Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Türkiye'de Gençlik

Türkiye'de Gençlik
 

Gençlik denildiğinde ya da gençliğin ne demek olduğu sorulduğunda, herkesin muhakkak bu konuda söyleyebileceği bir sözü vardır. Gençlik, kimine göre heyecan, kimine göre hareket, kimine göre gelecek, kimine göre ise tehlike ve bunun gibi birçok şey olabilir. Açıkçası durum bize göstermektedir ki, gençliği tek bir kalıba sokacak bir “gençlik tanımı”nın yapılması pek de olası değildir. Fakat bir atasözümüz der ki: “Gençler hayalleriyle yaşar, ihtiyarlar anılarıyla.” Bu da şunu göstermektedir ki, hayalleriniz olduğu sürece gençsinizdir. Ne zaman ki, sürekli olarak anılarınızdan bahsetmeye başladınız işte o zaman gençlik yolun sonuna gelmiştir diyebiliriz.

Türkiye açısından gençliğe olan bakış açısına ve gençliğe verilen öneme baktığımız zaman karşımıza çok karmaşık bir tablo çıkacaktır. Türkiye’de gençlik, geçmişte birçok evreden geçmiş olmakla birlikte, günümüzde de daha birçok evreden geçecektir. Türkiye tarihinde bunun birçok örneği mevcuttur.  

Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, fikirlerini, kurduğu bu yeni cumhuriyetin her köşesine yaymak için genç kadroları seferber etmişti. Cumhuriyeti Türk Gençliği’ne emanet ettiğini söyleyen Atatürk, 19 Mayıs Bayramı’nı gençlere armağan ederek, gençlere verdiği önemi net bir şekilde gözler önüne sermiştir.

1940-1953 yılları arasında faaliyet gösteren Köy Enstitüleri ise gençlere verilen önemi göstermek açısından örnek teşkil edecek başka bir durum. “Köy Enstitüleri, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır.” (wikipedia) Bu okullarda gençler eğitildi ve onlara yaratıcı, özgürleştirici ve modern bir kalkınma anlayışı aktarıldı. Gençlerin enerjisi ve yenilikçi gücü harekete geçirildi. Gençler, köylere giderek buralarda yaşayan halkı eğitti.

1960’lı yıllarda da gençler, toplumun güvenilir ve gelecek vadeden öncüleri olarak görüldü. Tarihimizdeki en özgürlükçü anayasa olan 1961 Anayasası gençliğe olumlu bir rol öngördü. Bu dönemde gerek kırsal bölgelerde, gerek kentsel toplum çalışmalarında birçok öğrenci derneği faal olarak rol aldı.

Bu örneklere karşın, 1970’li yılların sağ-sol çatışmaları gençliği iki farklı kutupta kamplaştırdı. Siyasi kaos ortamı 1980 askeri darbesi ile sonlandı. Artık gençliğin imajı değişmişti. Bu zamana kadar gençler toplumun öncüleri olarak görülürken, gençler değişen imajlarıyla kavgacı ve tehlikeli unsurlar olarak görülüyorlardı. Bununla beraber, 1980 askeri darbesini izleyen 1982 Anayasası, gençlerin önüne yeni engeller dikiyordu. Bu anayasa ile gençlik örgütlerinin kapatılması ve genç insanların siyasete katılmasını engelleyen birçok yeni düzenleme getiriliyordu. Aradan geçen zamanda bazı değişiklikler ve reformlar yapılmakla birlikte -1995’te seçmen yaşının 21’den 18’e düşürülmesi gibi-, gençlerin siyasi ve toplumsal yaşama katılımı için sağlanan fırsatlar sınırlı kaldı.

1982 Anayasası’nda gençlik konusunda tek bir madde yer almaktadır. Bu madde “Gençliğin Korunması” adı altında geçen 58. maddedir. Bu maddeye göre: “Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”

1999’daki Marmara Depremi’nde, Türkiye bir kez daha, çoğunluğu genç olan yüzlerce, binlerce gönüllünün seferber olmasına sahne oldu. Bu depremde, genç kadın ve erkekler etkin bir şekilde birlikte çalışmak, tüm toplum adına sorumluluk almak ve mevcut bulunan krizi çözüme ulaştırmak konusunda bir kez daha kararlılık ve beceri gösterdiler.

Günümüzde ise gençlere 25 yaşında milletvekili seçilme hakkı tanınmıştır. Birçok sivil toplum kuruluşu ise faal olarak gençlik konusunda rol alabilmektedir. Fakat bu kuruluşları tek bir çatı altında toplayan ve bu kuruluşların birlikte hareket etmesini sağlayan, tüm yapıyı koordine eden bir üst kuruluş yoktur. Bu tür sorunları ortadan kaldırmak adına, Türkiye’de bu kuruluşları tek bir çatı altında toplayacak bir “Gençlik Bakanlığı” veya “Ulusal Gençlik Konseyi” kurulabilir ve bu kapsamda belirgin bir “Gençlik Politikası” belirlenebilir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Raporu’nun yayınlamış olduğu ‘Türkiye’de Gençlik’ konulu, Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu’na göre: “Avrupa ülkeleri arasında Ulusal Gençlik Konseyi’ne sahip olmayan iki ülke var: Türkiye ve Polonya. Türkiye’de çeşitli sivil toplum örgütü ağları tarafından kurulan bazı konseyler ve değişik çevreler tarafından başlatılan bazı girişimler var, fakat ne gençlik politikalarından sorumlu olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ne de bakanlıklar ve gençlik konularında çalışan çeşitli birimler sorunu geniş kapsamlı bir şekilde ele alıyor.” Türkiye’de Avrupa Birliği Uyum Süreci kapsamında yapılan değişikliklere bir yenisi eklenmeli ve en kısa zamanda belirgin bir “Gençlik Politikası” belirleyecek olan bir “Gençlik Bakanlığı” veya “Ulusal Gençlik Konseyi” kurulmalıdır.

Bu sorunların çözümünde iş sadece yetkili mercilere düşmemektedir. Aslında işin büyük bir kısmı gençlerin kendisine düşmektedir. Gençler sorunların çözümüne, aktif katılım sağlayarak ortak olmalıdırlar. Albert Einstein’ın da dediği gibi: “Sorunları, onları yaratırken kullandığımız düşünce yöntemiyle çözemeyiz.” Bu da bizlere şunu gösteriyor ki, sorunların çözüme kavuşturulması için sorunları yaratırken ki düşünce yöntemlerini terk edip, çözüme odaklanmalıyız.

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..