Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '17

 
Kategori
Tarih
 

Uygarlık hayvan ilişkisi

Uygarlık hayvan ilişkisi
 

Uygarlık ve hayvan


Uygarlık kelimesi, uy-mak kökünden türetilmiştir. “Bir nesne ile denge sağlamak, yerleşmek” “Bir kültür yazılı bir dile, bilime, felsefe ve yüksek derecede uzmanlaşmış iş bölümüne, karmaşık bir teknolojiye ve siyasal sisteme sahip olduğunda uygar kültür (Medeniyet) halini alır.” İnsanoğlunun uygarlığını bin yıllardır milyonlarca insan yarattı.

3.5 milyar yıl önce, dünya üzerinde ilk tek hücreli canlılar oluşmuştu. Milyonlarca farklı canlı türü gelişti ve birçoğu yok oldu. İnsanlığın tarihi milyonlarca yıllık bir geçmişe uzanmaktadır. Tarihin çok eski dönemlerinde ağaç kovukları ve mağaralara sığınan ilk insanlar, son derece güç koşullar altında yaşıyorlardı. Bu dönemlerde iklim koşulları sertti. İnsanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için yiyecek bulmaları ve vahşî hayvanlardan korunmaları gerekiyordu.

Taştan yaptıkları aletlerle avlarını parçalıyor, avladıkları hayvanların derilerinden giysi ve barınaklar yapıyorlardı. Ateşin bulunması, insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktası oldu. İnsanlar, ateşi kullanarak soğuğa dayanabilmişti. Ateşi yemek pişirmek amacıyla kullanan insanlar, bu yöntemle kendilerine yeni besin kaynakları yarattı. Ateş, insanların yemekleri kolay hazmetmesini sağlıyordu. Böylelikle sindirim sistemi yerine beyin gelişti. Ayrıca, ateşin aydınlatıcı işlevinden dolayı, avlanmak ve göç edebilmek için güneş ışığına bağlı kalmaktan kurtulmuşlardı. Mağaralar hayvanların elinden ateş sayesinde alındı. Vahşi hayvanlar ateş sayesinde uzakta duruyordu.

Tekerleğin bulunması da yine bu dönemlere rastladı. Taş Devrinin en belirgin simgesi olan tekerlek, insanlığı uzay çağına taşıyan buluşların başlangıcı olmuştu. Daha sonra sertleşen iklim koşullarına uyum sağlayamayan pek çok hayvan türü, yeryüzünden silindi. Kuzeyden gelen buzullar tüm dünyayı sardı. Ancak insan, zekâsı ve düşünme gücü sayesinde, bu sert iklim koşullarında bile, kendi türünü devam ettirebilmeyi başardı. İnsanın beden yetenekleri sınırlıydı. İnsanlar, dil yoluyla düşünce alışverişini sağlamış, gündelik yaşamda edindikleri bilgi ve deneyimleri birbirlerine anlatabilmişlerdir.

Dil, basit bir iletişim aracı olmaktan çıktı. Düşünceyi ve toplumu şekillendirdi. Homo Sapiens’in dünyaya hükmetmesini ve diğer insan türlerini yok etmesini sağladı. Bu benzersiz iletişim özelliği sayesinde bireylerin gücü bir toplum haline geldi ve işbirliği çoğaldı. Gelişmiş bir beyin gücü, posttan da pençeden de dişten de üstündü.

İnsan görünüşleri, vahşî hayvanlar ve av sahneleri gibi değişik konulardan oluşan mağara resimleri, o dönemlerde yaşayan insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları çeşitli olayları simgeliyordu. Yaşamın bu evrelerinde, açlık en büyük sorun olduğu için, resimlemek için seçtikleri konuların bir bölümü avladıkları hayvanlarla ilgiliydi. Gerçekçi bir üslûpla betimlenen hayvan resimleri, insanlara avlayacakları hayvanlar karşısında üstünlük ve güven duygusu veriyordu.

Neolitik döneminde insan avcılık ve toplayıcılıktan, yağmacılıktan tarım dönemine geçilmişti. O güne kadar avlamakla yetindiği hayvanları ehlileştirmeye yöneldi. Toplayıcılığı geride bıraktı, toprağa tohum ekerek, toprağı işleyerek, sulama yaparak kendi ürünlerini kendi yaratmaya başladı.

Ehlileştirme insanoğlunun tarihinde belirleyici önemde bir aşamaydı. Çünkü bu süreç hayvanları ve bitkileri de etkiledi. Pek çok tür ehlileştirildi. M.Ö. 12.000 yılında insan, ilk olarak köpeği, M.Ö. 7000 yıllarında domuzu ve keçiyi, M.Ö. 6300-6500 yıllarında inek ve koyunu, M.Ö. 3500 yıllarında kediyi ve M.Ö. 3000 yıllarında da at, eşek ve deveyi evcilleştirdi.

Önceleri ehlileştirmeler güvenli bir beslenme amacıyla yapıldı ancak M.Ö. 4000’li yıllardan itibaren, sağlanan teknik gelişmelere bağlı olarak hayvanların beslenme dışı kullanımlara da olanak sağladı: Yün ve özellikle işte ve ulaşımda kullanıldı.

Tarımın ve hayvancılığın keşfi, insanoğluna beslenme güvenliğini sağladı. Bunun üzerine nüfus sıçrama yaptı. İnsan yaya olarak günde birkaç kilometre uzağa gidebilirken; hayvanları ehilleştirip binek olarak kullanmasıyla daha kısa sürede uzak yerlere gidebildi. Böylelikle farklı yerlere ulaştı. Farklı insan ve canlılarla tanıştı. İnsanlar, geniş topraklara sahip oldu.

