Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşamak güzel şey

Sisli bir ilkbahar sabahı, henüz uykudan uyanmış olmanın verdiği mahmurlukla, güne merhaba demenin telaşını yaşarken; kendimi komşu bahçedeki suları kahverengiye çalan o küçücük havuz eskisinin kenarında buldum. Elbette dünün yorgunluğunun tümüyle silinip gitmediği istemsiz davranışlarımda gözleniyordu. Varsın olsun yeni güne merhaba demenin keyfini çıkarmak, sabahın henüz egzoz gazlarıyla kirlenmemiş oksijeni az havasını solumak, benim gibi henüz uykusundan yeni uyanmış börtü-böcekle hasbıhal edebilmek istemiştim.

Kirli havuzun kuytu bir köşesinde minik bir çiçeğin salına, salına yüzdüğünü görünce sevincimden içim içime sığmamaya başladı. Hemence yanına yaklaştım, okşamak sevmek istediğimde çiçeğin benden uzaklaştığını fark ettim, şaşırmıştım bir çiçek insandan nasıl kaçabilir? Aslında gerçeği ifade etmek gerekse ben köylü çocuğu olmama karşın bir çok çiçeği de tanımam. Bu çiçeğin neden ve nasıl kaçtığını düşünürken yanıma yaklaşan yaşlıca bir teyze bu çiçeğin NİLÜFER çiçeği olduğunu ve bu çiçeğin KÖKLERİNİN olmadığını söyledi. Açıkçası şaşırmıştım, bu kadar güzelim bir çiçeğin köksüz bile yaşayabileceği bana inandırıcı gelmemişti. Ne yalan söyleyeyim bir taraftan da imrenerek baktım çiçeğe; ne güzel hep bir yerlere gidebilecekmiş gibi bağımsız ve özgür durabilmek ya da özgür olduğunu hissedebilme duygusu çokça güzel bir duygu olsa gerek diye düşündüm.

Belki de bu duygu yıllar yılı ülkesinden pasaport alamadığı için dış ülkelere seyahat etme özgürlüğü bile elinden alınmış milyonlarca "12 Eylül mağduru" arkadaşlarım aklıma geldi, bir çiçek kadar bile olamamak ne acı değil mi? Varsın olsun güç elde edilenlerin değeri elbette daha çoktur. Özgür olabilmenin tadını çıkarabilmek elbette belli bedeller gerektirecektir. Yaşamı analiz edebilmenin, baktığını görebilmenin dahası azade bir yaşamı hakketmenin ön verisi; ne güçlü olmaktan, ne bilgi birikiminin çok olmasından ne de gözlerinin görür olmasından kaynaklanmaz. Yaşama ve insanlığa karşı duyarlı olmak yeter.

Gerçekleri görme anlamında yaşanmış bir hikaye sizle paylaşmak isterim. Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada etrafta bir yerleri ararken, yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulur ve arka koltukta oturan çocuğa sorar:
- Buraların yabancısıyım, bir parkın hemen yanı başında bir fırın varmış onu arıyorum ancak bir türlü bulamadım. Bana yardımcı olur musun? Çocuk, arabanın camını iyice açarak:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum ancak, sağdan gitmeniz gerek galiba.
Adam, çocuğun yabancı olmasına karşın bunu nasıl anladığını sorar. Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duyuyor musunuz? diye gülümser. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- "İyi ama" demiş adam, "bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malum?"
- "Tek ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez" diye atılır çocuk. Üstelik Manolyaların kokusu da onlara katılıyor. Hem biraz derin nefes alırsanız fırından yeni çıkmış ekmek kokusunu da alırsınız. Adam gözlerini hafif kısarak denileni yaptıktan sonra cebinden çıkardığı bir miktar kağıt parayı teşekkür için çocuğa uzattığında KÖR olduğunu fark eder. Çocuk konuşulurken birden sözlerin kesildiğini anlamış ve kendi durumunun yeni fark edildiğini anlar. Işığa hasret gözlerini adamdan saklamaya çalışırken;
- "Üç yıl önce geçirdiğim bir kaza sonucu gözlerimi kaybettim" der sıkılarak. Ve görmeyi ne kadar çok özlediğini anlatmaya çalışır ve adama dönerek "Sizinkiler sağlam değil mi?" der. Adam çocuğun tarif ettiği yerdeki fırına yönelirken;
- Artık gözlerimin sağlam olduğu konusunda emin değilim, emin olduğum tek şey var ki, senin gibiler bizim gibi gördüğünü zannedenlerden daha iyi görebiliyorlar.

İşte yaşamdan bu iki anektodun; köksüz ama azade olmanın keyfini sürerken gözleri görmeden görebilmenin mutluluğunu yaşayabilenleri kutlamak gerek!!!

 
Toplam blog
: 45
: 1344
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Düşünmeyi ve yazmayı çok severim. Yaşama ilişkin çelişkileri görmekte ısrarlıyımdır. Muhalif olmaya ..