Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '13

 
Kategori
Tarih
 

Vatan hainliğine devam!..

Bayan Kirby(Körbi), Türkiye’de Köy Enstitüleri adlı eserinde İsmail Hakkı Tonguç için 25 sayfa ayırır. Bakınız, bir sayfanın alt notunda ne der:

“Tonguç’un Cumhuriyetin ilk 20 yılında pedagoji konuları üzerinde en çok eser yayınlamış bir yazar olduğunu ilk defa Fuat Gündüzalp 1951’de çıkan eserinde yazdı.  Ancak bu pek sınırlı bir okuyucuya hitap eden bir kitapta ve bunu söylemenin hiçbir amelî değeri kalmadığı bir zamanda söylenmişti. Tonguç’un büyük bir eğitimci ve öğretmenler öğretmeni olduğunu ilk defa açıkça ve umûma hitabederek yazan bir Köy Enstitüsü mezunu olan Mahmut Makal olmuştur. (“17 Nisan” adlı eserinde.)

Böylece, Bayan Kirby’nin dikkati (ve O’ndaki cevheri görüp Kirby’ye Köy Enstitüleri konu-sunda doktora tezi hazırlamayı tavsiye edip benimseten hocası Prof. Dr. Niyazi Berkes) sayesinde öğreniyoruz ki, Tonguç’un “büyük bir eğitimci olduğunu” keşfedip bunu cesaretle açıklayan ilk yazar Mahmut Makal’dır.

1940’lı yılların özellikle ikinci yarısından sonraki yöneticilerimize (ve tabiî önce Millî Eğitim Bakanı ile Başbakanımıza) ne kadar teşekkür etsek azdır! Niçin mi?

Eğer onlar, “Bu adam solcudur; komünisttir” diyerek Doçent Dr. Niyazi Berkes’in DTC Fakültesindeki görevine son vermeselerdi, O da ülkesini bırakıpAmerika’ya gitmezdi. Gitmeyince deBayan Kirby öğrencisiolamazdı. Dolayısıyla O daTürkiye’de “Köy Enstitüleri” gibi ilginç ve özgün bir eğitim deneyimini öğrenemez; hele hele bu konuda bir doktora tezi hazırlamayı aklının ucundan bile geçiremezdi.

Ben Niyazi Berkes’le tanışmadım. Bilmiyorum,  kendisinin zorunlu olarak Amerika’ya gitmesine,  Bayan Kirby gibi güzel ve yetenekli  bir hanımla evlenmesine ve O’nun “Türkiye’de Köy Enstitüleri” gibi dev bir eser yazmasına önayak oldukları için, üniversitedeki işinden kovulmasına  neden olanlara  minnet  ve  şükran duyuyor muydu!

Demek ki, çok ileri görüşlü yöneticileriniz varmış o yıllarda! Berkes gibi bir yeteneğin, özellikle o yıllarda dünyaya kapalı bir ülke olan Türkiye’de kalıp körelmesini istememişler!

Bazı “geri kafalılar” da, o üstün zekâlı yurtsever yöneticilerimizin hangi amaçla öyle yaptıklarını tam kavrayamamışlar!

Hayrettir ki, zeki bir insan olduğu her halinden belli olan Bayan Kirby bile, eşi Berkes’i üniversiteden kovanlar hakkında hiç de olumlu sözler söylemiyordu; 1966’da.

Dahası, eserinde de onlar hakkında güzel tek bir cümlesine rastlamadım ben. Aksine Tonguç’u ısrarla övmeye devam eder:

“Yaratıcı bir fikrin nasıl yavaş yavaş geliştiğini görmek, bizlere her zaman nasip olmaz. Tonguç’ta bunu görmek mümkündür. 1933’te yayımladığı İş ve Meslek Terbiyesi adlı eseri meslekî danışma konusunda Türkçe’de çıkan ilk kitap olarak başlar, bir çırağın bir usta haline gelişi çabalarının bir not defter, manzarasını gösterir.” der ama burada bırakmaz:

İş ve Meslek Terbiyesi’nin ne işlenmiş bir edebî üslûbu, ne de okunması kolay bir akışı vardır. Öyle olmakla beraber, ona bir bütün olarak bakınca, en sonunda “Köy Enstitüleri” olarak gerçekleşen bir rüyayı bize anlattığını görürüz. Tonguç, Köy Enstitülerinin baş sözü “motto” şu olan prensibi bu kitabın sonuna koymuştur:

“Enstitü talebesi iş hayatı içinde, iş vasıtası ile iş için terbiye edilir.”

Gerçekten de Tonguç’un  İlköğretim Genel Müdürü olarak görev yaptığı sırada açılan 20 Köy Enstitüsü (21 demiyorum, çünkü 1’i sonradan açılmıştır) bu prensiple kurulmuş ve 1946’ya kadar bu yöntem uygulanmıştır.

