Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

üç beş jilet satıp dört beş boğaza bakmak...

üç beş jilet satıp dört beş boğaza bakmak...
 

medya.zaman.com.tr/2007/01/25/marmara.jpg


ATM den para çekerken aklımdan geçenler malumunuz. Ne kadar çekeceğim? Taksitlerim ne kadar? Cebimde harçlık kalacak mı? Kriz de iyice belimizi büktü v.b. v.b.

Sonra soluma dönüp baktım. Orada kaldırımın üstünde duran benimle yaşıt sayılabilecek bir adam, önünde duran kullan at jiletlerin başında Erzurum'un soğuğunda onları satmak için kendini paralıyordu.

İşte tam da o anda kendi telaşlarımdan sıyrılıp o adamın yerine koydum kendimi. Bilirsiniz insanı hayvandan ayıran önemli özelliklerden biridir empati. Önce bi hesap yaptım kabaca... Ne kadara alırdım bu malları? Ne kadardan satıyordum acaba? Kaç çocuğum vardı? Onların ne gibi ihtiyaçları vardı?

Ama hesaplar o kadar hassas ve o kadar tehlikeliydi ki beni ölümle yaşam arasında bir çelik halat üzerinde cambaz gibi yürümeye zorluyordu. Sıkılmadım hesaba devam ettim. Yıllarca almış olduğum eğitime rağmen üstesinden gelemedim ve altında ezildim bu yükün. Sonra çıktım o bedenden kendi yerime geçtim. Adamı dışardan gözlemlemeye başladım çaktırmadan. Baktım ki ben oyken içinde bulunduğum içler acısı hal onda yok. Evet o da kafasından hesaplar yapıyor bir şeyleri denkleştirmeye çalışıyordu. Ama kendi penceresinden baktığında o bu dünya üzerinde bir tezgahı bile olmayanları düşünüp haline şükrediyordu. "İş yok" feryatları ile kendine acımaktan başka hiçbir şey yapmayanlardan farklı olarak o sahip olduğu bu mikro işletmeyi büyütmenin de yollarını arıyordu içinden.

Bütün bunları düşünürken birden hayran oluverdim yaşıtım olan o arkadaşıma. "Kriz bizi teğet geçer" yada "İşsizlik her zaman vardı canım" diyenleri savunduğumdan değil. Ama yaşamını başkalarının himmetine endekslemiş bir zihniyete sahip toplum içerisinde. Her şeyi devletten bekleyip çocuklarının ihtiyaçlarından bile kendini sorumlu tutmayan insanlar arasında bu küçük patron ve bu gibi insanlar birden büyüyüverdi gözümde.

Çünkü onlar halleriyle kanaatin de aslında bir tür zenginlik olduğunu, çalışmanın kendi başına bir huzur kaynağı olduğunu, krizin küresel olamayacağını ancak insanın kendini aşan ihtiyaçlar üretip onların esiri olarak kendi kendini krize sokabileceğini, hakedilerek kazanılan 5 liranın aslında hakedilmeden kazanılacak 500 bin liradan daha değerli olabileceğini her gün durmadan gözümüze sokarcasına anlatıyorlar.

Ben böyle dalmış düşünürken sırada arkamda bulunan amca uyandırdı beni. Paramı çektim. Cebime koydum. Bütün bu anlattıklarımı ve o büyük saygıyı gerçekten hissetmiş olmama rağmen o delikanlıdan birkaç kullan at jilet almayı akıl edemeyip uzaklaştım oradan. Plazma tv min taksitini yatıracaktım daha...

 
Toplam blog
: 36
: 1073
Kayıt tarihi
: 10.06.07
 
 

Fen Bilimleri Öğretmeniyim.  Okur yazar biriyim sanırım. Çoğunlukla okur; arada yazar... Uzun..