Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '15

 
Kategori
Öykü
 

Ve tosun yakalandı

Ve tosun yakalandı
 

Cos Dağı- Of


 - Kurban bayramında sahibinin elinden kaçarak kayıplara karışan tosun,   bir ay sonra saklandığı ormanda bulundu-

Gazeteler

Tosun sonunda satıldığına sevinmişti aslında. Yağmur altında bekleye bekleye canına tak demişti. Pek rahat olmadığı köhne ahırını bile özler olmuştu. Orada pek karnı doymuyordu ama hiç olmazsa sıcak yerde geceleyebiliyordu. Oysa şimdi deniz tarafından esen buz gibi rüzgâr ta iliklerine kadar işliyordu. Bu yüzden sıcak bir ahır ümidiyle yeni sahibinin peşinde uslu uslu yürümeye başladı. Geride kalan sığırların gıptayla kendisine baktığını görür gibi oluyordu.

Aslında yeni sahipleri bir değil birkaç kişiydi. Acaba hangisinin ahırına gidecekti? Bu soğukta sıcak bir ahır olsun da hangisi olursa olsun. Asıl kafasını kurcalayan şey bundan sonra ne olacağıydı. Buralarda araba çekme veya tarla sürme işleri olmadığı için kendisini bekleyen tek bir son vardı. Ancak şimdilik bunu aklına bile getirmek istemiyordu.

Yeni ahırının önünde pek bir güzel karşılanmıştı. Kadınlar başını okşamış, önce çekingen durup yaklaşmayan çocuklar yanına sokulmuş, boğazına kolye gibi nazarlıklı bir gerdanlık geçirmişlerdi. Ahıra girip bağlanınca da önü taze otla doldurulmuş, altına rahat yatması için ağaç yaprağı serilmişti.

Tosun için o gece hayatının gecesi dense yeriydi. Bir güzel karnını doyurmuş, sonra çöküp tatlı tatlı geviş getirmiş, en sonunda da derin bir uykuya varmıştı.

Tahminlerinin aksine sabah erken uyandırılmıştı. Soğuk ama güneşli bir hava yüzüne çarptığında uykusu çabuk dağıldı. İçeri giren bir kadın bir omuz taze çimen attı önüne. Sabah kahvaltısı erken başlamıştı.

Çimenleri henüz bitirmişti ki ahıra bu sefer iki adam girdi. Birisi onu çarşıdan getiren kişiydi.  Anlam veremediği bir acele ile bağını çözüp dışarı çıkardılar. İçinden ‘’ Hayda !  Yine pazara mı çıkıyoruz? ‘’ diye geçirdi. Ancak bu gidiş başka gidişti. Biraz ilerdeki düzlükte hazırlanmış keskin bıçakları, satırları, kütükleri ve et tartmak için asılmış kantarı görünce neler olduğunu hemen kavrayıverdi. Pazardan buraya gelirken hemen hiç düşünmediği mukadder son şimdi çok yakınındaydı. Kendisinin kontrol edemediği bir iç güdüyle:

- Haydi oğlum tosun, diye düşündü,

- Ya şimdi, ya hiçbir zaman.

Ani verilmiş bir kararla olanca hızıyla geri döndü. Bağını tutan adam şiddetle sendeleyince ipi bırakmış, hızla çaylıkların arasına dalan Tosunun arkasından bakakalmıştı. Kurban kesmek için bir araya gelen ortaklar bağıra çağıra peşine düşerken Tosun çoktan Cos dağına yönelmişti bile. Tamamen ormanlarla kaplı bu dağda kolay kolay bulunamayacağını biliyordu. Dizginlemeyen bir hızla koşuyor da koşuyordu. Çevreden bir kurbanın kaçtığını görenler de önüne çıkmaya cesaret edememişlerdi.

Dağın eteklerine varınca biraz durup soluklanmak istedi. Ağzı burnu köpüğe batmış, her tarafından ter fışkırmıştı. İnanılmaz ölçüde yorulmuştu ama bıçaktan kurtulmuştu ya. Kış olmasına rağmen etraf ot doluydu. Şöyle sığınacak kuytu bir yer bulup ortalığın sakinleşmesini bekleyecekti.

Koşarken pek hissetmemişti ama dağın soğuğu düze benzemiyordu. Hele bir de güneş alçalıp sıcaklık düşmeye başlayınca iyice iliklerine işlemeye başladı. Ahır gibi bir yer bulabileceğini hiç sanmıyordu ama hiç olmazsa geceyi geçireceği uygun bir yer bulmalıydı.

Sağa sola bakınarak yürümeye başladı. En çok korktuğu şey birilerinin onu görüp sahiplerine geri götürmesiydi ama bu sıralarda pek giden gelen olmazdı. Dağın bu kesimleri bu mevsimde oldukça ıssızdı. Tosun bir yandan yürüyor, bir yandan da otlamayı ihmal etmiyordu. Karnını bir iyice doyurmalıydı. Yarınların ne getireceği meçhuldü çünkü.

Akşam olup da karanlık yavaş yavaş ormanın üzerini kaplamaya başlamıştı ama tosuncuk hala sığınacak bir yer bulamamıştı. Sık ağaçlığın iyice karanlığa gömdüğü orman içi yolunda hızlı hızlı ilerliyordu. Tek düşüncesi başını sokacağı bir yer bulmak, sonrada yorgun vücudunu bir iyice dinlendirmekti.

Karanlığı tarayan gözleri sonunda aradığını bulmuş olmanın sevinciyle parladı. Biraz ileride ormancıların yaptığı harap bir baraka vardı. Daracık kapısından zorlukla içeri girdi ve girer girmez de yere çöküp kaldı . Kocaman gövdesi sızım sızım sızlıyor, derin bir uyku göz kapaklarını alabildiğine zorluyordu. Nihayet daha fazla dayanamadı ve kendini uykunun kollarına bırakıverdi.

