Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Urla amatör balıkçılık ve doğa şenliği

Urla amatör balıkçılık ve doğa şenliği
 

Uzun ve uykusuz geçen dokuz saatin sonunda, sabah saat 07.00 de Urla otogarında, dağıtıma gelmiş acemi asker gibi elimde ağır bavullarla tek başına kalakaldım. Bir süre sonra bindiğim küçük minibüs ile Urla’nın gerçek yerleşim merkezini dolaşıp “Çeşmealtı” istikametine doğru yöneldik. Araca binen insanlar genellikle aynı semtin insanları olduğu için birbirlerini tanıyorlardı. Erkekler, erkeklerle, kadınlar, kadınlarla; birbirleriyle içten, samimi duygular ile sohbet ederlerken ben sessizce olup biteni izliyor, dışarıda ilk kez gördüğüm yerlerin fotoğraflarını çekiyordum. 

Daha önce solumda gördüğüm bir pazarı bu kez sağımda görünce “neler oluyor” demeye kalmadı; aracın son durakta durmadan geri döndüğünü fark ettim. Hiç bozuntuya vermeden “sağda inecek var” deyip indim. Bu Urla’da ki ilk olumsuz izlenimimdi. 

Bir süre yanlış durakta araç bekledikten sonra (!) nihayet doğru araçla son durağa “Çeşmealtı”na geldim. Minibüs şoförüne önceki aracın hiç durmadan ve hatta “son durak” demeden, tekrar Urla’ya döndüğünü söylediğimde; Şoför önceki aracın şoförü adına benden özür diledi! Burada iki tip araç olduğunu söyledi; bunlardan İzmir – Çeşmealtı hattında çalışanlar Çeşmealtı durağında beklediğini ama Urla- Çeşmealtı hattında çalışanların hiç bekleme yapmadan geri döndüklerini söyledi. 

İyi de ben buranın yabancısıyım; Söz konusu şoför, hemen arkasında oturduğumu görüyordu. Son durağa geldiğimizde bana “burası son durak” diyemez miydi? Böylelikle buradaki araç işleyiş düzenini de öğrenmiş olduk. :) 

Neyse efendim elimdeki ağır çantalarla son duraktaki bir çay bahçesine oturdum. Bir çay istedim. Genç bir kardeşimiz çayı getirdi ona burada “Pazar yeri” neresi? Diye sordum. “Vallahi ben bilmiyorum buranın yabancısıyım ağabey” dedi. (Sonradan öğrendiğime göre sorduğum yer ile aramızda beş altı metrelik bir yol vardı :) ) Ona nereden geldiğini ve adını sordum. Bana adının Tansu olduğunu ve Adana’dan buraya yaz sezonu için çalışmaya geldiğini söyledi. Bu hoş sohbetten sonra taze çaylar gelmeye başladı! Sağ olsun Tansu kardeşim yanımda taşıdığım ağır çantamı, ben buradan ayrılıncaya kadar emanetine aldı. 

Melih Gülan ile telefonda bir saat kadar önce görüşmüş ve daha sonra gelip, beni oturduğum Cafe de bulmuştu. Hazır yeri gelmişken “Tomurcuk Cafe” çalışanlarına; müşterilerine karşı, saygılı ve samimi davranışları için tek tek teşekkür ederim. (Çayların biraz daha demlenmesine dikkat etmeliler :) ) 

Sanaldan çıkıp yüz yüze geldiğim ilk kişi, Melih kardeşim olmuştu. Hoş beş yaptık. “Abi çok işim var. Daha saha çalışması yapıp pist kuracağız” filan dedi. Kendisine sen bak işine ben buralardayım dedim… 

Yakındaki marketten yiyecek bir şeyler alıp limanın güneş gören doğu tarafında, sandalyesi masası olan bir yerde, kedi ve martılar ile ilginç bir sabah kahvaltısı yaptım! Susamlı simitler ile (Kumru) sabah kahvaltımı yaparken, martıların bir parça kumru için çok sesli koro eşliğinde soframa icabet etmesi, kedilerin bir parça kaşar peynirine takla atması; Çeşmealtı limanındaki balık popülâsyonunun sıfır çektiğinin açık bir göstergesiydi aslında. :) 

Sabah otobüsten indiğimden beri İstanbul’dan bu yana etkili olan poyraz rüzgârı; İzmir’in sırtını yasladığı Manisa’nın sıra dağlarındaki soğuk havayı da alıp, batı istikametinde önüne çıkan her şeye tokat gibi yapıştırıyordu! Dağların soğuğunu iliklerimize kadar hissediyorduk. Urla amatör balıkçılık ve 23 Nisan doğa şenlikleri için soğuk hava; çocuklarımız ve bizim açımızdan kötü bir şanstı! 

Soğuğu yedikçe soluğu “Tomurcuk Cafe” de alıyordum. Bir ara Çeşmealtı ilkokulunun 23 Nisan yürüyüşü vardı. Bu geleneğin sürmesinden oldukça memnun oldum ve deklanşöre bastım. 

