Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '07

 
Kategori
Haber
 

Uğur Mumcu: halkın söyleyen sesi!

Uğur Mumcu: halkın söyleyen sesi!
 

Uğur Mumcu’nun katledildiği günün ertesinde Milliyet’te yayımlanan bir değerlendirmemde aşağı yukarı şunları yazmıştım: “Uğur Mumcu’nun düşünce yapısının en verimkar özelliği laiklik ve demokrasinin, ulusal birliğimiz için taşıdığı önemi bilinçle vurgulamasıydı. Ayrıca bu değerleri bozan ve/ya yasal boşluklardan yararlanan, altın-silah-uyuşturucu kaçakçılığının ülkemizde yarattığı yıkımı gözler önüne sermesiydi…”

Mumcu’nun kendi deyimiyle de “Cumhuriyet devrimlerinden, tam bağımsızlıktan ve halktan yana olması” bunlara “düşman” olan güçler tarafından hedef seçilmesini sağlamıştı. Belki kerelerce düşünülmüş ve her zamanki gibi incelikle işlenmiş bir karanlık cinayete kurban gitti Uğur Mumcu… Ne yazık ki, aradan geçen onca yıl, bu cinayetin de diğer siyasal cinayetler gibi tam olarak çözülmesini sağlamadı. Mumcu hayatta iken bir gazeteci kimliğiyle “faili meçhul”lerin aydınlatılmasına emek vermiş ancak kendi başına gelen benzeri bir olayda devleti yönetenler –onca söz vermelerine- karşın bu cinayetin arkasındaki güçlere ulaşılmasında bir arpa boyu yol bile gidememişlerdir.

Yıllar önce yazdığım değerlendirmemde iki olguya daha dikkat çekmiştim. Birincisi, “Mumcu’nun neden en yüksek gizlilik derecesinde ve en etkin şekilde korunmadığını” anlayamadığımdı… İkincisi olarak da, o günlerde Türk merkez solunun içinde bulunduğu dağınık ortamın –o dünyanın doğal müttefiki sayılan Mumcu gibi demokrat ve Kemalist devrimden yana- aydınların hedef haline getirilmesinde veya başlarına gelen acı olayların karanlıklarda bırakılmasında, ‘elverişli’ bir iklimi yarattığını düşündüğümü söylemiştim.

Tabii, Mumcu’nun bu şekilde kaybından solda ve merkez solda ve özellikle politikada olan hemen herkes büyük acı duymuş olsa gerekir. Ancak o bölünmüşlük, o dağınıklık, o içsel karşıtlık ortamının, ülkenin zaten çok kırılgan dengeleri açısından, -farkında olunmadan- yarattığı olumsuz etkiye gönderme yapma ihtiyacı hissettim.

O gün o düşüncelerime karşı nitelikte çok sayıda görüş de okudum. Ama bu gün geldiğimiz noktada “Mumcu gibi aydınların korun(a)mamasının” veya onları –en azından dış güçler ve içerideki uzantıları için- birer kolay ‘av’ haline getirecek ortamın hazırlanmasında ve sürdürülmesinde, solun, merkez sol siyaset yapılanmasının dağınıklığının etkilerini benden başka kimseler de vurguluyorlardır, inanıyorum…

Gerçekten, Mumcu’dan sonra Kışlalı da böyle bir cinayete kurban gitti. Ve yakın zamanda yaşama farklı pencereden baksa da Hrant Dink de “düşüncelerinden” ötürü katledildi!

Bu olaylar karşısında sağ sol eksek kırılmasını yaşamak bize 12 Eylül öncesinde tabut başında bile inatlaşan aymazlığımızdan ötesini getirmez elbet. Şükür ki toplumun büyük çoğunluğu artık onun bilincinde. Hangi görüşten olursa olsun insanlarımızın, aydınlarımızın öldürülmesine karşı refleksini sergiliyor. Sivil güçler artık sahada! Halkımız durumdan kendisine de görev çıktığını kavrıyor ve evlatlarını yitirmek pahasına da olsa rejimine sahip çıkıyor. Tıpkı şehitlerinin kanını bu al bayrak için helal ettiği gibi, yürekli, vakur, sorumlu ve soylu bir tavrı sergilemesini biliyor.

