Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yasalara ne kadar saygılıyız?

Yasalara ne kadar saygılıyız?
 

Kuralların tam ve âdil olarak uygulandığı bir toplumda yaşamayı çok isterdim. Fakat böyle bir ülke olabileceğini sanmıyorum. Çünkü bu imkansız denecek kadar zor.

Sonuçta işin içinde insan unsuru var.

İnsanlar duygusal varlıklar. Duygusal deyince sadece yufka yürekli, merhametli, iyiliksever, sevgi ve saygıyla yoğrulmuş en ufak bir harekette gözleri dolan insanlar aklınıza gelmesin.

Menfaatini kollayan, çıkarını düşünen, hep kendine yontan, göz göre göre başkalarının hakkını yiyenler de tamamen duygusal hareket etmektedirler.

Yapılan bu yanlışlıkları, karşımızdaki insanlarda gördüğümüz zaman ânında farkediyoruz. Ama sıra bize gelince, her şey o kadar değişiyor ki, doğrular yanlış, çirkinler güzel, iyiler kötü, haksızlar haklı, yasaklar serbest, özgürlükler sınırsız, haklar kesin, ödevler muaf, kesinler olabilir, olacaklar imkansız hale gelebiliyor.

Hep kendi perspektifimizden baktığımız olaylar sürekli bize kendimizi haklı gösteriyor. Biz doğrusunu biliriz, biz iyisini yaparız, biz güzelini seçeriz... Başkaları anlamaz...

Anlasa ne yazar? Biz varsak olur, biz yaparsak olur, biz onaylarsak olur, biz yoksak işin içinde zaten hiçbir şey olmaz ki...

Her zaman haklı biziz. E, hiçbir zaman da haksız olmayız.

Bu anlayışla ne demokrat, ne cumhuriyetçi, ne dindar, ne Atatürkçü, ne de insan olamayacağımız ortada... Ama önemli olan şu ki biz bunun farkına bir türlü varamıyoruz... O farkı görmek için bir anlık da olsa "biz" olmaktan çıkmak lazım. "Siz"e ve "onlar"a karışmak lazım.

Daha üstten, daha genel, daha yansız, daha tarafsız gözlem yapmak lazım. Tabii ki çok zor....

Günlük hayatta buna benzer yaşadığımız pek çok olay var.

Fakat cuma akşamı "Hatırla Sevgili" dizisini izlerken yaşanan bir sahne bu çelişkiyi çok güzel ortaya koydu.

Seyredenler bilirler, son bölümde bir ailenin dört ferdi, sokağa çıkma yasağı olduğu bir gün güvenlik güçlerince gözaltına alınıyor. Doğrudan ve dolaylı olarak yasa dışı işlere bulaşan bu insanları, ailenin avukat olan diğer bir ferdi kurtarmaya çalışıyor.

Elindeki tek dayanak da, yasal olarak 24 saat olan gözaltı süresinin sona ermesinden sonra -eğer tutuklanmazlarsa- serbest bırakılmaları gerektiği...

Aradan birkaç 24 saat geçtiği halde sorgulamaları yapılamayan, bu yüzden de bırakılmayan yakınlarını kurtarmak için çırpınan avukatın yapabildiği tek şey, yetkililere sürekli "24 saatin geçtiğini, onları yasal olarak daha fazla gözaltında bekletmelerinin mümkün olmadığını, bu durumda yasayı çiğnediklerini" hatırlatmak oluyor.

Artık gına getiren emniyet yetkilisi diyor ki: "Avukat bey, sürekli yasa yasa deyip duruyorsunuz. Şu anda sıkıyönetim gibi olağanüstü bir durum var ve gerçekten çok sayıda insan olduğu için sorgulamalar tamamlanamadı. Yasalar sizin için bu kadar önem taşıyorduysa, ailenizde yasa dışı işler yapılırken neredeydiniz? Yasaları o zaman neden uygulamadınız?"

Diziyi seyrederken, gözaltına alınanların hep belli bir gruptan olmaları yüzünden yapılanları yanlış bulanlar, polisi de bu açıdan hep suçlu ve haksız görenler, bu sahneyi atlamış, ya da iyice farkedememiş olabilirler.

Ama şu gerçeği inkâr edemeyiz ki, hangi fraksiyondan olursak olalım, yanlışı ve haksızlığı "biz ve bizimkiler" yaptığı sürece, yasaların çiğnenmesi o kadar da önemli değil diye düşünüyoruz... Ama bize karşı uygulandığında yasaların ihlali ne kadar da ürkütücü, korkutucu ve inanılmaz bir şey değil mi?

Hayatımızın her safhasına, yaşadığımız her olaya, karşılaştığımız her duruma bunu uyarlayabiliriz. Kendimizi "onlar"ın yerine koyabiliriz. Bir empati oluşturabiliriz. O zaman belki gerçekleri bir nebzecik olsun anlamamız kolaylaşır.

Bir kerecik olsun denemeye değmez mi?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..