Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşam günleri

Yaşam günleri
 

Lâkırdı ile ömür tüketenler, “olaylar karşısında tutuk, hatta beceriksiz oldukları, biraz da taklitle hareket ettikleri” için yıkılırlar...


Toplum, sorunların devam ettiği durumlarda ne yapıldığını ya da ne yapılması gerektiğini ifade etme sadedinde, bilginin mutlaka yaşama dönüşmesinin gerekli olduğunu düşünür.

Bilgi düzeyinde kalanın ne yapacağı, meraklı bakışlarla takip edilir. Bugün sen düşersin, yarın ben misali, düşüşleri normal karşılanır. Kimi zamanda sert düşüşler olur. O kimse bir daha belini doğrultamaz hale gelir. Şayet sevilen bir insan ise sevenle aralarında bir bağ olduğu içindir ki bu durum üzüntü ile karşılanılır.

Pişe pişe, yaşaya yaşaya, tecrübeyle bir işin ne gerekçeyle yapıldığı öğrenilir. Ve yaşantısı olduğu fark edilen kişi, toplumun kalbinde ayrı bir yer tutar.

Artık o, toplum için bir idol olmuştur.

Eskiden beri süregelen kanaat böyledir.

Lâkırdı ile ömür tüketenler, “olaylar karşısında tutuk, hatta beceriksiz oldukları, biraz da taklitle hareket ettikleri” için yıkılırlar. Ancak bu kadarı ile dahi sıradan insanlara nazaran farklı kişiler olarak anılırlar. Pek de boş sayılmazlar.

Kuşkusuz, mental-hayvan düşe kalka, belirli bir seviyeye gelir. Karşılaştığı her hâdiseden ders alırken, bilincini kullanır. Önceleri ne yapması gerektiğini düşünür. Ama  “yaşlı bilgeler” gibi hareketlerini kontrol edemez, sisteme ayak uyduramazlar. Eksiklikleri hemen belli olur.

Bahsini ettiğim husus farkındalık alanına geldiğinde yeni bir aşamaya geçer.

Artık, eski alışkanlıklarını terk eder, yapmamaya özen gösterir. Eski ile bağlarını koparır. Karşılaştığı olayları ileriye dönük şekilde değerlendirmesi şarttır. Bu hususta, etrafını izleyip beğendiği kimseler gibi davranma formatını ortaya koyabilir.

Kabul etmek gerekir ki, kimlik sahibi kimselerin hayat tarzlarını izlemek bir bakıma yaşama adım atmak için gerçekten iyi bir seçimdir. Ancak, “herkesin hayat tarzının aynı olmadığı” düşünüldüğünde kimi uygulamaların bire bir örtüşmesi beklenmez.
Yaşam-değişim, hak arayanlarda, benlik sevdasında bulunanlarda pek görülmez. Zira hakkını talep eden, beklentilerinin karşılığını görmek isteyen, kendini ispat konumunda bulmak isteyenin işidir.

Kimi zaman birey yaşıyor gibi gördüğü kimselerin peşine takıldığında onlardan seviyeli davranışlar yerine; "hırçın bir benliğin sınır tanımaz abuk-sabukluğu" ile karşı karşıya kalabilir. Bu, yanıldığının resmen ispatıdır. Özetlemek gerekirse örnek alınan, gözlemlenen mahal, çok uzun süre ve dikkatlice etüt edilmelidir.  Zira davranışları, çukurlara düşmeye vesile olabilir.

Bir kişinin hayatı analiz edilirken, sisteme uygun davranışlar içinde olup olmadığının bilinmesi şarttır. O kişinin öyle zamanlarda sübjektif yaklaşımları olur ki bu hal; hem kendisinin hem de takipçisinin, yaşam boyutuna geçmesini önler.
 

Birçok hadise bize yaşıyor gibi görüntü veren kimselerin, aksine çok ham bir durumda olduklarını, istenilen düzeye gelebilmeleri için tabiri caizse daha ‘kırk fırın ekmek’ yemeleri gerektiğini gösteriyor.

Yanlış insanlardan doğru sonuçlar beklemek, bir anlamda arzu edilen yaşantıyı görmek,  hayatta düşmek de var çıkmak da var demek yaşama ters düşen düşüncelerdir.  

Durum “düşünsel ve mantıksal” açıdan bu kadar açık iken istenilen sonuçların verilmemesi halinde, bozulmak ve eleştiri konusu yapmak ise insana mahsus bir hareket olamaz.

Bu tür olumsuzluklar, varlığa değer vermeyen, yaşamla/insanlıkla alakası olmayan düşüncelerin mahsulüdür.

Hemen belirtmeliyim ki böyle bir bakış açısı destek bulamaz. Ve bu tepkiler kuşkusuz haklı ve yerindedir.

Kimseye hesap vermek zorunda olmadığına inanmış, zaman tünelinde kalmış toplum fertleri, madde dünyasından sıyrılıp, mekânsızlığa, zaman ötesine kısaca yaşama/kuant boyutuna adım atamaz, çünkü bu nadide duyguyu kendilerinde bulamazlar.

 

Ahmed F. Yüksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..