu sözlerini her zaman anmaktan göneniyorum: “Elimde yetki olsaydı, sabah kalkar kalkmaz ilk işim herkese şiir okutmak olurdu.” Her sabah olmasa da arada bu güzel öneri doğrultusunda şairin isteğini yerine getirmeye çalışırım. İnanın sevdiğiniz, etkilendiğiniz bir şairden sabahın ilk saatlerinde güzel dizeler okumak öylesine mutlu ediyor ki beni. Deneyin, siz de seveceksiniz bu işi. Onun doğum tarihinin 1914 olduğunu anımsamasanız da şiirini, düşüncelerini, çağdaşlığını, şiire katkılarını kavramanız, algılamanız da yeterli. Benim doğduğum 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması’nın üçüncüsü olduğunu, 1967 yılında A.B.D.’de bulunan Uluslararası Şiir Forum’unca Yaşayan En İyi Türk Şairi seçildiğini de duymuşluğunuz vardır diye düşünüyorum.

Yazıya başlarken elime Ankara’da çıkardığımız MELTEM Dergisini aldım. Orada Dağlarca ile ilgili yazdığım sayıyı buldum. (Temmuz 1968) Tam 40 yıl önce “Bir Başına Bir Adam: Dağlarca” koymuşum başlığını yazının. Gözümde iri mi iri bir şairmiş o yıllarda da. Ben 22 yaşındayım, o 54 yaşında. “Bir iri yarı adam. Elleri şiir, gözleri şiir, yüreği şiir, soluğu şiir bir adam.Oturmuş, kısmış gözlerini şiirini yazıyor, şiirimizi yazıyor. Daha diyor, Haydi diyor.”

Dağlarca’yı hiç görmedim, tanışmadım. İstanbul’da Aksaray semtinde yıllarca işlettiği Kitap Kitabevi’nin yanından geçmişliğim var 42 yıl önce; ama içerde görmemiştim. Türkçe adını verdiği duvar gazetesini de okumuştum. Yücelttiğim şairi görmedim diye üzülmemiştim. Tersine daha çok ululaşmıştı gözümde, yüreğimde.

Kitaplarının sayısı 150’yi bulmuş olmalı. Yakın zamanlara dek yazma eylemini sürdüren Dağlarca 94 yaşında bugün de bize şiir ışığı saçıyor. İlk şiirlerinde çok kısa bir süre Necip Fazıl Kısakürek’in etkisi görülürse de Dağlarca hiçbir akım ve şairden etkilenmez. Gerçi 1934 yılında 20 yaşında yayımlanan ilk kitabı "Havaya Çizilen Dünya"da bu etki sezilir. Ancak Dağlarca bu etkilenme dönemini çabuk atlatır. "Çocuk ve Allah" la kendi çizgisini kalınlaştırmaya başlatır. 1940’da "Daha" deyip soyadının anlam ve bağlamında doruklara tırmanan us ve sezgi gücünü ortaya koyar. "Us" döneminde güçlü Türkçe tutkusu dikkat çeker.

Durup dururken nereden çıktı Fazıl Hüsnü Dağlarca dediğinizi de duyar gibi oluyorum. Neredeyse 100 yaşına dalya diyecek bu büyük şairimizi anmak, şiirlerini okumak, şiir üzerine söylediklerinden yararlanmak için ölmesini bekleyecek değiliz elbette. Bir bakıma bugün Cumhuriyet gazetesinde 60 kuşağı şairlerimizden Egemen Berköz’ün Dağlarca’nın rahatsızlığı üzerine yazdığı yazıyı okuyunca, onu yeniden anmak ve sizlerle bu duygularımı paylaşmak istedim.

Bazı sağlık sorunları dolayısıyla Dağlarca hastanede yatıyormuş. Konuşamıyor, ancak anlıyormuş söylenenleri. Egemen Berköz İstanbul Acıbadem Hastanesi’nde yatan şairimizle iki saat birlikte olmuş, izlenimlerini aktarmış. “Türkçemizin ses bayrağı’nın iyileşeceği ve bize yeni şiirler armağan edeceği umuduyla ayrıldım hastaneden.” diye bitirmiş yazısını. Ben de toplumculuğunun temelinde insana ve insan yaşamına saygı duyan şairimize sağlık, esenlik diliyorum.

Çok yazan ve üreten şairimizle ilgili bir haberi de aylar önce okumuştum gazetelerden. Yıllardır yaşadığı, şiirlerini yazdığı evini müzeye dönüştürülmek üzere Kadıköy Belediyesine bağışlamış. Ünlü şair, müzenin yaşayan bir müze olması, bir bölümünde kitapları ve eşyasının sergilenmesi, bir kısmının da kafeterya gibi olmasını dileğini Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e aktarmış ve demiş ki "Buraya gelip gençler, kadınlar, kızlar otursun, kitap okusun, bir şeyler içsinler. (...) Evim müze olursa çocuklar da gelsin burada iyi vakit geçirsinler istiyorum"

Yaşadığı ülkede, dünyada iz bırakmış, toplumu etkilemiş, örnek çabalar, uğraşlar sergilemiş, savaşımlar vermiş sanatçıların, yazarların, edebiyat ve kültür insanlarının gerek yaşarken, gerek öldükten sonra adlarının sokaklarda, caddelerde, alanlarda, parklarda, kültür evlerinde yaşatılması önemli ve anlamlı. Ancak yaşadıkları evlerinin ya da oturdukları sokaklarda bulunan başka bir konutun müzeye çevrilmesi çok daha değerli. Böylece gelecek kuşaklara da onların kalıcılığı sağşlanmış olmaz mı?

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..