Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '13

 
Kategori
Blog
 

Yazdıklarımızın sorumluluğu

Yazdıklarımızın sorumluluğu
 

Yazmak, sorumluluk yükler insana!


Arkadaşlar, zaman içinde sair konularda da ara ara denk geldiğim ve en son da çok çarpıcı bir örneğine de rastladığım son derece önemli bir husustan söz etmek istiyorum.

Malûmunuzdur ki bir şey ya olmuştur ya da olmamıştır; ya gerçekleşmiştir ya da gerçekleşmemiştir. Bunun ikisinin ortası veya arası deresi de yoktur ve o olgu, yaşamakta olduğumuz, tanık olduğumuz anlara dair bir vak’a ise, hele de bütün toplumu ilgilendiren, kapsayan önemli ve ciddi bir olay ise, gerçekleşip gerçekleşmediği de zaten “herkesçe” de BİLİNİR!

Ancak işte buna rağmen bile, bazan yazı yazanlar öyle cümleler kurmuş olabiliyorlar ki,  meselâ o en son yazıda da denk geldiğim şekilde, sanki bu memlekette “gerçekten” Ergenekon adlı bir “darbe” yapılmış gibi, böyle bir darbe sanki gerçekleşmiş gibi bir duruma dahi tanık olabiliyoruz!

Şöyle denmiş meselâ: “Ergenekon savunulamaz, darbedir. Lâkin askerlerin bunu ülkemiz için yaptıkları aşikar; askerlerin Türkiye’yi sevmediklerini düşünemeyiz çünkü. Yani niyet doğru, yöntem yanlıştı.” !

Ben de anında duraksıyorum tabii ve şaşkınlıktan ağzım iki karış açık kalıyor. Yazan da ifadelerine devam ediyor: “Madem bu kadar güçleri vardı, Gezi parkı gibi halkı ayaklandırabilirlerdi. Üstelik halk askeri seviyordu, peşlerinden giderdi.”

Okurken gözlerime inanamıyorum, ben yanlış okudum ya da bir ayrıntıyı, önemli bir kelimeyi, bir vurguyu, hattâ belki yazıda bir ironi var da ben onu gözden kaçırdım filan herhalde deyip tekrar tekrar okuyorum… Hayır, GERÇEKTEN böyle bir darbe sanki “yapılmış”, sanki olmuş, sanki gerçekleş-miş gibi  “ciddi ciddi” böyle yazılmış! Zira devamında başka cümleler de var, şöyle: “Türkiye halkı aklı başında bir millet olsaydı bunların hiçbiri olmazdı. Milletin suçu büyük. Millet millet olsa ne önceki darbeler olurdu ne de Ergenekon. Millet hakkını savunmadığı için bu darbeler oldu.”

Di’li geçmiş zaman kullanıyor: “olDU”diyor, “yapTIKları” diyor, hatta öyle ki, sanki gerçekten olmuş gibi o derece emin ve o satırları yazan şahsa göre kesinlikle böyle bir darbe yapılmış ki demek, böyle bir darbe olmuşçasına “ama yöntem yanlışTI” bile diyebiliyor, böyle dahi denebiliyor… Hani okuyan da sanır ki, sanacak ki Ergenekon diye bir darbe gerçekten oldu, gerçekten yapıldı!! İşte sözünü etmek istediğim hususun neden bu denli önemli olduğu da tam da bu noktadadır zaten. Öyle sanılması!  Öyle anlaşılacak şekilde yazılmış olması, öyle de anlaşılması!!

Ne kadar kötü bir şey yarabbim, hiç de gerçekleşmemiş bir şeyi, gerçekleşmiş gibi yazmak, yazabilmek!! Kendi hafızamdan bile endişeye düşüyorum! Allah allah diyorum, bu memlekette askerlerin yaptığı  Ergenekon diye bir darbe oldu da bizim mi haberimiz olmadı?! GERÇEKTEN oldu mu böyle bir darbe? Olduysa da eğer, hakikaten hayret, çünkü bizim neden acaba bundan hiç haberimiz bile yok?

Ya da yoksa zaten olmadı da, olan yalnızca şu muydu?!  Böyle bir darbe yok, zaten olmamıştı ama "olacaktı","darbe yapacaklardı" diye “sadece” ortada bir "İDDİA" mı var?! PEKİ BU İKİSİNİN ARASINDA ACABA NE GİBİ BİR FARK VAR?!