Tonguç’a göre, “Bütün cahilliğine, yanlış inançlarına vesaireye rağmen Türk köylüsü yüz yıldan fazla bir süre Osmanlı ve Türk devletlerini harpte, sulhta sırtında taşımıştır. Modern şehir hayatının inceliklerini bir yana bırakırsak, köy toplumu modern uygarlıkla daha çok uyuşabilir tarafları olduğunu göstermiştir. Meselâ üzerinde o kadar gürültü koparılan kadının toplum hayatından ayırt edilmesi şehirlerin icadıydı. Köy kadını ne toplum hayatından, ne de ekonomik iş hayatından ayrı tutuluyordu. (…) Köy toplumu, Türkiye’nin modernleşme yolundaki azminin deneneceği el dokunulmamış bir tabiat kaynağı, Kemalist rejimin gerçekleştirmek istediği manevî ve toplumsal evrimin bir iham kaynağı olmalıydı.”

Tonguç’u Batı’nın ünlü eğitbilimcileri (pedagog) ile karşılaştırdıktan sonra (sözgelişi Dewey veKerschensteiner)  şu hükmü verir Kirby:  “Tonguç, hayal alanında olan hiçbir projeyi ileri sürmemiştir. Kafaca ne kadar idealist olursa olsun, düşüncelerini hep gerçekleştirilme imkânlarına göre ayarlardı.”

İş ve Meslek Terbiyesiadlı eserinde, bakınız; “”i nasıl tanımlamış Tonguç:

“İş, bir eser meydana getirmek maksadıyla  -bizzat müşkülleri yenerek ve yorgunluğu göze alarak ve bilerek-  sarf edilen faaliyettir.”

Ayrıca şunu savunuyor Tonguç: “Eğitim, beş on yıllık bir okul görmek değil, hayat boyunca süren bir iş”tir.

Bilindiği gibi, Köy Enstitüleri 1946’dan sonra öğretmen okullarına dönüştürülmüştür. Kirby’ye göre “Öğretmen okulları anlayışının temelindeki görüşle Tonguç’un görüşü arasında dağlar kadar fark…” vardır.

Fay Kirby, ülkemize ait kimi gerçekleri açıktan açığa değil de satır aralarında vermeyi tercih eder. O, gerçeği bulup yorumlamayı okuyucunun irfanına bırakır. Öyle ya, “Ârif olan anlar” diye bir deyim var mademki Türkçe’de… Bu demektir ki, “Ârif olmayanın gözünün içine de soksan anlamaz.”

Kirby’ye göre Tonguç,“Türk toplumuna hâli ile değil, olması gereken hâli açısından” bakıyordu.

“Halkevlerinin çalışmalarını yakından bilen biri olarak, “Köycülük” fikrinin iflâsını görmüş-tü. Gördükleri ona göstermişti ki, aydınlar memleketin köy dâvalarını realist bir gözle ele almak-tan âcizdiler. (…) Tarih, onun bu güvensizliğinin boşuna olmadığını gösterdi.”

Bu hükmü vermekle haklı değil mi Kirby?

Gerçekten de, 1940’larda, eğitimde gerçek bir devrim niteliğindeki Köy Enstitüleri atılımının değerini anlayıp savunan kaç kişi olmuştur?

Hele hele 1946’da Bakan Sirer’le birlikte yıkım dönemi başladığında Tonguç’a, Hasan-Âli Yücel’e ve Köy Enstitüleri’ne destek olan kaç “aydın” hatırlıyorsunuz siz?

Sabahgazetesi yazarı Emre Aköz, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, onca yıl komünizmle yöneltilmiş bir ülkede, nasıl onca süper zengin oluştuğunu sorguladığı bir makalesinde: “Putin”e destek verenler ayakta kaldı, servetine servet kattı… Karşı çıkanlara ise üç şık kaldı: Hapis, mezar, sürgün.” diyor. (Bu alıntının konumuzla hiç ilgisi yokmuş gibi görünüyor ama kim bilir, düşünülürse belki vardır.)

Ben yine Kirby’nin sözleriyle bitireyim:

“Millî Eğitim Bakanlığının birbiri arkasına giriştiği işlerin iflâs ettiği siyasî makamlarca da anlaşılıncaya kadar, kendi düşünüş tarzını uygulama yolunda Tonguç’un elinde pek fazla imkân yoktu.”

Demek ki, neymiş efendim?..

“Milli Eğitimimiz 1940’llara gelinceye kadar, iflâs üstüne iflâs yaşamış.”

Ve üstelik, bu gerçeği, siyasî makamlar da kabul etmek zorunda kalmış.

Ya Kirby’nin bu hükmü yanlış; ya da, “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” sözü…  Siz ne dersiniz, bilmem.

Bu tür sorular soruyorum diye, kendinizi sıkıntıya sokmayın sakın. Benimki, Nâzım Hikmet gibi aynı ve O’nun deyişiyle, “vatan hainliğine devam”!..

Ülkemizde inanç özgürlüğü, düşünce özgürlüğü var… Siz hangi görüşe inanırsanız inanın, başımın üstündedir yeriniz.

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..