Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '15

 
Kategori
Deneme
 

Yaşamın sihri kırktan sonra

Yaşamın sihri kırktan sonra
 

Çok değil birkaç gün önce bir mum daha üfledim yaşamımda.
Sağlıkla, mutlulukla geldiğim bu yaşlara, ikram edilenlere, yaşadıklarıma, bana verilen derslere şükürler olsun.

Yaşam enerjisine sahip olmak, hayata tutkuyla sarılmak ve heyecanı hiç kaybetmemek çok önemli bir armağan...
Allah hiç kimseyi bu hazları kaybedecek çok büyük elem ve sıkıntılarla sınamasın.
Hayatım boyunca hiç yaşımı saklayan ya da yaşlanıyor olmaktan üzüntü duyan bir kadın olmadım.
Çünkü bana göre insan yıllar geçtikçe yaşadıkları ve öğrendiklerinden bir derinlik kazanıyor, anlama vakıf oluyor ve bu cildin buruşmasından, çizgilerinizin olmasından daha değerli.

Üstelik yaşamda kaldığınız süreyi de belgeleyen bir resim...

Yani insan 20 yaşında ölse fiziksel olarak çok taze ve diri olarak yaşama veda eder ama yaşadıkları ve öğrendikleri 20 yılla sınırlı kalır. Halbuki 80 ve üstünde öldüğünüzde fiziksel olarak çok yıpranmış görünseniz de yaşadığınız, hissettiğiniz, öğrendiğiniz pek çok olay ve anıyla girersiniz toprağa. Tabii hissetmeyi ve görebilmeyi seçerseniz...

Beden bir kılıf ve esas olan ruhun bu hayatta neler deneyimlediği...

Biz kadınlar doğamız gereği güzelliği ve güzel görünmeyi hep isteriz.
Ancak geçen zamanı, onunla savaşarak yeneceğimizi zannetmeyi, güzelliği sadece gençliğe, diriliğe indirgemeyi ve sadece görüntüyle ilgilenmeyi hem gereksiz hem de trajik bir çaba gibi görüyorum şahsen.

Dışarıdan değil, içerden uğraşmak gerek. Yani son günlerin güncel cümlesi ile " Ne hissediyorsa içerisi, vurur yüze ifadesi"

Zaman ve bu zaman içindeki ömür kavramı da enteresan.

Yani söylendiğinde bir ömür için bayağı bir süreymiş gibi gelen yıllar, geriye dönüp bakınca çok yakında gibi.
Şimdi bana birisi hayatını anlat dese, bu uzun gibi görünen 48 yılı -o da çok detaya inersem- maksimum 2 saatte anlatırım herhalde. Yani yaşarken hissettiğim ve o an bana çok zor gelen üzüntüler, korkular ya da sıkıntılar, o 2 saatin içinde 5-10 dakika gibi işte.

İnsanın bunları anlaması ve bir olgunluğa ulşaması için de bir zaman gerekli. Ben bu yüzden 40' lı yaşlarımı çok sevdim. Enterasan biçimde yaşlandığımı değil, bu yaşlarda ruhen dirildiğimi hissettim. Sanki hayatı şimdi anlayarak ve hazmederek yaşamak için verilmiş ikinci bir şans gibi...

Sinema izlemeyi ve özellikle de sinema salonunda izlemeyi çok severim.
Birkaç yıl önce izlediğim - Pi' nin Yaşamı- hem konusu itibariyle hem de görsel anlamda gerçekten çok başarılı bir fimdi. İzlememiş olanlara öneririm, gerçi dediğim gibi üç boyutlu olarak sinemada izlemek başka türlü ama, filmin esas özelliği bana göre çok felsefik ve mistik bir konusu olmasıydı.

Filmde geçen bir replik benim hafızama kazındı ve sonra da sıklıkla hatırlayıp hep söyledim. Sonunda diyordu ki esas karakter:
" Hayat, kaybettiklerimizin bir devinimidir. Beni esas üzen, özür dilemeye ve veda etmeye fırsat bulamamak! "

Şimdi yaşamımın her gününde bu mesaja dikkat etmek istiyorum. Toyluktan, bencillikten, bir şeyleri yetiştirme ya da yetişme telaşımızdan çoğu zaman acıtıyor, kırıyor, üzüyoruz. Sanıyoruz ki her şey, şu an ve sonsuza kadar bizimle. Halbuki değil, hiçbir şey ne tamamiyle ne de sonsuza kadar bizimle değil!

Bu yüzden insan özellikle insan ilişkilerinde sevgi dolu ve vefali olmaya, nazik olmaya, affedici ve hoşgörülü olmaya çok dikkat etmeli.
Benim de geçmişte bunu bilmemekten dolayı yapmış olduğum hatalar ve kırdığım, üzdüğüm insanlar varsa -ki mutlaka var- kendilerine fırsatım olup söyleyemesem de özürümü evren bir şekilde onlara ulaştırsın ve onlar da yaşıyor ya da bu dünyadan gitmiş olsalar da almış, kabul etmiş olsunlar diliyorum.

Geçen İzmir' e Uruguay'ın meşhur eski devlet başkanı Jose Mujica geldi, Biz de buraya kadar gelmiş, gidelim de adamın çok güzel bir hayat felsefesi var, ağzından canlı canlı dinleyelim dedik. Çoğu ilk defa duyduğumuz şeyler olmasa da bir cümlesi çok hoşuma gitti. Biliyoruz ama çoğunluğumuz sıklıkla ıskalıyoruz.

" Hayatta en kıymetli ve satın alınamayan şey zamandır. Bir süpermarkete gidip de 5 yıl isteyemezsiniz" dedi.

Doğru! Cebimizde ne kadar para olura olsun bununla geçen zamanımızı ya da kaybettiğimiz, değer verdiğimiz insanları geri alamayız.
Para, esas değerli olanları satın almıyor.
Bunu da unutmamak ve zamanı ve önceliklerimizi doğru kullanmak gerek.

Bu yaşlarda öğrendiğim en değerli şey de, hiç bir şeyin ben ne yaparsam yapayım tamamiyle benim kontrolümde olmadığı...

Niyet edebilir, isteyebilir, hayal edebilir ve kazanmak için birşeyler yapabilir miyiz? Evet...
Peki kontrol edebilir miyiz? Hayır...

Bu kontrol edemediğimiz alanı öğrenmek ve buna teslim olmak, huzuru hissetmek için bu yaşlarımın bana en güzel hediyesidir.
Çok güzel şeyler öğretti bu 40' lar bana, ama artık sonlarına yaklaştığım için kimbilir daha ne güzellikler öğreneceğim diyerek " Yaşasın 50'ler" i yeni sloganım yapıyorum:)

Umarım çocukların,gençlerin ölmediği,hepimizin yaşam enerjisinin canlı olduğu, sağlıklı olduğumuz daha nice yıllarda sevgi, huzur dolu çok güzel bir ülke ve dünyada aşkla yaşarız.

Hem kendim için, hem de herkes için hayalim, niyetim ve elimden gelebildiği kadar çabam bu olsun.
 

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..