Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uğurlar Ola Can Mustafa’m !..

Halkımızın çok sık tekrarladığı; “Kötülere bir şey olmaz, hep iyiler ölür!” sözü vardır ya?

Mübarek Kurban Bayramı’nın üçüncü gününde, 27 Ekim 2012 Cumartesi sabahı, Ergün Alpözen kardeşimden, Mimar Mustafa Can’ı kalp krizi sonrası kaybettiğimizi öğrendim.

İnanın, ilk aklıma gelen ve bugüne kadar pek de üzerinde durmadığım bu halkımızın ünlü sözü oldu: “Niye Mustafa, neden böyle iyi bir insanı erkenden kaybettik? Azrail hazretlerinin yapacak başka bir işi kalmadı, dünyada öncelikle canı alınacak umutsuz hastalar ve kötüler bitti de, alacak başka bir can bulamadı da, yine bizim Yatağanımızın çok sevilen evlâtlarından Mustafa Can’ımızı mı öte tarafa alıp götürdü? Bu kaçıncı gencimizi kaybedişimiz, bu nasıl bir dünya, bu nasıl bir yaşam adaleti!?” diyerek isyan ettim… Bundan dolayı günah işledimse, Yüce Allah tarafından affola…

Mimar Mustafa Can kardeşimiz; Yatağan’ın en saygın insanlarından, emekli Halk Eğitim Müdürümüz merhum Kemal Can öğretmenimizin oğludur. Eğitimci bir aileden yetişme, gülümsemesi hiç yüzünden eksik olmayan bir genç, nüktedan, hoşsohbet, yardımsever, çalışkan ve üretken bir Yatağanlı idi…

Bulunduğu her ortamda çevresine olumlu, yapıcı ve pozitif enerji yayan, yapabileceği her konudaki yardımı, herkes için elinden gelenin fazlasını yapan, ağzındaki bir lokmayı bile dostlarıyla paylaşmaya çalışan, sosyal yönü çok kuvvetli bir kardeşimizdi.

Onca işi arasında sürekli okur, ülke siyasetiyle yakından ilgilenir, yurt içi ve dışından en yeni fıkraları dostlarıyla hemen paylaşır, İstanbul’da kurdukları “Muğlalılar Dayanışma Derneği”nin en faal üyelerinden de biriydi. Bir Muğlalı Mustafa Can’ı arayacak da, onun yapabileceği bir şeyi isteyecek de, Mustafa Can bunu yapmayacaktı ha? Böyle bir şey, bugüne kadar hiç olmadı, zati olamazdı da…

Geçen yıl bir sohbetimiz sırasında, eşimin sol dizinden mutlak ameliyat olması, protez takılması gerektiğini ağzımdan kaçırmıştım… Mustafa geç vakte kadar tanıdığı kemik doktorlarının isim ve adreslerini, hastanelerin krokisini, İstanbul’a geldiğim zaman beni nereden arabasıyla alıp da, hangi semtte otel bulacağımıza kadar anlatmış, notlar aldırmıştı.

Bense, İstanbul’u fazla tanımadığımdan eşimi İzmir’de ameliyat ettirmiş, Mustafa’dan hak ettiğim kadar azarı işitmiş, onun kara kaplı defterine; “sınıfı geçemeyeceği önceden belli olan tembel arkadaş” olarak, bir hayli kırık notlarla kayda geçmiştim…

Sevgili dostlar; düşünüyorum da, Mustafa gibi bir insanımızın kaybını, onu yakından tanıyan tüm dostları gibi, bir türlü kabullenemiyorum!.. Bu ülkede yaşı kemale ermiş, başkalarına yaşam hakkı tanımamış pek çok insan var: “Asmayıp da, beslese miydik yani?” diyen… “Madımak yangınında keşke hepsi yansaydı!..” diye yazabilen… Deprem bölgelerinde çürük binalar yapıp, binlerce insanın ölümüne sebep olanlar… “Bana, bizim çocuklar suç işliyor dedirtemezsiniz!” diyen ve “Ölen teröristler için ağlamayanlar insan değildir!” diyenler yaşarken, dayanılmaz ağrılarından ötürü ölmek için her daim Tanrı’ya dua edenler varken; ömrü boyunca karıncayı incitmemiş, hep çalışmış, üretmiş, insanlara yardımcı olmuş bizim Mustafa genç yaşta, sağlıklı bir şekilde uykuya yattığı yatağında kalp krizinden ölüyor! Olur mu? İlahi adalet varsa eğer, bunun böyle olmaması gerekirdi diye düşünüyor ve üzüntümden kahroluyorum!..

Bu yazıyı Mustafa’mızı kara toprağa gömdüğümüz günün akşamı yazdım! Belki ilk günün acısıyla, güzel birlikteliğimizin artık sona erdiğinin, bir daha mümkün olamayacağının ayartına varırken, aklımın önüne geçen duygularımı ölçüp – tartamadan yazıya aktarıyorum belki? Beni hoş görünüz lütfen…

Rahmetli şair Yusuf Hayaloğlu’nun, aynen bizim Mustafa’yı sevdiğimiz ve aniden kaybettiğimiz gibi; çok sevdiği dostu Rıza için yazdığı şiirin birkaç kıtasıyla yazıma son vereceğim:

   “Ah Ulan Rıza!…”

“Neden hâlâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama,
En azından birine sorar?

Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp, birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp,
Enteresan hayallere dalacaktık.
 

Aslında çok iyi çocuktur Rıza,  

Efendi huyludur, herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına, on tane adam eder!

Neyse, bunlar derin mevzu...
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım,
Anam evde yalnız, şimdi merakından ölecek!..

Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp,
Hastaneye kavuşamadan can verdiğini!..

Vay be Rıza!..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!
Dün boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!

Öğlen kahvede söylediler; ‘Rıza Öldü’ dediler,
Ne de kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını,
Kökünden dinamitleyip, üstüme devirdiler....”


Sevgili kardeşim Mustafa Can’a Yüce Allah’tan rahmet diliyor, çok büyük acı sahibi olan yakınlarına ve dostlarına taziyelerimi sunuyorum!..

Uğurlar ola canımız Mustafa; toprağın bol, mekânın Cennet olsun inşallah!..

Sakin KOŞAR…  

 
Toplam blog
: 191
: 753
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

16/07/1951 Bozüyük / Yatağan / Muğla doğumlu, 1970 Isparta - Gönen mezunu, 1986 Anadolu Üniversit..