Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '08

 
Kategori
Güncel
 

Yaşlılık Üzerine Bir Deneme Daha...

Yaşlılık Üzerine Bir Deneme Daha...
 

"Hayır,böyle tutkuyla sevdiğim sen değilsin/ Güzelliğinin pırıltısı etkilemiyor beni"
"Sende geçmiş yılların acılarını seviyorum/ Ve yıkılıp giden gençliğimi..."
Lermontov

18-24 Mart tarihleri arasının Yaşlılar Haftası olarak kutlandığını tesadüfen öğrendim. Bu benim ayıbım ama henüz bilmeyenler de varsa öğrensin diye yazıyorum. "Bilsek ne olur, bilmesek ne olur" demeyin, kocaman bir hafta bu!
Aslında şaka bir yana bu bir hafta da neler yapılmaz ki? Örneğin,yurt genelinde tüm huzur evleri sivil toplum kuruluşlarının organize edeceği küçük gruplar tarafından ziyaret edilebilir; bakıma muhtaç yaşlılar mahalle muhtarları vasıtasıyla belirlenip ilgili kuruluşlarda bakılması sağlanabilir; bankalarda,hastanelerde,toplu taşıma vasıtalarını kullanırken çektikleri zorlukları önlemek amacıyla bir dizi uygulama başlatılabilir...
Çok mu zor şeyler bunlar?
Hadi vazgeçtim, bir hatır da mı sorulmaz?

Yaşlılığın en kötü yanı, insanın ileriye dönük umutlarının olmayışıdır derler. Gençlikte yapılan planlar,
gerçekleştirilmek istenen düşler yoktur artık. Genelde tek düze bir yaşam vardır önlerinde.Sınırlarını çocuklarının çizdiği bir yaşam alanında yaşar çoğu. Kimse mutlu olup olmadıklarını sormaz. Çoğu kez gençliklerinde yaptıkları hatalardan dolayı yaşlılıkta yalnız,mutsuz ve kırılgan olmayı hak ettiklerini düşünürüz.
Oysa hangimiz bilerek yanlış yaparız?
Bugün yaşadığımız doğrular, yarın çocuklarımız tarafından yanlış olarak değerlendirildiğinde bizi de aynı akıbet mi bekliyor olacak?

Düşünen,üreten,yaşama sımsıkı bağlı yaşlılara hayret ederiz. Sanki bu gezegende olması imkansız bir iş yapıyorlarmış gibi bakarız onlara. Çalışmak isterler, "Sen git evinde namazını kıl,bırak gençler çalışsın," deriz. Aşık olurlar, ayıplarız."Yaşından,başından utan!" deriz. Bize ruhun asla yaşlanmadığını anlatmak isterler,dinlemeyiz bile.
Çoğu kez kıskançlık kokar duygularımız: "Sen yaşayacağın kadar yaşamışsın,bakalım biz senin yaşına gelebilecek miyiz?"

Bu egoizme Knut Hamsun'un romanlarında sıkça rastlarız: "Yaşlılar eski ve kullanılmayan eşyalar gibidir.Atmaya kıyamazsınız, anı yüklüdürler.Ama bir yandan da bulundukları yeri işgal ederler.Gereksiz,kullanılmış, artık bize bir faydası dokunmayacak şeylerdir." *
nsan yaşlandı mı hayatı paylaşmaktan el çeker.Artık yalnız anılarla beslenir. Gönderilmiş mektuplara benzeriz; görevimiz bitmiştir,yollandığımız adrese gelmişizdir." **

Gerçek yaşamı düşündüğümüzde, 93 yaşında ölen Nobel ödüllü yazarımızın romanlarındaki yaşlı karakterler için yazdığı karamsar ve insanın içini burkan betimlemelerinde aslında hiç abartmadığını görürüz. Fazla uzağa gitmeden çevremize söyle bir baktığımızda ona hak verdiğimiz bile olur.

Aslında hepimiz, genç yaşlı demeden son durağa doğru hızla yol alıyoruz. Hangi durağın,kimin için son olacağını bilmezken,bazı davranışlarımızla onları vaktinden evvel inmek için zorlamış olmuyor muyuz? Aksine, yaşama sımsıkı sarılmış yaşlılarımıza alkış tutmamız gerekmez mi?

Yaşlılığın bir tür bitiş olmadığını,yaşamın içinde huzur dolu bir varoluşun başlangıcı olduğunu söylemek gerekir. En güzel eserlerini 60 yaşından sonra veren Homeros,Francais Bacon,Volter,Goethe, Wagner, Verdi ve adı aklıma gelmeyen diğerleri... Onların yaşlılıkları gençliklerinden daha verimliydi kuşkusuz.

Geçmişteki örnekler bir yana,çok uzaklara gitmeden, bugün kendi içimizde öylesine güzel örneklerimiz var ki: Yaşar Kemal,Peride Celal,İlhan Berk,İsmet Bozdağ,Adalet Ağaoğlu,Çetin Altan...

Çiçero 60 yaşından sonra yazdığı YAŞLILIK adlı eserinde yaşlılığa övgüler yağdırır: "Tutkuların tümüne kölelik ettikten sonra ruhun yapayalnız kalması,kendisiyle başbaşa yaşaması ne paha biçilmez bir zevktir. Eğitim ve bilgiyle beslenince,insana istediğini yapmak için gereken zamanı bırakan yaşlılıktan daha hoş bir şey olamaz. Solon ne güzel söylüyor: Her gün bildiklerime birçok şeyler katarak yaşlanıyorum."

Doğru yaşamak,beraberinde doğru yaşlanmayı getirir. Yaşamdan ders alarak yaşlananlara ne mutlu! Ama hala direnen,inatla kendi doğrusunun "Mutlak Doğru" olduğunu savunanlar için bir çift sözüm var:
Katı olmak yerine ılımlı olmaya ne dersiniz?
Kabul,yaşam asla toz pembe değil ama yeşil ya da mavi olamaz mı?
İlle de siyah olmak zorunda mı?
Zaman hızla geçiyor,her şey değişiyor ve kendini yeniliyor.
Siz neden değişmeyesiniz?
Bu inadınızın size "Aksi ihtiyar" yakıştırmasından başka getirisi olmayacak. Yalnızlığı saymıyorum,o zaten şimdiden sizin kaderiniz olmuş bile.

Bir de sürekli geçmişe dönüp, bitmez tükenmez "Keşke"lerin ardına sığınanlar vardır. Kaybolan Zamanı arar dururlar.
Neden?
Elimizde kalan son altın günlerin değerini bilerek gönlümüzce yaşamak daha kolay değil mi?



* Knut Hamsun/ Son Mutluluk
** agy / Hüzünlü Havalar









 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..