Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '09

 
Kategori
Deneme
 

Yalnızlık yorar insanı..

Yalnızlık yorar insanı..
 

Google Görseller


Uzun oldu yazmayalı. Kaleme kağıda olan küskünlüğümden değildi halbuki. İki kelimeyi bir araya getirememe tedirginliğiydi parmaklarımdaki, başlayıp sonunu getirememekti beni endişelendiren.

Yazmak, yüreğin tozunu almaktı aslında. Söylenmek istenenler dile zor geldiğinde hayali parmaklarla dokunduk buğulu camlara. Sahipsiz bir iki kelime ile gizledik kendimizi tek damlaya. Ilık bir nefesin sıcaklığını hissedip iliklerimizde bir vedanın soğukluğunda bulabiliyorduk o serçe yürekleri.

Hadi, söyle ? Gitmelere kim alıştırdı seni. Kimden öğrendin mesela bu kadar umursamaz olmayı. Güçlü olmak için neler yapardın geceleri. Benim her notasına ayrı ayrı methiyeler düzdüğüm şarkılar nasıl oluyorda senin için anlamsız birer melodi olabiliyordu. Aşk için, aşk içinde yaşarken nasıl oluyordu da adın yoklukla özdeşleşiyordu.

En çok mavi olurdun mısralarımda, en çok ona yakışırdın. En çok o yakışırdı sana. İstanbul varlığınla şehirlerin sultanı oluyordu, fethini zor fatihini tek kılıyordu.

Yokluğunla yüzleştiğim anlarımdan biriydi yedi tepeli kadim dostumla tanışmam. Maviliklerinden yudum yudum seni içerken köprülerinden atıyordum kendimi soğuk sularına. Senin için, seninle boğuluyordum.

Yoktun. Gidişini sindirmek kolay olmadı. Önce duvarlarımdan başladım. Teker teker sildim geçmişin izlerini tümünden. Artık kendimi gizlemeye gerek kalmıyor nemli gözlerle kalemi elime alıp alkollü imlamı kağıtlara dökerken.

Artık sokaktaki yüzlerin aşinalığı ilk günlerde ki gibi değil mesela. Her ses sana benzemediği gibi her çalan kapıya sen diye koşmuyorum mesela. Telefonlarımı senin arama ihtimalin artık yok gibi. Bundan sanırım, ilgilenmiyorum artık telefon melodileri ile.

Hayal. Ömrümün varı ey hayal demişti Kenan Kalecikli bir yazısında. Ömrümün varı yaptığım anlarımı hatırlıyorum da ne zordu. Her gece duvarlarımda dans eden hayalini izleyip dokunmaktan yoksun kalmanın verdiği o tarifsiz acı ile yatağıma kıvrıldığım gecelerimi hatırlıyorum şimdi. Karanlığın hüküm sürdüğü bir cumhuriyetin tek sakini olmanın verdiği derin bir sancıydı yokluğun.

Doğacak günün herhangi bir anlam ifade etmediği anlarım oluyordu. Sevmek zor derlerdi. Yalnızlık daha zormuş meğer. Yalnızlık yorarmış insanı, anladım.

Gittin. Sen usul usul toparlanırken ben kendime kaçıyordum, kendimden kaçıyordum. Sensizlikle yüzleşmek sandığımdan daha çekilmez oluyordu.

Gittim. Senden sonra bende fazla kalamadım bu aşkta. Ya yokluk çok geldi, ya da ben yetmedim, emin değilim.

Bir süredir gidişlerine methiyelerde düzmemiştim. Öyle sessiz sakin kabullenmeye başlamıştım oysa ki. Gittim demek tek başına yetmiyormuş anladım. Bazen tanıdık bir melodi bazen tanıdık bir iki satır sandığından daha ötelere götürebiliyormuş insanı.

Söylesem inanmazlar, anlatsam güler geçerler. Bir aşktan ötesiydi mısralarımdan dökülenler. Gidişlere, terk edişlere inat mısra mısra tutunmaya çalıştım.

Nafileymiş çabalarım. Gelişlerin gibi mısra mısra gidiyordun işte.

Her tercih bir kaybedişti. Bu kez kaybetmek pahasına usul usul yol alıyorum bende. Sen kimden öğrenmiştin bilmiyorum ama ben senden öğrendim gitmeyi.

Hayalin senin kadar zarar veremez demiştim. Şimdi tak koluna hayalini; tüm notalar, şarkılar senin olsun.

Ne bir ses kalsın senden geriye ne bir soluk.

Unutmadan.

Yastığımdaki çukuruda götür giderken..

02/09/09

 
Toplam blog
: 36
: 603
Kayıt tarihi
: 24.03.09
 
 

..