Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '08

 
Kategori
İnançlar
 

Yaratılış 1

Yaratılış 1
 

Musa heykeli/Micheangelo


Bilim adına savunulan yaratılış teorileri anladığım kadarıyla, hayatın tesadüfen; türlerin de evrim yoluyla oluştuğunu söylüyor. Yani ilk canlı hücre, rastgele şartlar sonucu ortaya çıkmıştır. Ardından milyonlarca yılı kapsayan bir evrim süreci yaşanmıştır. Sonunda canlı türleri oluşmuştur. Yani tesadüfen ortaya çıkmış bir hayattan, bütün hayatlar türemiştir.

Kainatın, dünyanın, canlı ve cansız varlıkların meydana gelişlerinin bilimsel izahı, sadece birer faraziyeden ibarettir. Konuyla ilgili şöyle bir yöntem takip edilmektedir. Ortaya atılan teorilerden en çok kabul gören öne çıkarılmakta, bütün araştırmalar bunu doğrulama üzerine yoğunlaştırılmaktadır.

Mesela, bulunan her kemik parçası, Darwin teorisine destek olacak biçimde yorumlanmaktadır. Böyle yapıldığında bilim adamının ve bulduğu şeyin değeri artmaktadır. Araştırması bilimsellik kazanmaktadır. Aksi kanıtlar ise, elenmekte ve reddedilmektedir. Bulunan obje teorinin yanlışlığını, en yalın biçimde kanıtlansa bile, yok sayılmaya mahkumdur.

Eğer ortada bir olay varsa, bu konuda herkes fikir öne sürüyorsa, dinin de bir görüşü olmalıdır. Kur'an bu hususu dolambaçlı yollara kaçmadan milyon yıllara yaymadan, yalın bir anlatımla açıklamaktadır. Meseleye, " İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?" (Enbiyâ 30) şeklinde bir giriş yapmaktadır.

Ayetteki, "gökler ve yer"den kasıt bütün bir kainat olmalıdır. "Her canlı şeyin sudan yaratılması" ise bize, suyun hayatla birebir ilişkisi olduğunu hatırlatmalıdır. Su bitkiler dahil, her canlının vazgeçilmez desteğidir. Spermler çoğunluğu su olan bir sıvının içindedir. Başlangıç, suyun taşıdığı bu canlıların yumurtaya girmesiyle tetiklenir. Su anılmaya değerdir. Onun olmadığı yerde hayattan sözedilemez. Burada, "sudan yaratılmak" sadece sudan üremek anlamına değildir. Hayat sahibi olmanın başka maddelerle de ilişkisi vardır.

Nitekim Rahmân Suresi'nin 14. ayetinde, "Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı." buyrulmaktadır. Başka ayetlerde insanın; Ali İmran 59 da (türab) topraktan, Secde 7 de (tin) çamurdan, Saffet 11 de (tin-il lazib) yapışkan çamurdan, Rahman 14 (min salsalin kel fehhar) pişmiş çamura benzeyen balçıktan, yarattığı ifade edilmiştir.

Burada hayatın bileşenleri arasına toprağın, özellikle su ile buluşmuş olanının da dahil edildiğini görüyoruz. Eğer detaya girerseniz canlı bedeninin, topraktaki organik ve inorganik maddelerin, ilaveten suyun hayat kazanmış şekli olduğunu görebilirsiniz. Buğdaydan un, unu su ile karıştırıp hamur, hamuru da ekmek yapıyor pişirip, yiyoruz. Hayatiyetini tamamen yitirmiş olan bir madde bedenimizde yeniden canlanıyor. Ya da suyu içtiğimizde bize hayat desteği sağlıyor.

Yukarıda konu ettiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı üzere insan bedeninin ilk harcı topraktır. O su ile karıştırılarak şekillendirilmiş, sonra da pişmiş kerpiç gibi sertleştirilmiştir. Bu kuru ve katı cisim, bu taş gibi beden tesadüfen oluşmamıştır. Ona şekil ve biçim kazandıran bir el vardır. Şems suresinin 7 ayetinde bu durum, " Andolsun nefse ve onu düzenleyene" biçiminde anlatılmaktadır. Bedenin bir düzenleyicisi olduğundan bahsedilmektedir. Bunu takip eden ayetleri nazara aldığımızda bu ayetin, hem bedeni hem de ruhi bir düzenlemeyi kastettiğini düşünebiliriz.

Bu anlatım bazı kimselere makul gelmeyebilir. Doğruyu söylemek gerekirse bu, bir heykelin, mutasyona uğramış eski bir kaya olduğuna inanmaktan, bin kere daha akla yatkındır. Çünkü burada en azından, eserin arkasında bir sanatçı vardır. Oluşumu, hayali varsayımlarla kanıtlamaya çalışma zorunluluğu yoktur.

Evet , "insan" adını alacak varlığın bedeni ortaya çıkmıştır. Fakat bu, şehir meydanına dikilmiş sabit bir heykelden öte bir şey ifade etmemektedir. Eğer yürüyüp konuşmayacaksa, bu şekillenmiş toprağın hiç anlamı yoktur. Onu harekete geçirecek, ona varolduğunu hissettidecek bir nesne, bir öz olmalıdır. Yoksa bunun, yağmurun ve sıcaklık değişimlerinin aşındırarak zamanla biçimlendirdiği kaya ile bir farkı kalmayacaktır.

Söylentilere göre Michelangelo yaptığı Musa heykelinden o kadar etkilenmiş ki, ondan canlanıp konuşmasını istemiştir. Konuşmayınca, kızarak çekiçle dizini parçalamıştır. Gerçek şu ki, varlığa anlam ve hareket kazandıran hayattır.

Bunu bilen Yaratıcı Kudret meleklerine; "Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!" (Hicr 29) demiştir. Çünkü bu dünyaya belki de kainata, o zamana kadar hiç bilinmeyen bir varlık gelecektir. Onun adı Adem, soyu da Ademoğlu olacaktır.

Çamurdan biçimlendirilmiş cisme "ruh" üflendiğinde, "insan" denilen varlığın hayatı ve hayatının geri sayımı başlamıştır. Artık bu alemin bir yerlerinde, düşünen, seven ve nefret eden, gazaba gelen ve merhamet duyan, her türlü iyi işe olduğu gibi, her türlü pis işe de meyili olan bir canlı vardır. Henüz dünyaya inmemiştir ama o daha sonra, kendisini oraya gönderecek sebeplerde rol alarak amacına ulaşacaktır.

Resim: www.uludagsozluk.com/k/musa-heykeli/

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..