Hani “gerçek” ile sahtelik veya yalan gibi… insanları gerçeğe, olana değil de bir sanrıya, zanna, yanlışa yönlendirmek veya sürüklemek gibi… ya da doğru ile yanlış arasındaki, gerçek ile hayal arasındaki, olan ile olmamış olan arasındaki o muazzam fark gibi! Acaba diyorum halüsinasyon da mı görmeye başladı artık insanlarımız? Üstelik bırakın öyle bir darbenin olmasını, böyle bir darbe olacaktı, darbe yapacaklardı şeklindeki o İDDİANIN  bile “ciddi ve gerçek” bir kanıtı da yok!!  Davaları sürüyor ve böyle bir darbenin zaten yapılmamış, zaten gerçekleştirilmemiş olması bir yana, bunun “iddiası bile” henüz ispatlanabilmiş dahi değil.

Hukuken bile, bizim ülkemizde mevcut yasalarımıza göre böyle bir darbenin suç mu, yoksa zaten görev kapsamında mı olduğu dahi ayrı bir tartışma ve yine bir hukuk konusu iken, bunun yanısıra, ayrıca bir şeyin “zaten gerçekleşmemiş” olması ile, “gerçekleşmediği halde öyle BİR ŞEYİN VAR olduğunun iddia edilmesi” arasında dahi çok büyük bir fark vardır! Kaldı ki gerçekleşmemiş bir şeyin gerçekleştiğinin söylenmesini ise düşünün işte hele bir!!  Ve İddia eden de zaten onu ispatla mükelleftir!  İspat edilmedikçe de ve zaten de gerçekleşmemiş olan, dolayısıyla da yapılmamış olan bir şey, nasıl olup da “gerçekleşmiş” sayılabilir, olmuş-yapılmış varsayılabilir, gerçekleşmiş gibi düşünülebilir veya bu şekilde ifade edilebilir?!

İnsan beyninin ve beyindeki değerlendirme ve dahi düşünme mekanizmalarının hem bir anlamda insana ettiği oyunlar, bir yandan da önemsemeyişleri nedeniyle de, böylece hem de sağlıksızlığı, aksaklık, eksiklik veya falsoları, yani zaafiyetleridir, yanlışlarıdır işte bunlar.

Onun için herhangi bir dil sürçmesi, düşüncesizlik veya bilmemezlik vs. diye geçiştirilebilecek önemsizlikte herhangi bir hata, herhangi bir yanlış, sıradan bir yanılgı asla değildir bu, aksine oldukça önemli VE CİDDİ bir husustur. Çünkü sırf bu nedenle iki seneyi aşkın bir zamandır bir takım değerli ve dahi masum insanlar yapmadıkları bir darbe, OLMAMIŞ bir darbe’nin SIRF BÖYLE İDDİA EDİLMESİNDEN DOLAYI “haksız” yere hapiste yatmaktadırlar.  Gerçekleşmemiş bir darbenin olmayan bir suçu üzerlerine isnat edilerek haksız ve suçsuz yere hapiste tutulmaktadırlar. Yani sırf bu nedenle bile oldukça da hassas ve önemli, son derece de hukuksuz ve yanlış bir TUTUMdur, OLMAMIŞ,  GERÇEKLEŞMEMİŞ BİR ŞEYİ OLMUŞ, GERÇEKLEŞMİŞ, YAPILMIŞ GİBİ YAZMAK! Herşeyden önce o insanların yerine bir koyun hele kendinizi, acaba ne hissedersiniz?! Hani bir de, üstelik o tip yazıların bile sonunda, “vicdan”dan da söz edilebiliyor da, o nedenle de!!

Daha da önemlisi beyinler de böyle yıkanıyor işte!.. ve hattâ bazılarınınki zaten yıkanmış durumda bile olmuş olabiliyor görüldüğü üzere!

Çünkü öyle ki, o metni yazan bile, belki de hep böyle yazıla çizile olsa gerektir, onun da sırf beyni yıkanmış olduğu için böyle de yazabilmiş olabilir... Zira yazı akışından da anlaşılıyor ki, kesinlikle bir kurgu veya ironi olsun diye değildir öyle yazması... ya da art niyetle, kötü niyetle, yani öyle bir darbenin olmadığını bildiği halde “özellikle” olmuş gibi veya zaten öyle bir darbenin gerçekleşmediğini bile bile “kasten” gerçekleşmiş gibi yazmış filan da değildir. Aksine ciddi ciddi, hattâ belki de tüm iyi niyetiyle, ama ne yazık ki “hiç farkında olmadan” bu şekilde yazılmış durumdadır o metin. Ancak pek tabii ki  “başka bir şeyleri o anda öyle de SANDIĞI İÇİN” böyle yazdığı da kesindir de haliyle!

