Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '12

 
Kategori
Kitap
 

Yakılmayıp da saklanan aşk mektuplarının yarattığı tehlikeler

Yakılmayıp da saklanan aşk mektuplarının yarattığı tehlikeler
 

Yiğit Okur'un son öykü kitabı 'Tır Kamyonları'.


Yakılmamış, saklanmış aşk mektupları tehlikelidirler. Beklenmedik bir anda, fünyesi çekilmiş el bombasına dönüşebilirler.

Yiğit Okur'un 18 öyküden oluşan son kitabı 'Tır Kamyonları'ndaki öykülerden bir tanesi de 'Aşk Mektubu'.

Yazarının, kitabı hakkında kendisiyle yapılan bir ropörtajında da söylediği gibi; kitaptaki öyküler, artık ne kadarının gerçek, ne kadarının da kendi hayal dünyası tarafından yaratıldığını net olarak hatırlamasının mümkün olmadığı kadar uzak geçmişten kağıda aktarılan anılar.

Ancak evrenin sırlarını çözerek, dünyayı anlamanın mümkün olduğunu anlatan bir öykü ile başlayıp, kitabın sonunu da başını kaldırıp gökteki yıldızlara bakarak getiren yazarın arayışı da doğal olarak devam ediyor.

Galatasaray Lisesi mezunu olan yazarın ilk öykülerinden birisinin başlığının  'Bir Şampiyonluk Anısı' olması doğrusu okuru pek de şaşırtmamalı.

Nisa Serezli'nin, Galatasaray Lisesi'nde Tevfik Fikret'in kurduğu tiyatro salonunda sahneye ilk çıkışına da, Dormen Tiyatrosu'nda başlayan cenaze töreniyle sahneden inmesine de şahit oluyor, Yiğit Okur. Ve o zamanlarda ''Tout ça n'vaut pas'', ''Hiçbir şeye değmez''  diye mırıldanıyor, şimdilerdeyse kimin bestesi, kimin güftesi olduğunu hatırlayamadığı melodiyi.

'Telif Ücretinin Kıstası' öyküsünde yazarlara (!), tek bir yazı yazmadan yazarlıktan para kazanmanın formülünü veriyor.

Nedense (!) Selçuk Erez'e adadığı 'Porno Faturası' öyküsünde ise, davetli olarak gittikleri Japonya'da, konuklarının her türlü masraflarını üstlenen Tokyo Belediyesi'nin, yazarın otel odasında 18 saat porno film izlemesinden dolayı otele ödemesi gereken 1080 doların hikayesi anlatılıyor.

Abdi İpekçi'nin vurulduğunu öğrendiği anda ise aklından, ''Tam da o anda eminim, ertesi günkü Milliyet'in manşetini düşünmüş olmalı'' diye geçtiğinden söz ediyor, 'İsmet Paşa'nın Atlas Sineması Serüveni' öyküsünde.

Sol eğilimli gibi dururken, birden sağa sapıp Demokrat Parti'nin şemsiyesi altına giren ve Bern'e talebe müfettişi olarak atanan 'Cumhuriyet şiirinin ustası'nın kim olduğunu öğrenmek istiyorsanız  da kitaptaki 'Öğrenci Hafiyesi' öyküsünü okumalısınız.

Mesleğe ilk başladığı zamanlarda, bir müvekkili için mahkemeye yazdığı dilekçeyi, yargıcın okuyabilmesi için ancak yıllık iznine ayrılması gerektirecek kadar uzun olduğunun farkına ancak yıllar sonra varabiliyorken, arkadaşının babası olan müvekkilinin ise kendisine vekalet ücreti vermemek için ''Bekar adama para neden gerekir?'' diyerek çamura yatışını da tatlı tatlı anlatıyor.

Genel kurmay başkanının, teftiş sırasında yedek subay adayı olan kendisini vurmasını önlemek için, kuzeylilerin vodka içişi gibi, bir seferde çayı kafasına dikip içen binbaşının yanına geçici olarak  Hasdal'a gönderilmesi de, her Türk erkeğinin olmazsa olmazı askerlik anısı tadında bir öykü.

'Onur' öyküsünde de, onurlu ve gururlu bir eski bürokrattan nasıl tazminat vermeden kurtulunabileceğini öyküleştiriyor. Öyküde bol köpüklü şekerli bir kahve var ama bu, hatırı 40 yıl olan kahvelerden değil.

Toz Yumağı'nda, insanların taşıdıkları anahtarların yıllarla doğru orantılı artışını dile getiriyor.  O yıllarda Cenevre'de öğrenci evinde paspasın altına sakladıkları anahtarla, lüks bir otelin hiç bir cebe sığmayan, hayatı cehenneme çeviren oda anahtarlarını kıyaslıyor.

Fareler öyküsü bize, aslında diplomatların yaşamlarının o kadar da öykünülecek ve dışardan da göründüğü gibi olmadığını gösteriyor, örnekleriyle.

Hayali ihracatın patenti olur mu? Zina Denetimi'nde, hayali ihracattan kazandığını, hayal aleminde hayasızca harcayan birisini anlatıyor. İnsan, Yiğit Okur'un öykülerindeki kişileri okudukça, onların düşüncelerini öğrendikçe, gerçek hayatta artık pek fazla şeye şaşırmamaya başlıyor. Çünkü öykü ya da romanlarının kahramanları aslında her an çevremizde olan kimseler. Kitapları, böylece bir yerde hayata hazırlık görevi üstleniyorlar.

Aşk Mektubu'nda, nedense hep 'Söz kesilir, nikah kıyılır' derler... Kasap dükkanı mı burası diyor. Dilekçelerdeki arz ve talep sözcüklerine de, ''Ekonomi ile ilgili sözcüklerin dilekçelerde ne işi var?'' diyerek takılıyor ve bu öyküsünü de ''Heveslerimizi yitirip de yaşamı keçiboynuzuna döndürmeyelim'' diyerek bitiriyor.

Prens, bence kitaba adını da vermesi gereken en güzel öyküsüymüş ama yazar ilk klibini nedense   ''Tır Kamyonları''na çekmiş... Aslında sadece Prens beyin öyküsünü okumak için bile bu kitap alınabilir, bu yüzden ben,  aralarda kalmış bu öyküye yazarınistemeden de olsa biraz haksızlık ettiğini düşünüyorum.

Ve son iki öykü Tır Kamyonları. Bir holdingde danışmanlık yaparken İran'da başından geçenleri, yıllar sonra bir Avrupa seyahatindeki olaylarla birleştirerek, yap boz'un parçalarını tamamlıyor ve ardından da başını kaldırıp gökyüzüne yıldızlara bakmaya başlıyor, dünyayı anlayabilmek için.

http://blog.milliyet.com.tr/topal-viktor-un-anilari/Blog/?BlogNo=305331

http://www.gercekgundem.com/?p=434467

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..