Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Van'dan sesleniyorum, sesimizi duyan var mı?!

Van'dan sesleniyorum, sesimizi duyan var mı?!
 

Mustafa Artar. Bartın Peyzaj Mimarları Odası, MYK Üyesi


 

 

.

 

 VAN'da incelemelerini tamamlayan TMMOB Heyeti bu gün (26 Ekim) bir basın toplantısı oldu. Bartın'dan Mustafa Artar da aktararak vesile oldu (Manşetteki)

 

 

İnsana dair ne varsa elimizde,
teslim ettik
söz geçmez nefs‘imize!

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak deprem nedeniyle ciddi kayıplar vermiş halkımızla dayanışmak için buradayız.

60 kişiden oluşan heyetimizde TMMOB Yönetim Kurulu Üyeleri, TMMOB‘ye bağlı Odalarımızın Yönetim Kurulu Başkanları, akademisyenler ve uzmanlar bulunuyor.

TMMOB tüm gerçekleri cesurca, yılmadan ifade etmektedir. 1999 depreminin ardından Türkiye‘nin deprem gerçeği enine boyuna tartışıldı, bilim insanları, meslek odaları ve duyarlı siyasetçiler söz konusu gerçeğe uygun politikaların geliştirilmesi ve ivedilikle hayata geçirilmesi noktasında kendi mecralarında sorumluları uyardı, raporlar hazırladı, öneriler sundu.  Bu çalışmalar dikkate alınıp acil önlem alınsaydı bugün bu acılar yaşanmıyor olacaktı. TMMOB ve bağlı odalarının sözleri , siyasal iktidarlarca dinlenmiş olsaydı bugün buradan, Van‘dan sesleniyor olmayacaktık.

MESLEK ODALARI OLARAK:; 

•   1999 depremlerinin üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına rağmen toplumsal yaşamda farklılık yaratılmadığını ve mevzuatta köklü, kalıcı değişiklikler gerçekleştirilmediğini,

•   Ülkemizde konutların yüzde 40‘ının kaçak ya da ruhsatsız olduğunu, bina stokunun yüzde 10‘unun yenilenmesi, yüzde 30‘unun onarılması gerektiğini, aksi halde olası depremlerin afete dönüşeceğini,

•   Afet sonrası öncelikli kullanım grubunda yer alan hastane, okul gibi kamu yapılarının, yine olası bir afette yıkılma riski taşımasının ürkütücü olduğunu,

•  Nüfusunun yüzde 98‘i deprem tehlikesi altında yaşayan bir ülkede, depreme karşı önlem almamanın cinayet olacağını,

•   Doğa olaylarının afete dönüşmemesinin yolunun doğru yer seçiminden başlayarak sağlıklı ve nitelikli bir yapı denetim sisteminden geçtiğini her platformda dile getirdik.

Öte yandan mevcut yapı denetim sisteminin eksikliklerini, daha etkin bir yapı denetim sistemi uygulanması için hazırladığımız çözüm önerilerini sorumlularla sürekli bir şekilde paylaştık.

Her yıl Marmara‘da gerçekleştirdiğimiz gibi, bu yıl 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde "TMMOB Depreme Duyarlılık" yürüyüşümüzde siyasi iktidarı acilen göreve çağırdık, dinlenmedik.

YÜREĞİMİZ YANA YANA:

Ülkemiz Yerküre‘nin en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte birçok yıkıcı deprem yaşandığı gibi, gelecekte de yaşanacağı bilinen bir gerçekliktir.

Bilime ve mühendisliğe, akla ve uygarlığa aykırı olarak siyasal iktidarlarca uygulanan rant politikaları nedeniyle, ülkemiz sadece bir "deprem ülkesi" değil bir "afet ülkesi" olmuştur.

Hepimiz biliyoruz: Bugünün dünyasında akıl ve bilim depremin doğasını çözmüştür. Depremler yerkabuğunu oluşturan levhaların sınırlarındaki devingenlik ve değişim nedeniyle, bu ortamdaki deformasyonlar ve gerilme birikimlerinin kırılma sınırına ulaştığında oluşan ve saniyeler süren, Yerküre‘nin doğal süreçleridir. Bu doğal sürecin oluşumu önlenemez ve engellenemez. Ancak gerekli tedbirlerle, özellikle yapısal tedbirlerle, can ve mal kayıpları azaltılabilir. Bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesi engellenebilir.

