Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '18

 
Kategori
Öykü
 

Ulucanlar'da Bir Mendil?

Ulucanlar'da Bir Mendil?
 

''Buyurun efendim ne alırdınız?''

''Arkadaşım gelecek, o gelince söyleyelim. Sen bana şimdilik demli bir çay ver.''

Ne ayrılıklar yaşandı bu topraklarda, ne kavuşamamalar, ne acılar. Kimi alevi diye vermedi seveni sevdiğine, kimi Kürt diye. Kimi ailesi kötü dedi vermedi, kimi yoksul diye. Ne ayrılıklar yaşandı bu topraklarda…

Bizim sevdamız da eklendiğinde ayrılık katarına, nedeni; ''Teröriste kız vermem'' olmuştu. Biz kendimizi vatan aşığı solcu gençler sanırken, başkaları terörist sanmış. Sadece Nihan’ın babası değildi böyle düşünen, devlette böyle düşünmüş ki aylarca anamızdan emdiğimizi burnumuzdan getirdi. Neler gelmedi ki o burnumdan; cerahatler, kusmuklar, kanlar!

Henüz yirmi iki yaşımdayken, sevdası; işkencelerin acılarına merhem olan bir delikanlı olarak girdiğim Ulucanlar Hapishanesinden, dört yüz yirmi beş gün sonra, sevdası; yaralarını dağlayan bir garip olarak çıktım.

Çok eskide kaldı o günler. Yüzüme işedikleri, ıslatıp beton hücrelerde çıplak bıraktıkları, bayıltana kadar dövdükleri, köpekleri üzerime salıp testislerimi parçalattıkları günler çok eskilerde kaldı.

Hep merak ettim bu yaşıma kadar, ben hapisten çıktığımda Nihan ile evlenseydik şimdi içimde büyüdüğü kadar yine büyür müydü sevdası? Hıçkıra hıçkıra koşarak ayrıldığı, O’nu son kez gördüğüm o görüş günü elime tutuşturduğu mendilini koklamadan yatar mıydım bir gece bile. Vuslat aşkı öldürür derler. Vuslatsız aşk da aşığı öldürürmüş meğer.

İnsan olduğumu unuttuğum onca işkenceyi, onca darağacında sallanan fidanı, canımız pahasına dillendirdiğimiz onca marşı ve sloganı ruhumun derinlerinde kör kuyulara saklayıp unuttum da(alıştım da) gönlümün tam ortasında sızlayıp duran kâğıt kesiği sevdamı unutamadım.

Söz vermiştim kendime Nihan’ın karşısına çıkmayacaksın diye, otuz altı yıl boyunca da çıkmadım. Benim açtığım, kabuk bağlamış yaralarını yeniden kanatmaya hakkım yoktu. Az bir ömrüm kaldığını, yakında elden ayaktan düşüp muhtaç bir yatalağa dönüşeceğimi bilmesem yine görmek istemezdim onu. Öbür dünyada ne olup biteceğini, onu oralarda görüp göremeyeceğimden emin olamamam tetikledi son kez görme arzumu. O’nun yıllar önce beni son kez görmek istemesi üzerine hapishaneye gelmesiyle, benim O’nu şimdi son kez görmek istemem aynı ağacın farklı meyveleriydi.

Nihan’ı benimle buluşmaya ikna eden kız kardeşi olmuştu. Hasta olduğumu söyleyip zar zor ikna etmiş. ''Sadece yarım saat'' demiş kız kardeşine.

Demli çay eşliğinde, katran karası geçmişimi daha da demlediğim düşünceler arasında Nihan girdi pastane kapısından içeri. Beni tanıyamayacağından emindim. Elimi kaldırdım beni görmesi için. O anı nasıl tarif ederim bilmiyorum. Yaşanılanı tarif ederim de yaşadığımı nasıl tarif ederim onu bilmiyorum. Eğer o an hissettiklerimi tarif etmek için kullanılan kelimeler varsa dilimizde(ki sanmıyorum) ben bilmiyordum. Nihan bana doğru yaklaştıkça şuurumun uzaklaşmasından korktum. Tüm duygularım birbirine karışıp, zihnimin içinde sıkışıp kaldılar.

