Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Vakit Gazetesi ve Türkan Saylan

Vakit Gazetesi ve Türkan Saylan
 

Türkan Saylan


Ülkemizin hızlı bir dönüşüm geçirdiği bu günlerde, her alandaki çatışmaların sonlandırılmasına aracılık edecek yönde birlikte varolmayı aramamız gerekir.

Birlikte yaşamak zorunda olduğumuz toplumda yarın olabilecek her türlü farklılıkları dahi öngörmeye çalışarak biz adılını yeniden yaratabiliriz.

Bu sürecin anayasal yapısını oluşturmalıyız. Tartışılmakta olan sivil anayasa süreci farklılıklarımızla bir arada yaşama olanaklarını sağlayacak, güvence altına alacak ve gelişmesinin önünü açık tutacak düzenlemeler içermelidir.

Vakit Gazetesinin tavrı öncelikle başörtüsü tercihi ile yaşamak isteyen insanlara yapılmış bir çirkinliktir.

Türkan Saylan'ın kişiliği üzerinden gösterdikleri tutum toplumda çatışarak bir köşede tutunmayı marifet sayan, sorunun varlığından beslenerek var olabilen zihniyetlerinin ürünüdür.

Toplumsal yaşam; toplumda yaşanan sorunların, sorun hangi ölçekte ise, o ölçek sınırlarında çözümüne yönelik mekanizmalar oluşturularak geliştirilebilir.

Toplum olmak birlikte yaşamanın yollarının sürekli arandığı bir yolda ilerlerken, birlikte değişerek gelişme sağlamayı gözetmektir.

Yaşama tercihlerimiz; başını örterek ya da örtmeden, her birimizin dışımızdaki gerçekliği nasıl çarpıtarak algıladığımıza ilişkin ve onun ürünüdür. Bu nedenle inandığımız hiç bir gerçek üzerinden çatışmayı tercih etmemeliyiz. Toplumdaki çabamız diyaloglarımız ikna etmek üzerine olduğu kadar, ikna olmaya da hazır olmayı içermelidir. Birlikte yaşamak için bu yönde değişimi içselleştirmemiz zorunludur. Bu zorunluluk içimizdeki çoğulculuğu geliştirmeyi gerektirir.

Vakit, vakit geçirmeksizin Türkan Saylan'dan özür dilemelidir; Türkan Saylan'ın toplumsal hayata ilişkin siyasi hukuki hataları olduğu varsayılsa bile.

Türkan Saylan'a Uluslararası Gandhi Ödülü bu topluma sunduğu emeğe ilişkin verilmiştir. Bu hayatta insani ahlaki duruşumuz ideolojik farlılıklarımızdan her zaman önce gelmelidir.

Vicdanı göz ardı ederek insan hiç bir hakikate yaklaşamaz.

"KIZAMIK AĞIDI

Ben gamlı donuk kış güneşi,
çıplak dallarda sessiz dinleniyordum.
Köyleri, yolları, dağı taşı
ısıtıyor, avutuyordum.

Bir köy gördüm ta uzaktan,
dağlar ardında kalmış bilmezsiniz,
kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan
yalnızlıkta üşür üşür çaresiz.

Ben gördüm bu köyü, damların altında
çocukları kızamık döküyor,
gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,
gelincikler arasından öyle masum bakıyor.

Habersiz hepsi kızamıktan ve ölümden,
kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz
ve düşmüş bir gül oluyorlar birden,
bebekler ölüveriyorlar, ölümden habersiz.

Alilerin kızı Emine'yi gördüm
öldü.. Yusufların Kadir öldü, emmisinin
Dudu öldü,
ikindiye doğru evlerine vardım.
gördüm Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.

Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,
ah, güllü güllü Gülizar öldü,
gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,
daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.

Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,
bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,
bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,
nasıl dönecektim aynı köye?

İniyor ve kar altında örtüyordum,
bu çocukları, bu habersiz çocukları,
görmediniz anlatamam, ürperiyorum,
bir şey demek için açılmıştı dudakları.

Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden,
varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,
aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,
bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.

O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde
siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?
Ben perişan, utanmış.. Bu köyün üstüne,
kahrolurken siz beyciğim neredeydiniz?

Ben. bir günde yirmi üç küçük ölünün
gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamıktan,
ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin
bir şey söyleyin uzaktan.

Ah ben gamlı kış güneşi, aydınlığın
bütün suçlarını kalbimde taşırım,
görerek ah görerek, bilerek bir yığın
karanlık gündüzün üstünde yaşarım.

Her mevsim dolanıp geldiğimde bu köye,
gücük ayda, kar örtülü bu ovada,
utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,
gamlı ve perişan, asılı duracağım havada.
İkindiye doğru bırakıp kendimi
bu küçük mezarların üstüne,
bilmiyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,
gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne,
yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,
ah, diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne...

Ceyhun Atuf Kansu "

( 1919 - 1978 )

Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 2380 kez görüntülenmiştir

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..