Uzak yerlere ulaşmak yeterli olmadı. Orada yaşayan topluluğu egemenliği altına aldı. Atları, arabaları ve kılıcı kullanan insanlar kendi dönemlerinin süper gücü oldular. Sayıları azda olsa kalabalık toplumları egemenliği altına almayı başardılar.

Bu topluluklardan ilk devletler ortaya çıktı. Gücü elinde bulunduran topluluklar ulaştıkları yerlerdeki toplulukları kendi gibi konuşmaya ve yaşamaya zorladılar. Gücün karşısında duramayan topluluklar yok oldu.

Bu topluluklarda hayvanlar sadece binek olarak kullanılmadı. Hayvanları sürüler halinde yetiştirilmeye başladı. Koyun, keçi ve sığır sürülerine sahip oldular. İnsan hayvanları ehilleştirip kendi çıkarı için yoğun olarak kullandı. Ekip dikerken hayvanların gücünden faydalandı ve onlarla daha fazla üretim yapmayı başardı. İnsan karnını doyurmak için saatlerce uğraşması gerekirken; artık karnını doyurmak için çok fazla çaba harcamasına gerek kalmadı.

İnsan, tarımı öğrenmesi ile ihtiyacından fazlasını üretti. Çok üreten ve sürüleri elinde bulunduran topluluklar diğer topluluklardan daha güçlü oldu. İnsan elinde bulundurduğu fazla hayvanı vererek kendi ihtiyacını aldı. İnek, koyun gibi hayvanlar diğer mallarla takas amacıyla kullanıldı.

İnsanlar arasında bu değiş tokuş ticaretin doğmasına neden oldu. İnsan ticareti de öğrendi. İnsan yiyeceğini kendi yetiştirmeyi ve ticareti öğrenince birlikte yaşama ihtiyacı arttığı için toplumların, devletlerin ve uygarlıkların oluşması kolaylaştı. İnsanın yaşaması için başka insanların olması zorunlu hale geldi.

Ulaşımda tekerleğin döndürülmesi için hayvan gücünden yararlanılarak uzak yerler keşfedildi. Sürüler halinde hayvanlar yetiştirmese istenildiği zaman yiyecek bulunamadığından, toplu yaşama geçmesi ve ticaret yapması da imkânsız olurdu.

İnsan, toplu yaşama geçince sürü halinde hayvan yetiştirdiğinde hayvanlarına (koyun, keçi vb) kurtlar saldırınca köpeklerin sürüyü koruduğunu öğrendi. İnsan, kurtlara ayılara düşman olurken köpeklere dost olmaya başladı.

Tarım alanlarına saldıran domuzlara ve diğer otçul hayvanlara düşman olurken tarımda kullandığı öküz ve inekleri dost kabul etti. Evcilleştirdiği hayvanların sadece etinden, yününden, derisinden, gücünden faydalanırken bunlara sütleri, yumurtalarını ve ballarını ekleyerek hayvanların verim çeşitliğini artırdı.

İnsan, tarımsal ürünlerde de gelişme sağlamış üretimi ve çeşitliliği artırdı. Ürettikleri fazla tarım ürünlerini saklamayı da öğrendi. Ambarlar oluşturdu. Bu ambarlara musallat olan farelere ve kuşlara düşman olurken, fareleri yiyerek ambarları koruyan kedilere dost oldu.

İnsanlar toplu yaşamaya geçince; her topluluk kendisini farklı bir simge ile başka toplumlara tanıtıyordu. Bu simgelerde çoğunlukla hayvanlar kullanıyorlardı. İnsanlar artık bireysellikten kurtularak devletler ve uygarlıklar oluşturdu. Her uygarlık kendine göre kültür oluşturdu. Farklı uygarlıklar, dinler, inanışlar oluştu. Farklı uygarlık, medeniyet ve kültürlerde hayvanlarla ilişkilerde değişkenlik gösterdi. Ehlileştiren hayvan insanların istedikleri işleri yapmaya başlayınca, ekim yapmak için tohumu toprakla karıştırılmasını öğrenip sabanı icat edince; sabanı çekmek yerine göre ineğe, öküze, eşeğe, katıra, ata, deveye düştü. İnsan yaşadığı coğrafi şartlara hangi hayvan varsa ondan yararlandı.

Bir insanı ve hayvanın üstüne yerleştirilen yükü taşımayı yeterli bulmayan insan; aynı anda daha fazla insan veya yükü taşımak istedi ve kağnıyı ve at arabasını icat etti. Ehlileştirip insana hizmet eden hayvanlar insanın yanında statü kazandı ve yaşamlarını sürdürebildi.

İnsanoğlu ilk önce hayvanları avladı sonra bir kısmını evcilleştirdi diğer vahşi olanlarını avlamaya devam etti. Çoğunun soyunu tüketti veya tüketmek üzere. Günümüzde insan; hayvanlardan daha fazla ürün almanın yollarını aramaya devam etmektedir. İnsanın gelişim evrelerinin her döneminde hayvanlar büyük öneme sahipti. İnsanın uygarlığından ve yaşamından hayvanı çıkarırsak; insanın gelişiminden söz edilemez. Kendine ve çevresine yabancılaşan günümüz nevrotik insanı sadece beslenildiğinde karşılıksız sevgi sunan hayvanlarla (kedi, köpek, kuş vb.) evini paylaşmaya başladı. Kimi sevgiden yoksun ruh hastaları ise hayvanların uygarlığımıza yaptığı katkıyı dikkate almadan ve yaşam haklarına saygı duymadan,  onlara şiddet uygulamaktan geri kalmadı.

Bu sorunlar, insanoğlunun uygarlığının gelişimine katkıda bulunan hayvan ile insan ile arasında hukuksal bir sürecin başlamasına neden oldu.

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..