Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Darbe

Darbe
 

Halk da "aslında" böylelikle bir darbe yapmış oluyor ama, bazı insanlar bunun bile farkında değiller ki demek, “her türlü darbeye karşıyız” da diyebilmekteler işte!


“Gezi” hareketinden bu yana “demokrasi”yi tartışıp duruyorduk, şimdi de Mısır’da ordu yönetime el koyduğundan beri “darbe”yi tartışır olduk.

İyi, iyi, tartışalım. Fena bir şey değildir zaten tartışmak. Zira doğruya ulaşmanın yollarından biri “de” fikir alışverişidir, tartışmaktır malûm… Ancak tartışalım tartışmaya tamam da, “nasıl” tartışmak, “ne şekilde” tartışmak tabii? Bir de o vardır işte!

Onun için  ben şu an Mısır’daki bu darbe doğruymuş yanlışmış, iyiymiş kötüymüş işin o yönünde değilim; bununla pek ilgilenmiyorum açıkçası. Zira onu Mısır’lılar düşünsün zaten. Sanki biz kendi doğrumuzu-yanlışımızı halletmişiz de Mısır kaldıydı kusur. O yüzden, benim gündemim bundan ziyade, daha bir genel, biraz daha derin, biraz daha farklı…  insanın “bilincine” yönelik asıl. Çünkü insanların nasıl düşündüğü, ama aslında “nasıl düşünmesi gerektiği” önemlidir ki önce, tartışmalar da doğru bir sonuç, bir yarar sağlayabilsin!

Zira süregiden tartışmalara, ikilemlere, kutuplaşmalara, çelişkilere, hattâ yanlı ve yandaş tutumlara, hattâ hattâ saldırganlıklara, dolayısıyla da insanlara şöyle bir bakıyorum da,  bazı insanlar ne kadar “saplantılı” düşünüyorlar. Tamamen tek taraflı, sadece tek yönlü bakıyorlar herhangi bir şeye! Bu da beni haliyle üzüyor, çünkü bütün sorunların, yanlışların, yanılgıların, çözümsüzlüklerin ve karmaşanın, dolayısıyla da çatışmaların, hattâ krizlerin, memnuniyetsizlik, başarısızlık ve anlaşmazlıkların ve dahi haksızlıkların da temelinde bu yatıyor zaten. Dolayısıyla demokrasinin de kezâ, halâ bir türlü uygulanamayışının, halâ tartışılmasının, çünkü halâ demokrasinin öyle ki hakikaten bazılarınca bir türlü bilinmiyor oluşunun veya en azından bazı yönlerinin bir türlü anlaşılamayışlarının ya da bu konudaki kafa karışıklıklarının  filan da sebebi yine budur “sadece”.

İnsanlar bir şeyleri zamanında her nasıl bellemişlerse veya birileri tarafından bir şeyler onlara bir şekilde her nasıl düşündürtülmüş veya belletilmişse, onlar da aynen öyle düşünüyorlar. Sanki birileri demiş ki şu şudur, onlar da hemen almış kabul etmişler gibi. Yani hiç ya da pek de sorgulamadan, tamamen yüzeysel bir şekilde ve bir daha da artık hiç düşünmüyorlar da demek ki onun üzerinde. Hani şöyle bir, daha derinlemesine, daha bir “çok yönlü” filan düşünmek akıllarına bile gelmeyecek kadar sadece bir tek fikirle kilitlenmiş durumda gibi düşünceleri… Demek ki o fikirle, o kararla da sınırlamış, kilitlemiş oluyorlar zihinlerini!

Bazan bu, hattâ aslında çoğu kez yaşamın içinde bir takım etkilenmişliklerden ötürü zaten olabildiği gibi, buna bağlı olarak kimi kez de sırf kendi çıkarları yüzünden veya egolarının mantığa baskınlığı yüzünden de böyle sağlıksız düşünüp, saplantılı bir şekilde yanlış bir fikre, ahvâle ve söyleme girebiliyorlar da haliyle.

Böylece de yalnızca kendileri değil, onlar vesilesiyle, yani onların yüzünden çoğu başka insanlar da yine oldukça kısıtlı, tamamen tek taraflı, sadece tek yönlü bakmış olabiliyorlar da tabii herhangi bir şeye. İşte yanlış ve yanılgılar ki, hep ve yalnızca böyle yayılmış ve yaygınlaşmış oluyor zaten:((

Oysa yaşamda hiçbir şey, hem de istisnasız hiç-bir-şey asla tek yönlü, tek taraflı değildir! Zira hiçbir şeyin sadece bir tek sebebi yoktur, pek çok sebebi vardır. O nedenle, çoğu şey de çoğunlukla çok yönlüdür. Hiç olmadı en azından mutlaka iki yönlüdür, çift yönlüdür. Asla tek yönlü değildir, olamaz. Çünkü insan-LAR vardır. Tek değiliz, tek biz değiliz, tek başına değiliz, çoğul durumdayız; bir çokluk halindeyiz. En basitinden herhangi bir sıradan insan ilişkisine bile baksak, bir “ben” vardır bir tarafta, kezâ karşımızda da yine bir diğer “ben”, bir diğer “benlik” daha! Onun için, hiçbir şeyi asla yalnızca tek yönlü, tek taraflı ve tek bir açıdan düşünemeyiz, düşünemezsiniz. Böyle düşünürseniz, kesinlikle yanlış sonuçlara varacağınız da kesindir yine.