Nihan karşımda durup elini uzattı. Tokalaştık ve sandalyelere oturduk.

Nihan’ın bakışları donuk, elimi sıkışı, yeni atanmış bir kaymakama hayırlı olsuna gelen insanların ziyareti kadar soğuk ve samimiyetten uzaktı. Benim O’nun elini sıkışım, bir annenin bebeğinin ayak parmaklarını öpüşü kadar sıcak ve samimiydi.

''Hoş geldin Nihan. Nasılsın?''

''Hoş bulduk Nazım. İyiyim. Sen nasılsın?''

''İyiyim desem inanır mısın Nihan? Ya da kötüyüm desem bir önemi var mı?''

''Nazım! Onca yıl sonra evli bir kadın olarak, hasta olduğun için kız kardeşimin ısrarıyla yanına geliyorum. Bu şiir gibi cevabına şiir gibi cevap vermemi mi bekliyorsun. Eskide kaldı Nazım. Her şey eskide kaldı. Çok vaktim yok hemen kalkacağım''

''Sana neler yaşadığımı uzun uzun anlatamam Nihan. Hem vaktin yok, hem zaten inanmazsın. Ben bile inanmıyorum zaten yaşadıklarıma, sanki kendim uyduruyormuş gibi hissediyorum. Geldiğin için çok müteşekkirim. Hatırlar mısın idam cezamın onaylandığı o son görüş günü bana söylediklerini, ''Konuşma Nazımım, dağılmasın dikkatimiz. Gözlerim son kez baksın o gözlerine, o nur yüzüne.'' Sonra ağlayarak mendilini vermiştin bana. ''Dün gece göğüslerimin arasına sokup uyudum kokum geçsin diye'' demiştin. O mendilden teninin kokusu hiç geçmedi Nihan. Ben mendilden kokladım onca yıl,  başkaları göğüslerinden.''

''Unutmadım elbet Nazım. Ama bunların ne zamanı ne de sırası.''

''Ne zaman kaldı ne de sıra Nihan. Konuşma sus! Dağılmasın dikkatimiz. Gözlerim son kez baksın o gözlerine, o nur yüzüne.''

Çok fazla konuşmadık Nihan’la, o gözlerini kaçırıp saate bakıp durdu, ben ise saati kaçırıp gözlerine bakıp durdum. Birazdan kalkıp gidecekti. Oysa ne de farklı hayal etmiştim bu buluşmayı. İki sıcak kelam eder, ebedi ayrılık hediyesi olarak takar tebessüm etmeyi unutmuş yanaklarıma diye düşündüm. Olmadı. Keşke hiç görmeseydim de otuz altı yıl önceki son sözleri asılı kalsaydı kulaklarımda, keşke hiç görmeseydim de sevdasının küllendiğini öğrenmeyip, hep köz kaldığını sansaydım. Böyle ölmek daha çok zoruma gidecekti artık.

''Nazım gitmeliyim artık müsaadenle. Geçmiş olsun! Allah şifa versin. Hoşça kal!''

Ve Nihan gitti. Eski bir okul arkadaşıyla buluşmuşçasına…

Ne ayrılıklar yaşandı bu topraklarda, ne kavuşamamalar, ne acılar. Kimi alevi/sünni diye vermedi seveni sevdiğine, kimi Kürt/Türk diye. Kimi ailesi kötü dedi vermedi, kimi yoksul diye. Ne ayrılıklar yaşandı bu topraklarda…

''Buyurun efendim bir şey alır mıydınız?''

Burnumda tuttuğum mendili yere indirdim ve cevap verdim:

''Sen bana bir çay ver. Sadece deminden olsun.''

***

Saygıyla... 5 Kasım 2018 - Denizli / Özkan SARI

 
Toplam blog
: 102
: 4394
Kayıt tarihi
: 05.09.15
 
 

Kalın Sağlıcakla... ..