Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'de sol siyaset boşluğu

Türkiye'de sol siyaset boşluğu
 

DTP Anayasa mahkemesi tarafından kapatılana kadar faal ve kayıtlı olan 62 adet partimiz vardı. DTP kapatılınca elimizde 61 adet parti kaldı. (DTP’nin yerine geçen parti mevcutta vardı ve 2009 yerel seçimlerine de katılmıştı.) Bu 61 partiden 3 tanesi bu yıl içinde kuruldu ve henüz seçime girme yeterliliğine sahip olup olmadıkları belli değil. Geriye kalan 58 partiden ise 39 tanesi henüz seçime yeterliliğine erişemedi. Yani yeterli düzeyde örgütlenemedi.

Şu an aktif olan partilerden ancak 19 tanesi seçime girme yeterliliğine sahip durumda. Abdüllatif Şener’in Türkiye Partisi ile Hulki Cevizoğlu’nun (ya da Rahşan Ecevit’in) Demokratik Sol Halk Partisi de büyük olasılıkla kısa sürede seçime girme şansına sahip olacaklar. Bunlara şu an ısınma aşamasında olan Mustafa Sarıgül’ün Türkiye Değişim Hareketini de ekleyecek olursak, ilk yaşanacak seçimde 22 partinin gireceğini öngörebiliriz.

Mevcut partiler arasında, siyasal yelpazenin sol kanadında yer alanları incelediğimizde, hiç de az olmayan bir rakamla karşılaşırız. Mevcut partilerden, CHP, DSP, SHP, İP, EMEP, ÖDP, TKP, HYP kendilerini sol parti olarak tanımlarken, BDP ve HAKPAR Kürt etnik kökeni üzerinden siyaset yapan partiler. Hulki Cevizoğlu’nun DSHP’si ile Mustafa Sarıgül’ün yeni parti girişimini de sol parti kategorisinde değerlendirecek olursak, seçime girme olasılığı olan 22 partiden 12’si siyasetin sol kanadında yer alan partiler olacak.

Normalde arz ve talep denklemini baz olacak olsaydık, bu sol parti enflasyonu neticesinde Türkiye’de ciddi bir sol taban olduğunu düşünmemiz gerekirdi. Oysa böyle bir durum yok. 2007 seçimlerinde bağımsızların aldığı oyu saymazsak (ki bu oyun tamamını sol hanesine eklemek sağlıklı olmaz) solun toplam aldığı oyun %22,22 olduğunu görürüz. O seçime de 14 parti katılmıştı ve bu partilerin 6 tanesi sol kimliği sahipleniyorlardı. 2007 seçimlerinde 6 olan sol parti sayısı, önümüzdeki ilk seçimde 12’ye ulaşacak görünüyor. Ama ortada sol siyasetin büyük bir oy patlaması yaşayacağına dair bir işaret yok.

Bu veriler çerçevesinde Türkiye siyasetinde solun pasta payının düşük ama bu paya talip olanın çok olduğunu görüyoruz.

Bu nesnel veri ve değerlendirmeleri burada bırakıp, Türkiye’deki sol olduğu iddia edilen partileri sınıflamak ve Türkiye siyasetinin derin boşluğu üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Buradan Türk siyasetinde ihtiyaç olan şeyin ne olduğuna ve bu ihtiyacın nasıl karşılanacağına dair bazı sonuçlar çıkarmaya çalışacağım.

Türkiye siyasetinde aktif olan sol partilerin genel çerçevede iki ana akımdan geldiğini söyleyebiliriz. İlk grup, CHP, DSP, İP gibi resmi ideolojinin gölgesinde siyaset yapan ve devlete egemen bürokratik yapının sözcülüğünü üstlenen partiler. Diğer akım ise EMEP, ÖDP, TKP gibi 80 öncesi sokak muhalefetinin geleneğinden gelen ve sosyalist kimliğe sahip olan partiler. Ancak, bu sosyalist partiler arasındaki fark, fikirsel ayrımlarından çok, 80 öncesinden edindikleri cemaat kimlikleri. Bu nedenle, seçimlerde aldıkları binde birlik oy oranlarına karşın, bir araya gelmek, birleşmek, tek bir çatı altında toplanmak gibi seçenekleri akıllarından geçirmezler. Sahip oldukları yapılar ve zihin dünyaları gereği, bugünün sorunlarında taraf olmayı, yeni söylemler geliştirmeyi başaramazlar. 80 öncesinin söylemleri bugünü karşılamadığı için ezberlerini tekrarlamaktan ya da kafa karışıklıklarını yansıtmaktan başka ellerinden birşey gelmez.