Bir ara duyduğu bir gürültüyle silkinerek uyandı. Ne oluyor diye kapıya bakar bakmaz kor gibi parlayan bir çift göz ile karşı karşıya geldi. Tosuncuk her şeyi düşünmüş ama böylesi bir tehlikeyi hiç aklına getirmemişti. Birden yerinden fırladı ve içeri girmeye çalışan çakala müthiş bir boynuz darbesi indirdi. Neredeyse yarım tonluk bir vuruş gücüyle kafası parçalanan ilk çakalın verdiği dehşetle, diğerleri it sürüsü gibi kaçışarak gözden kayboldular. Ormanın bu bölümü bir süre acı çakal ulumaları ile inledi. Herhalde kafası parçalanan arkadaşlarının yasını tutuyorlardı.

Çakalların aldığı bu şok darbe tosuncuğu rahat ettirecekti. Daha çok kendisinden küçük cüssede olanları avlayan bu vahşi hayvanlar, hemcinslerinin de feci sonunu görünce bizimkine artık pek yaklaşmadılar. Bu yüzden gündüzleri ormanda gönlünce dolaşıp otluyor akşam karanlığı çökünce de barınağına geri dönüyordu.

Her şeye rağmen temkini elden bırakmamakla birlikte giderek aşırı bir güven içine girmişti. Önceleri görülme ihtimaliyle dağın eteklerine pek inmezken, zamanla pervasızca her yere gitmeye başladı. Neredeyse aşağı, köye inecek, bir gececik de olsa ahırında yatmaya çalışacaktı.

Bizimki dağa çıkalı tam bir ay olmuştu. Artık yazıda yabanda yaşamayı bir güzel öğrenmiş, zaman zaman hava soğuyup kar yağmasına rağmen ayakta kalmayı başarmıştı. Biraz daha dayansa kış bitip bahar gelecek, her tarafı saran ot ve çiçek denizinde tosuncuk bayram edecekti.

Bir sabah erkenden dışarı çıkıp yine dışarı çıkıp aşırı bir güven içinde dağın eteklerine indi. İki çift gözün onu izlediğinden habersiz, otu bol bir yer bulup otlamaya başladı. Yine çakallar olsa hiç önemi yoktu ama bu seferki başkaydı. Tosunun en çok korktuğu şey başına gelmek üzereydi.

                     *         *     *

Sabah gün doğarken yola çıkıp av bulmak umuduyla Cos Dağı’na vuran avcılar dağın eteklerine ulaşınca mola vermişlerdi. Yıkılmış bir ağaç kütüğü üzerinde oturup sağa sola bakınırlarken birisi heyecanla ayağa fırladı :

- Hey, şuraya bakın ! Benim gördüğümü sizde görüyor musunuz?

Diğer ikisi gösterdiği tarafa bakınca, yüz metre kadar ileride otlamakta olan tosunu görmekte gecikmediler. Deminki heyecanla devam etti:

- İşte av diye buna derim ben. Geri durun, bu kısmet benim.

Sırtındaki tüfeği indirip tam nişan alıyordu ki diğerleri engel oldu:

- Dur, ne yapıyorsun ? Bu bir öküz görmüyor musun?

 - Canım, öküzden av olmaz mı ?

- Saçmalama. Köylerden buraya kaçmış olmalı.

Sonuncu heyecanla atıldı:

- Ula, bu Ahmetlerin kaçırdığı kurban olmasın sakın ?

Kendi aralarında kısa bir tartışmadan sonra tosuncuğun akıbeti belirlendi. Tüfek çıkmış mertlik bozulmuştu ya, cep telefonu çıktı her şey bozuldu. Avcılar cep telefonuna sarılıp Ahmet’i haberdar edince kocaman bir van minibüse arkadaşlarını atan Ahmet, hızla dağ yoluna vurdu. Nihayet yol bitince de ipleri, kementleri sırtlarına atıp cep telefonlarının yönlendirmesiyle avcıların yanına vardılar.

Bundan sonrası tam bir av hikâyesiydi işte. Ellerinde ipleri, kementleriyle tam yedi kişi sessizce tosuncuğun etrafını sarıp kısa bir koşuşturmadan sonra boynuna ipi geçiriverdiler. Birden neye uğradığını şaşıran tosun, bütün gücüyle direndiyse de yedi güçlü adamın elinden kurtulamadı. Sonunda kös kös minibüse binmek zorunda kaldı.

Tam yanında direksiyon sallayan Ahmet’e söyleyecek çok şeyi vardı ama susuyordu tosuncuk. Kaderine razı olmuş görünüyordu. Yukarıda, orman içinde emniyetteyken  kendisine çok güvenip aşağılara inmenin bedelini acı ödemişti.

Tosuncuğun köye varışı tam bir olay olmuştu. Gazeteciler bile ilgilenmiş, fotoğrafları çekilmiş, bütün köy yollara dökülmüştü. Herkes bunca yaban hayvanına rağmen bir ay ormanda kalabilen tosunu görmeye gelmişti.

Ahmet ve ortakları onu hemen kasaba verip, paralarını kurtarmak istiyordu. Ancak başta çocuklar olmak üzere bütün köy karşıydı buna.  Çocuklar tosuncuğun boynuna sarılıyorlar, kadınlar onu yedirip içirmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Ancak  her şeye rağmen ortaklar fikirlerini değiştirmediler. Bir gece ahırda sakladıktan sonra götürüp kasaba sattılar.

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..