&&& 

Çok erken gelmiş olmam benim için her ne kadar şanssızlık olsa bile, ben bunu maksimum değerlendirmeye çalışıyordum. Bir ara etkinliğin yapılacağı alana gidip hazırlıklarını sürdüren balıkçı adası ekibine yardım ettim. Ne de olsa metal söz konusu olunca meslek çekiyordu. :) Bu arada Melih Gülan’dan sonra; Rıdvan İskeçeli, Sefa Gücün, Hüsnü Yardımcı, Kamil yılmaz, Adnan Yaran ve daha ismini hatırlayamadığım birçok balıkçıadası dostumuzla yüz yüze gelmiş, omuz omuza çalışmıştık:) 

Poyrazın Soğuk esintisine rağmen duyarlı, vakti ve imkânı olan insanlarımız nihayet orkestranın sesine doğru gelmeye başladılar. Rıdvan beyin konuşmasıyla açılış yapıldı. Küçük engelli çocuklarımızın folklor ve özel gösterileri hakikatten görülmeye değerdi. 

Yaptıkları el işi sergileri de birbirinden güzel emek verilmiş objelerden oluşuyordu. Tüm öğretmenleri bu özverili çalışmalarından dolayı kutlarım. Bu kişiler hakikatten büyük insanlar ve ben bunlara her zaman saygı duyuyorum. Onları alınlarından öpüyorum. Daha sonra bu küçük çocuklarımız denize binlerce yavru levrek balığını saldı. Burada amacın, verilen mesajın ne olduğunu aklıselim insanlar kavramıştır muhakkak! 

Küçük çocukların birbirleriyle kaynaşması ve onların bu ortamdan zevk aldıklarını görmek; benim için kazanılan en büyük ödül olmuştur. Sanırım benim gibi birçok dostumuzda bu mutluluktan üzerine düşeni almıştır. Ancak havanın rüzgârlı ve soğuk olması bu etkinliğe katılımı yarı yarıya düşürdüğüne inanıyorum. 

Unutmadan Tema vakfı üyelerinin topluca bu etkinliğe katılarak destek vermeleri; tüm balıkçı camiasını sevindirmiştir. Kendilerine arkadaşlarım ve camiamız adına teşekkür ederim. 

Melih Gülan ve Rıdvan İskeçeli’nin tüm telâşesini anlayabiliyordum. Organizatörlük kolay değil tabi sorumluluk ister. Sabah erken saatlerden başlayan hazırlıklar etkinliklerin başlama saatine yetişmedi ama gün içine rahatlıkla sığdı. Melih kardeşime yerel yöneticilerin Stratejik destek vermemesini yadırgamadım dersem yalan olur! 

Ben 600 kilometrelik yolu her ne kadar Melih kardeşime destek vermek için gelmiş olsam da, bu destek aynı zamanda Urla’nın tanıtımı için de önemliydi. Ayrıca engelli çocuklarımızın gösterilerine katılmak onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek bu etkinliğin en önemli bölümüydü! Bir çocuğun yüzündeki mutluluk ifadesi, onun kendine olan güvenini ve insanlara bakış açısını etkileyeceğini çok iyi biliyorum. Unutmamalı ki bu insanlara vereceğimiz bir günlük destek, onların günlerce aylarca mutlu olmasını sağlamak demektir. 

Yerel yönetimlerden ricam; bu tür etkinliklere tam kadro katılmaları ve organize edenlere destek olmalarıdır. İlk gün pistin hazır olmadığını gören belediye başkanının daha sonra geleceğini söylemesi ve gelmemesini ben şahsen yakıştıramadım, “Ciddiye alınmanın karşılığı, Ciddiye almaktır” Korkarım ki inşallah bu ciddiyetsizlik değildir! 

Çocuklarımızın oyunları ve denize balık salma eylemlerinden sonra etkinlik; 8 amatör balıkçının katılımıyla, Türkiye’de ilk kez olta ile en uzağa kurşun atma yarışı " SURFCASTING" yapıldı. Yarışmalar sonucunda 378 puan ile Belki Birgün Eresin birinci, 370 puan ile Faruk Geçkin ikinci, 365 puanla Hakan Aydın üçüncü oldu. 

Planladığım gibi www.balıkcıadası.com dışında www.balıksevdam.com dan gelen Yaşar, Faruk, Hamdi, Yalçın ve www.balıkteknikleri.com sitesinden gelen Haluk Deniz ağabey ve Vehbi Özdemir kardeşim ve ismini hatırlayamadığım diğer sitelerden gelen arkadaşlarla tanışmam görüşmem son derece güzeldi. 

Etkinliğin devamında lokma partisi, akşamüzeri yapılacak konser eğlencesi ve yarın yapılacak teknede balık avı yarışması + eğlence, mangal partisi ve kupa töreni vardı. Ama ben, maalesef; Haluk Deniz ağabeyimin ve Vehbi kardeşimin benim için planladıkları balık avına gitmek için buradan ayrılmak zorundaydım. 

Etkinliğin yapıldığı alanda bulunan arkadaşlarla tek tek vedalaşıp, Çeşmealtı bölgesinden Seferihisar’a gitmek için saat 17.30 gibi ayrıldık. Bundan sonraki etkinlikleri www.balıkcıadası.com “sosyal projeler” kısmından okuyabilirsiniz. 

M.Talip Girgin 

 

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..