Ülkemizde 99 depreminden sonra bir arpa boyu yol alınmadığı bugün Van‘da ve Erciş‘te ve yöre köylerinde binaların yıkılmasıyla acı bir şekilde görülmüştür.

Bu durum:

Mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik, bilimsel ve yasal ilkelerinin dışlanmasının doğal bir sonucudur.

Mühendisliğin sanayi, tarım, kent ve toplum yaşamına yönelik, bilimsel teknik temellerdeki kamusal, toplumsal hizmet niteliğini reddeden anlayışta ısrar edilmesinin bir sonucudur.

Deprem ülkesi gerçeği görmezden gelinerek "yapı denetimi" "risk-afet-sakınım planlaması"nın içi boş popülist yaklaşımlarla siyasi malzemeye dönüştürülmesinin sonucudur.

Van Gölü kıyısında afet bölgesi ilan edilen alanda, kamu kurumlarının yer seçmesinde ve tarım arazilerinin, gevşek zemin özellikli ovaların çok katlı yapılaşmaya açılmasında sakınca görmeyen anlayışın bir sonucudur.

En son 648 sayılı KHK ile getirilen, onlarca yasal düzenlemeyle ülke geneline yayılan, adeta geçerli sistem haline getirilen kaçak yapılaşmayı özendiren "af"ta ısrar etmenin bir sonucudur. Üstüne üstlük, söz konusu Kararname ile Yapı Denetim Kanunu‘nda yapılan değişiklikle ülkemizdeki tüm köylerin yanı sıra, belediyelerin yaklaşık olarak % 70`ini oluşturan, nüfusu 5000 kişinin altındaki belediyelerin sınırları içinde ve mücavir alanlarındaki yapılaşmalar da yapı denetim sistemi dışına çıkarılmıştır. Kırsal alanda, köylerde plansız ruhsatsız, mühendislik hizmeti almamış yapılaşmanın kapısı ardına kadar açılmıştır.

Bu durum;

Sosyal devletten ve toplum yararı ilkesinden vazgeçilmesinin sonucudur.

Adeta toplu mezara dönüşen yurtlar gibi ya da kullanılamaz duruma gelen hastaneler gibi hayati öneme sahip kamu yapılarının planma ve denetim kapsamı dışında bırakılmasının bir sonucudur.

İzlenen günlük politikalarla doğa olaylarının tamamını afet olarak adlandıran, sonuçlarını da kadere bağlayan, aklın ve bilimin gerekliliklerini yok sayan anlayışın bir sonucudur.

Ülkemizde derelerin, vadilerin, ormanların, kıyıların, su havzalarının, deprem tehlikesi içeren, kısaca yapılaşmaya uygun olmayan alanların, rant ekonomisinin baskısı altında yapılaşmaya açılmasının bir sonucudur.

"Deprem açısından risk taşıyan" bölgelerde uygulamak yerine "kentsel dönüşüm"ü "rantsal dönüşüm" olarak gören anlayışın bir sonucudur.

Üretimden vazgeçen, ekonomiyi arazi rantına teslim eden anlayışın sonucudur.

Deprem gerçeğini İstanbul üstünde sanallaştıran, Anadolu‘yu görmeyen anlayışın bir sonucudur.

Bu iktidarın 9 yıldır, depremin tehlike ve risk büyüklüğüyle orantılı politikalar ve programlar geliştirme iradesinden yoksunluğunun bir sonucudur

.

Mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizin deprem tehlikesi ve riski konusunda sürekli yinelediği uyarılar siyasal iktidarca dikkate alınmalıdır.

Planlama, mimarlık ve mühendislik hizmetleri dışlandığında depremlerde can ve mal kayıplarının arttığı gerçeği kamunun her kademesinde kabul edilmelidir.

Sağlıklı ve güvenli yapı üretim ve denetim sürecini ticari bir alan olarak sermayeye teslim eden anlayış bırakılmalı, kamusal denetim etkinleştirilmelidir.