Türkiye’de sol siyaset ne yazık ki, bu iki uç arasında sıkışmış kalmış bir durumda. İlk grup, sol kimliği devlete tabii olmakla özdeş tutuyor. Devleti temsil eden bürokratik yapının, toplumun muhafazakâr ortalamasına göre daha çağdaş bir yüze sahip olmasından dolayı, bu bürokratik yapının yanında yer almayı ilericilik olarak pazarlıyorlar. Siyasetlerinin tamamını da bunun üzerine kuruyorlar. Bu doğal olarak toplum ve toplumun çeşitliliği, çoğulculuğu ile mesafeli olmayı gerektiriyor. Bu siyasetin alabileceği yol, devletle yakın ilişki kurabilen toplum kesimlerinin miktarı ve gücü ile sınırlı oluyor. Bugün bu tarz siyasetin en büyük temsilcisi olan CHP’nin en çok oy aldığı yerleri gözden geçirdiğimizde bu durum gayet iyi anlaşılır.

CHP’nin Türkiye genelinde en yüksek oy aldığı ilçeler, İstanbul’da Beşiktaş (%53), Bakırköy ( %49), Kadıköy (%48), Ankara’da Çankaya (%48) ve İzmir’de Karşıyaka (%43)’dır. Aynı illerin orta gelir grubuna sahip diğer ilçelerinde %25-30 aralığında, alt düzey gelir grubuna sahip insanların yerleştiği ilçelerde ise %15-20 aralığında oy alabilmiştir. Üç büyük kent haricinde ise, CHP, özellikle yoksul mahallelerde aldığı oy oranı %10’un altına inmektedir. Bu CHP’nin ve zaman zaman yer değiştirdiği ya da yerine talip olan partilerin bu ülkedeki yüksek gelir gruplarının, zenginlerin, ayrıcalıklı olanların ve beyaz Türklerin partisi olduğunu göstermektedir. Diğer bir tabirle, seksen yıldan beri gelen düzenin devamından yana olanların. Bu durumda kolayca anlaşılacağı üzere CHP, DSP ve bu partilerin yerine talip olan partiler, değişimden, ezilmişlerden, yoksullardan, azınlıklardan, yok sayılmışlardan taraf olmadıkları için, sol parti olamıyorlar.

Türkiye siyasetinin, sol terazisinde en büyük boşluk, siyasetin merkezine yakın duran, toplumdan beslenen, toplumun tercih ve beklentilerini siyasetin en temel girdisi kabul eden, değişim talep eden, kitlesel bir partinin olmayışı.

Bunun yanında Türkiye siyasetinde sol siyasetin ideolojisine disiplinle sadık kalan partilerin de yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Sol yelpazenin merkezden uca doğru gelişen kısımlarını dolduran partiler de yok. Türkiye’de kendilerini sosyalist olarak tanımlayan partilerin tamamının oy toplamı %1’i bulmuyor ve bu partiler merkez partilere alternatif olabilecek düzeyde dahi oy alamıyorlar. Oysaki tüm modern siyasetlerde, solun kitlesel partilerinin yanında, merkezin popülist söylemlerinden uzak, ideolojilerine daha derinden bağlı, tutarlı, ahlaki disiplinleri daha güçlü partilerde yer alır. Bu tip partiler, merkez partilerin popülizmin bataklığına batması, merkezin gücü ve cazibesi altında ahlaki değerlerini yitirmesine karşı bir emniyet supabı işlevi görürler. Türkiye siyasetinde, sol cenah adına bu tip bir partinin eksikliği de ortada.

Tüm bunların olmayışının arka planında, Türkiye siyasetinin hep devlet gölgesinde biçimlenmiş olması yatıyor. Bu biçimlendirme çabası zaman zaman doğrudan darbeler yolu ile oldu. Geri kalan zamanlarda ise darbe artığı antidemokratik yasa ve uygulamalarla sol siyaset kontrol altında tutulmaya çalışıldı. Oluşan boşluk ise devlet güdümünde olan, sol görünümlü milliyetçi, elitist, devlet kadrolarının bekasını devletçilik olarak pazarlayan partilerle dolduruldu.

Ancak bugün devletin siyaset üzerindeki kontrolünün azaldığı bir süreci yaşıyoruz ve bu süreç sol siyaset adına yeni girişimlere de imkân veriyor. Bir sonraki yazıda bu imkânlar üzerine biraz durmak istiyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..