Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '11

 
Kategori
Siyaset
 

Vahşi girişimcilik

Vahşi girişimcilik
 

Vahşi girişimcilik ile yağma kültürü arasında çok ince bir çizgi vardır. Belkide yoktur.


Toplumsal olgunlaşması tamamlanmamış ülkelerde fırsat eşitliği de yoktur. Fırsat, fırsatçı ile yol veren ve yol bulan arasındaki gizli iletişimler sonrasında kamuoyuna sezdirilmeden olgunlaştırılır. İş (yani fırsat) artık geri dönülemez sanılan bir aşamaya geldiğinde duyurulur. Geriye dönük bir şey yapmak da neredeyse imkânsızdır! Bunu, böyle zannedenler yanılır. 

Bizzat Türkiye’nin 40’lı yıllardan beri süren bozuk düzeni bile bu duruma DUR diyecek iradeye sahiptir! O da olmazsa mehter yürüyüşü gibi iki ileri bir geri giden bürokratik icra kurumları, o geri adımlarını bazen doğru işler için de atarlar. (Sistem hep kötüye işleyecek değil ya! Bozuk saat bile günde iki kere doğru gösterir.) 

Devletler, devlet olmanın erki ile kanun ve yönetmelikler çıkarırlar. Bunların tümüne mevzuat diyoruz. Mevzuat, mevzuu kökünden gelir ve günümüz Türkçe’si ile ‘konu’ demektir. Mevzuata uygun olmak ile akla uygun olmak her zaman örtüşmeye bilir. Bir iş, tüm kanun ve yönetmeliklere uygun olsa bile akla uygun olmaya bilir. İşte burada siyasetçi ya da bürokratın, oturduğu makama hakimiyeti devreye girer. Makamlar birer tasdik mercisinin ötesinde; bilginin ışığında akıl ile karar vermelidir. Zaten bu amaçladır ki makamlar, mevzuu yani ‘konu’ ile ilgili mesleki birikimi olan kişiler tarafından işgal edilir. 

Tüm mevzuat şartlarını yerine getirmekle birlikte bir girişimci, giriştiği iş ve işin muhteviyatı konusunda da incelenmelidir. Bu muhteviyat ilgili kurumun stratejik değerlendirme süzgecinden, ilişkili kurumların ve en temel kurum olan; toplumun onayından sonra işlevine onay alabilmelidir. 

Aslında geri kalmış –ama gelişmekte olduğu iddia edilerek avutulan- ülkelerde; geri kalmışlığın en önemli kriteri ‘Ben yaptım oldu’ ilkesinin toplumun bazı bireylerinde özgürlük olarak algılanmasından kaynaklanır. Özgürlük, denetimsizlik demek değildir. Ve denetim konusundaki en üst makam, -herkesin düşündüğü şekilde devlet değil- millettir! Ki bu yüzden bir zamanlar birileri çıkıp; ‘Bu millet isterse .... yapar!’ deme cesareti bulmuştur. 

Özgürlüklerin teminatı devlettir ve bu özgürlüklerin bazıları ‘haktır’. Bu haklardan en önemlisi de yaşama hakkıdır. Haklı, olarak yaşama hakkına halel getirecek bir durumda –vatandaş olarak devletin sahibi olan- millet, o hakkını siyasiye ve bürokrata rağmen korur! 

Anayasalar, yazmasa da var olan yazılı yasaların hepsinin üzerinde yasalar vardır. Yasaların ‘kaynak akıl’ olarak aldığı en temel yasa; doğa yasasıdır, bu yasanın insani tanımlarından biri de ahlak metafiziğidir. Buradan hukuk felsefesi ve etik denilen kırmızı çizgilere kadar ulaşırsınız... Bütün akıl ve vicdan erkleri ile konulara bakıldığında “VAHŞİ GİRİŞİMCİLİK”; yağma kültürünün yazılı hukuk filtresinden -boşluklardan ve istisnalardan yararlanarak- sızmış halidir. Yazılı hukuk filtresi kamu kurumlarını ve bürokrasiyi kapsar. Sızmasına sızmıştır, ama akıl ve etik filtresinde takılmış bir olgudur. Akıl ve etik filtresi milletin tümünü kapsar ve toplum kuruluşları sayesinde ses bulur. 

Dönülemeyecek, vazgeçilemeyecek girişim yoktur. Kâr-zarar analizleri yapılırken girişimci açısından sağlanan fayda kamusal zarar anlamına geliyorsa bunun mantığı yoktur. (Bir girişimciye fayda sağlanırken; kamu zararının oluşması demek, kaynakların yağmalanması demektir.) 

Girişimcilik kültürünün eksikliği, geri kalmış ülkelerin bu durumlarının en önemli sebebidir. Ama girişimcilik, girişenin neye giriştiği ile de ilgilidir. Girişimcinin iş kolunda yenilik ve fırsat görmesi, bunu kâra döndürebileceğini düşünmesi en doğal hakkıdır. Girişimciliğin vahşileşmemesi için yapılan işlerde denetim olgusunu devre dışı bırakmamak gerekir. Bunu sağlamanın en kolay yolu BİLGİLENDİRME dir. Bilgilendirmenin şekli ve muhteviyatı da bellidir. “Ben bildirdim oldu.” Şeklindeki tanımlar şaibelerin de işaretidir. (Ve ne yazık ki geri kalmış ülkelerde; “ateş olmayan yerden duman çıkmaz!” Ve yangın söndüğünde kaybeden –her zaman- toplumdur.) Kâr tek hedef değildir. Eğer böyle olsaydı, kârlı görüldüğü için uyuşturucu yada silah ticareti yapmak da girişimcilik sayılırdı, ki bu: saçma sapan bir mantık olurdu... 

BAŞKA BİR GİRİŞİMCİLİK:
Bir girişimcilik olarak yapılabilecek planlardan en acısı ise siyasete atılmaktır. Yani milletvekilliği ya da yerel yönetimlerde yer almayı birer geçim kapısı olarak görmek! (Bu gün için toplumumuz kanıksamaya devam etse de dehşet verici bir durumdur!) Bu, ülkemiz gibi meslek etikleri iyi tanımlanmamış ülkelerde yaşanan kronik sorunlardan biridir. Çünkü girişimci, giriştiği alanı nemâ kaynağına çevirmeyi amaçlar. Girişimci, bir kârlılık ya da fayda görmediği işe girişmez! 

Siyaset ise; karşılık beklemeden yapılan (ya da yapılması gereken) bir GÖREVDİR, HİZMETTİR. Beklenti, bekleyeni de bekleneni de bozar. Hal böyle olunca: Ne namus kalır, ne emek, ne de üzerinde yaşayacak bir vatan! 

Hep sevgi ile kalın. (Buna vatan sevgisi de dahil!) 

Murat SEVGİ 

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..