Onun için rica edeceğim, yazdıklarımıza lütfen biraz daha özen ve dikkat gösterelim! Hattâ bu vesileyle bir konuyu da yine bu arada özellikle vurgulamak istiyor ve açık açık söylüyorum, fakat tabii ki bunu o metni yazan kişiyi de tenzih ederek, yalnızca genele atfederek-ortaya söylüyorum, yani hani meselâ, olur a insanlık halidir ya da alışkanlıktır vs. öyle bir iki "ayran" atıp da klavye başına filan da asla geçmeyelim!  Uyuklatıyor biliyorsunuz. Zira, YAZI YAZMAK GERÇEKTEN SORUMLULUK İSTEYEN BİR İŞTİR. Olmamış bir şey, olmuş gibi yazılamaz!!

Neden?

Çünkü, şu yazdıklarımızı okuyan bu ortamın dışında da nice insan var..!  Ve insanların hiçbiri zaten herşeyi bilemeyeceği için, okuyanların da çoğu, “herşeyi” zaten bilmez, bilmeyebilir, kezâ dikkatsiz de okuyabilir ve zaten sizin de hangi koşullarda, niye veya ne amaçla ya da nasıl olup da öyle de yazmış olduğunuzu bilebilmek konumunda da değillerdir. Ne yazmışsanız onlar da yalnızca onu okurlar. Ne okumuşlarsa da o şekilde de aynen yerleşir zihinlere! Ötesine de kafa yormaz insanlar genellikle. Sonra da işte, bilmeyen de veya “gerçeklere yeterince ve gereğince önem atfetmeyen” birileri de, hattâ birileri “daha da” SANIR ki, gerçekten öyle de olmuş!!

Hee diyeceksiniz ki “e canım bunun nesi bilinmez, Ergenekon diye bir askerî darbenin zaten gerçekleşmediğini, herkes biliyor..!”  Hani işte nerede, nasıl biliyor??  Böylesine herkesçe zaten bilinesi bir konuda bile, “bilmek”se mesele, alın işte o metni yazan kişi de mutlaka ki biliyor gerçekleşmediğini ama bir taraftan da o bile yine de bilmiyor ki demek böyle de yazabilmiş..! Demek ki neymiş, pekalâ bilmeyenler de olabiliyormuş… veya bilse bile bilmeze düşülebiliyormuş, ya da bilmez-miş gibi yapılabiliyor da, değil mi?!!

O yüzden, hele de böylesine ciddi konularda, hele hele de insanların haklarını, hukuklarını, hukuğu… kezâ onurlarını, şeref ve itibarlarını, hattâ geleceklerini, yaşamlarını ve ayrıca pek tabii ki tüm insanların da yaşamını ilgilendiren BİLGİ BİRİKİMLERİNİ, DOĞRU BİLGİ HAZNELERİNİ de etkileyesi konularda da yine ciddi ciddi yazarken, “haksızca” ve yersizce ve dahi ciddiyetsizce de gerçekleşmemiş bir şeyler sanki öyle de gerçekleşmiş gibi,  kezâ ÖYLE OLMAYAN BİR ŞEYLER DE SANKİ ÖYLEYMİŞ GİBİ ASLA YAZILAMAZ, YAZILMAMALIDIR!  Son derece tehlikelidir ve sakıncalıdır böyle şeyler arkadaşlar, bütün toplum için son derece önemli ve tehlikelidir!
 
Onun için, böyle durumlara denk geldiğimizde de lütfen o kişileri kesinlikle uyaralım, rica ediyorum.  Zira herhalde “bilinçli” bireyler olarak hepimiz de en azından hiç olmazsa şunu bilmekteyizdir diye düşünmek istiyorum, her birimizin yalnızca kendimize karşı değil, asıl ve öncelikle ait olduğumuz BU TOPLUMA ve kendimiz dışındaki “bütün” insanlara karşı da sorumluluklarımız vardır!.. Ki suçlu olsun olmasın “herkesin” bir hak alanı ve haysiyeti olduğu gibi, hele ki özellikle de suçu/yanlışı SABİT OLMADIKÇA, kendisine bir suç veya hata isnat edilmiş insanlar için TABİİ Kİ BU SORUMLULUKLARIMIZ VE ÖZENİMİZ ÇOK DAHA ÖNCELİKLİ OLMAK DURUMUNDADIR!!

Hiçbir insanın hakça olandan, hak olandan, yani “gerçeklerden” ırak düşmemesini diliyorum.

Filiz Alev
19.07.”13

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..