Deprem gerçeğini sürekli gündemde tutmaya yönelik çalışmalar etkin olarak yapılmalı, konunun bütün aktörlerinin katıldığı "Ulusal Deprem Konseyi" yeniden kurulmalıdır.

Afet yönetimi sadece afet sonrası krizi yönetmenin ötesinde, afet öncesi zarar azaltmaya yönelik risk yönetimini de esas alınmalıdır.

Sosyal devletten ve toplum yararı ilkesinden vazgeçilmesinin ağır sonuçlarını yaşadığımız gerçeği kabul edilmelidir. 

DİYORUZ Kİ:

Halkımız doğal olaylarda böylesine ağır bedeller ödemek zorunda değildir. Bilimden ve insan yaşamından yana politikalar ile yeni acıların yaşanmaması sağlanabilir.

GÖZLEMLERİMİZ:

1.       Bölgede yıkılan binalar; yer seçiminden başlayarak yapı üretim süreçlerinde yeterli mühendislik, mimarlık hizmetlerinin alınmadığını ve denetlenmediğini gösteriyor

2.       Yıkıma uğrayan köylerde yapıların tüm ülkede olduğu gibi hiçbir mühendislik-mimarlık hizmeti almadığı, birçoğunun taş toprak malzemeyle gelişigüzel inşa edildiği görülmüştür. Dolayısıyla yıkım büyük olmuştur.

3.       Siyasal iktidarın deprem öncesinde afet riskinin azaltılması doğrultusunda gerekli adımları atmadığı tespit edilmiş, özellikle Erciş‘te afet yönetim sisteminin tümüyle iflas ettiği görülmüştür. Deprem sonrası tablo; arama kurtarma ekiplerinin ve halkın özverili çalışmasına rağmen enkaz kaldırma faaliyetleri de  dahil olmak üzere tam bir kargaşa halindedir.

4.       Depremin üzerinden 3 gün geçmiş olmasına rağmen evlerinde kalamayanların barınma ve ısınma sorunları ortadan kaldırılmış değildir. Henüz çok az çadır dağıtılmış, bir tane bile toplu çadır alanı kurulmamıştır.

5.       Halkımızın büyük bir dayanışma örneği göstererek gönderdiği yardımlar yerine ulaştırılamamış, hatta dağıtıma dair herhangi bir organizasyon oluşturulmadığı görülmüştür.

6.       Dağıtım kuyruklarının kilometrelerce uzadığı, kaymakamlık önünde yardım dağıtımının şehir efsanesine dönüştüğü, halkın ne yardım alacağını bilemeden saat başı toplanıp dağıldığı görülmüştür.

7.       Finans kurumlarının mobil şubeler aracılığıyla kesintisiz çalıştırıdığı Erciş‘te enerji, kullanma suyu, kanalizasyon gibi çöken temel altyapı sistemlerinin onarılmasına dair hiçbir adım atılmamıştır.

İVEDİLİKLE :

1.      Yıkılan tüm binalara bir an önce yeterli ve koordine edilmiş arama kurtarma ekip-ekipmanlarıyla müdahale edilmelidir.

2.      Erciş‘te ortak yemekhane, sağlık ocağı, mobil tuvalet donanımlı çadır kentler oluşturulmalıdır.

3.      Hiç ulaşılmamış köylere acilen çadır, battaniye ve ısıtıcı ulaştırılmalıdır.

4.      Yıkılmamış tüm binaların taşıyıcı sistemlerine ilişkin mevcut durum tespiti yapılarak kullanılıp kullanılamayacağı ivedilikle belirlenmelidir.

5.      Devletin olanakları bölgede protokol karşılanmasına yönelik değil halkın acil ihtiyaçlarının giderilmesine dönük seferber edilmelidir.

6.      Felakete uğrayan halkın her türlü zararı ve ihtiyaçları sosyal devletin gereği olarak  bedelsiz karşılanmalıdır. Vatandaşın devlete olan borçları ertelenmek yerine tümüyle silinmelidir.

TMMOB, dün olduğu gibi bugün de sorumluluklarının bilincindedir. Bugün de tüm örgütlü gücü ile birlikte Van halkının yanındadır

 

   

 

.

 

 

   

     

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..