Şu “darbe” konusu işte… herkes söz  birliği etmişçesine “darbeler kötüdür” deyip geçiyor!

Peşin peşin, tümüyle ön yargılı bir biçimde! Böyle bir “algı” var insanlarda… hattâ algıdan da öte, daha da ileri, daha da kötüsü, böyle bir “inanç” var asıl,  inanç oluşmuş insanlarda. Yanlış bir inanç… Darbeler kötüdür!

Niye?

Niye “bütün” darbeler kötü olsun?

Tamam evet, bazı darbeler kötüdür tabii, ama bazıları kötüdür diye BÜTÜN darbelerin de ille de kötü olması şart mıdır? Ya da “bütün” darbelerin kötü olması zaten mümkün müdür?!

Pekalâ iyi darbeler de HİÇ söz konusu olamaz mı meselâ?

Neden olmasın? Neden olamasın?

Belki biraz ilgisiz-miş gibi olacak ama çok basit bir örnek meselâ, kalbi durmuş bir insana da bir darbe, bir şok uyguluyorlar ve o darbeyle o insan hayata dönüyor! Şimdi böyle bir durumda kötü bir şey mi olmuş oluyor o “darbe” yani?

Ve muhtemelen şimdi siz de hemen diyeceksiniz ki, ne alâka..?  O darbe başka, bu darbe başka… darbe var darbe var, darbeden darbeye fark var!

Evet işte, ben de onu diyorum zaten;  darbe var darbe var, darbeden darbeye fark var. Bak, ne güzel düşünmeye başladınız... Neden her an böyle düşünmüyorsunuz da, hemen “kötüdür” diye kestirip atıyorsunuz?

Evet, darbeden darbeye fark vardır, iyi darbeler de vardır… ya da pekalâ da olabilir!
Sebeplere bakmak durumundayız, niye darbe yapıldığına bakmak durumundayızdır.
Acaba tam da öyle gerektiği için mi meselâ darbe yapılıp yapılmadığına bakmak zorundayız.

Yani en önemlisi de, o darbenin hakça mı yapılıp yapılmadığına bakmak zorundayızdır!

Çünkü ayrıca gayet de iyi bilmekteyizdir ki,  çeşit çeşit de insan vardır. O halde demek ki çeşit çeşit de darbe olması son derece de doğaldır. Nasıl ki çeşit çeşit insan varsa, çeşit çeşit de darbe vardır haliyle.

Üstelik, sırf da bu yüzden değil midir, “kimlerin” darbe yaptığına göre zaten sınıflamakta değil misinizdir darbeleri de?!

Asker-ordu yapınca "askeri darbe" oluyor; “seçilmiş” bir hükümet veya seçilmiş bir kişi tümden bir şeyleri kendi başına,“kendine göre, eskiye sekte vurup salt kendi lehine, kendi arzusuna göre değiştirmeye kalkarsa” ona da "sivil darbe" diyorsunuz… ve bunların ikisine de “kötü” diyorsunuz. Her ikisinin de demokrasiye vurulmuş bir darbe olduğunu, demokratik olmadığını düşünüyorsunuz. Oysa halk da darbe yapabiliyor, ama halkın yaptığı darbeyi pekalâ demokratik bulabiliyorsunuz.

Oysa ne fark var arada?  Yapılan şey aynı şey! Yapılan şey yine darbe. Yapılan şeyin özü, tanımı, ne olduğu açısından değişen bir şey yok ki arada. Çünkü nedir darbe?
Süregitmekte olan bir şeyleri kesintiye uğratmak!  Olan, olmakta olan veya o anki  mevcut akışı, oluşu, yapılmakta olan bir şeyleri, mevcut bir durumu, o süreci durdurmak! Önünü kesmek… veya bir anlamda da “Dur, yapamazsın böyle!” demek… ya da “sen böyle yaparsan ben de böyle yapıyorum” demek… Yani “birilerinin” bir şeylerin önünü kesmesi, bir şeyleri durdurması, gidişatı değiştirmesi ya da  kesintiye uğratması!  Evet, “darbe” ile yapılan şey bu ve bu değişmiyor. O halde o darbeyi yapan “birilerinin” kim olduğuna göre mi değişiyor yani bir darbenin iyi mi, kötü mü olduğu? Hattâ legal mi, illegal mi, yasal mı değil mi, meşrû mu, değil mi olduğu?