Mumcu’nun ve Kışlalı’nın (ve ardından Dink’in) cenaze törenleri bu esasta biçimlendi ve Türkiye 1991’de aslında Körfez bunalıma itilmek istenmesine yönelik bir tepkinin de alaşımında bulunduğu Madenci yürüyüşünden başlayıp “1 dakika ışık kapama eylemine” kadar toplumsal olgunluğunu kanıtladı ve gereğinde kanıtlayacak kıvama da geliyor.

Anıtkabir, organize edilmemiş rekorda ziyaretçi akınına uğruyor. Toplum kesimleri giderek daha yoğun örgütleniyor. Bir diğer yanda Avrupa rüyasının katkı payıyla da olsa, işkence ve despotik bürokrasi aşılıyor… Türkiye dışa açılırken de KKTC’nin haklı davasını taşıyabilmenin deneyimlerini unutmuyor, unutana da toplum anımsatıyor!.

Bunlar, bu gelişmeler. Uğur Mumcu başta olmak üzere faili meçhul cinayetlerin çözülmeyişini bir yana bıraktırmamalıdır elbet.

Kaldı ki, Mumcu kalemiyle, demokrasinin standartlarının yükseltilmesine ölümünden sonra da hizmet etmiş ve edebilecek bir değerdir. Onun uğruna savaşım verdiği demokratik özgürlükler ve insan hakları davasında, yalnızlığı, yoksunluğu ve nihayet ölümü göze alarak yaptığı katkılar olmasaydı, Türkiye’de sendikalar da sanayiciler de şimdi daha ileri bir noktada ekonomide gelişme, demokraside iyileşme taleplerini yükseltemezlerdi.

Bunu sağlayan Avrupa Birliği çevreleri ya da körlemesine şovenlik şovları yapanlar değil, ulusumuzun öz evlatlarıdır: Mumcular ve Kışlalılardır. Tıpkı Hrant’ın diasporaya karşı dikilmesinde olduğu gibi, onlar da, emperyalizme karşı tam bağımsızlık bayrağını dik tutmuşlardır. Hrant’ı anlamazdan gelen her çevreden ırkçılar gibi, Mumcu’yu da bu düzenin emperyalizm güdümündeki sözde milliyetçileri ve katıksız yobazları suçlamışlardır.

Evet aradan yıllar geçti!.Mumcu hala yaşıyor ve yaşayacak. Türkiye elbette bu karanlıkları aşacak. Önemli olan demokrasimizin kurumsal gücünü artırmaktır. Bu da en başta siyasal organizasyonlarımızın gerçekten çağdaş biçimde yapılandırmalarına bağlıdır. Bu ülkede yürekli aydınlar, cesur yargıçlar, ilkeli gazeteciler kadar siyasetçilerin de aydınlıktan yana, yürekli ve erdemli tavırlar alması gerekir. Yasa dışı her yapılanmaya yasalara bağlı şekilde karşı koymak ve demokrasi dışı arayışlarla faşizan bir iç iklimin cenderesinden halkı da demokrasiyi de esirgeyebilmek için… Siyaset, topluma erişmeli ve yetişmelidir.

Son söz bir anımla ilgilidir. Uğur Mumcu’yu yazarken onun “dava arkadaşım” dediği avukatı M.Emin Değer’i anmadan geçmek olmaz. Sayın Değer’e bir gün “Mumcu’dan sonra bir başkasının, onun halk adına yapmaya çalıştıklarını geliştirme gibi bir şansımız var mıdır?” diye sormuştum. Yanıtı, “Sanmam…” oldu ve devam etti: “…Çünkü Uğur, bağımsız ve özgürdü. Kimseye diyet borcu olmadı. O nedenle de tam bağımsızlığı ve özgürlüğü o denli etkili savunabildi…” dedi.

Ne dersiniz? Kaybımız sandığımızdan (o arada sorumluluğumuz ve ödevimiz de tahminimizden) büyük değil mi?

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..