Böyle bir şey olabilir mi?

Asker yaparsa kesin kötüdür, iktidar yaparsa kötüdür veya iyidir, ama halk yaparsa iyidir denebilir mi hiç?

Üstelik ayrıca, halk da zaten yine insanlardan oluşmuş bir küme değil midir? Halk peki hiç yanlış yapmaz mı? Halk hiç kötü bir şey yapmaz-yapamaz mı, halk hep iyi şeyler mi yapar “mutlaka”?

Onun için, eğer iyi, düzgün giden birşeyler var olduğu halde, bunu, yani iyi birşeyleri kesintiye uğratıyorsa o zaman ancak darbe kötüdür; ama zaten kötü ve giderek de daha da kötüleşen bir durumu sonlandırmak, kötü seyreden bir duruma dur denmek üzere, kötü birşeyleri etkisizleştirmek, kötü bir şeyi kesintiye uğratmak için yapılıyorsa, işte o darbeler de iyidir kesinlikle! Kim veya hangi akıl ya da hangi doğru hak-adalet anlayışı, zaten kötü gitmekte olan bir şeylerin dur denmesine “kötü” diyebilir ki? Diyorsa eğer, o kişide asıl bir kötülük ve/ya yanlışlık-eksiklik var demektir! Kezâ demokrasi bilinci de zaten eksik demektir. Zira seçilmiş olanlar ve de yargı ile yükümlü olanlar da üstlerine düşeni layıkıyla, doğru ya da mevcut yasalara zaten uygun birşekilde yapmamakta veya yapamamaktalarsa buna pek tabii ki "derece derece" birilerinin de müdahale etmesi zaten gerekmektedir. Demokrasi zaten bunu gerektirmektedir. Parlamento bunu yerine getiremiyorsa, yargı da yerine getiremiyorsa, bu yetkinin halkta ve dahi orduda da olacağı aşikârdır ve zaten kaçınılmazdır da. Çünkü ne yani, meselâ rejim gidiyor olacak elden, ülke kaosa sürükleniyor olacak veya ne iktidar ne yargı yasalara uygun davranamıyor olacak, yasalar bile delik deşik edilmiş, böylece de zaten demokrasi de delinmiş zaten uygulanamıyor olacak, herkes de öylece hiçbirşey yapmadan bu manzarayı sadece seyredecek mi? Pek tabiidir ki böyle bir durumda da derece derece bir takım kurumların da devreye girmesi, devrede olması zaten şarttır, zaten gerekmektedir. O olmadı şu, şu olmadı bu veya hepsi birlikte.

Dolayısıyla pekalâ asker de veya iktidar da hem kötü, hem de çok da iyi, çok da olumlu, gayet de yararlı, hattâ tam da demokratik, tam da demokrasiye de uygun ve hattâ öyle ki demokrasi gereği dahi  bir darbe yapıyor bile olabilir, neden olmasın?  Nasıl olur da salt “darbe” dendiğinde hemen bunu mutlaka kötü bir şey olarak, bir darbenin varlığında bunu kesinlikle ve sadece kötü bir durum, zararlı bir durum, demokratik olmayan ve demokrasiyi kesen, baltalayan bir “olgu” olarak düşünebilirsiniz?

Çünkü evet, pekalâ asker de, halk da, hattâ iktidar da, hiç yolunda gitmeyen bir şeyleri  durdurmak, yolunda gitmeyen şeyleri yoluna sokmak veya zararlı-kötü bir durumu, bir yanlışı, meselâ bir diktatörce durumu veya bir iç savaşı ya da bir geriye gidişi, belki bölünmeye doğru bir gidişi ve bunun gibi  birşeyleri engellemek-durdurmak, kötü bir gidişatı “değiştirmek” için de bir darbe yapabilir. O zaman bu darbeye de yine kötü mü diyeceksiniz; kötü denebilir mi?

Olsa olsa şöyle diyebilirsiniz ki… ve diyorsunuz da zaten: “gidişatta böylesine radikal ama iyi ve yararlı bir şey yapılıyorsa buna "reform" veya "devrim" denir zaten, darbe değil”!.. Evet işte, yapılan şey aynı olmasına rağmen, aslında yine bir darbe olmasına rağmen iktidarın yaptığı herhangi “iyi bir darbeye” reform diyebiliyorsunuz, ama askerin veya halkın yaptığı darbe, size göre hiç de reform olmuyor, reform sayılmıyor nedense; onu bir türlü reform olarak düşünmüyor, hatta yasal olarak da düşünmüyor, öyle görmüyor, haliyle öyle de adlandıramıyorsunuz da her ne hikmetse! Kezâ halkın yaptığına da bazen "devrim" diyebiliyorsunuz, ama askerin/ordunun bir takım şeylere dur demesine veya mevcut bir kötü, zararlı, hattâ bir hukuksuzluğa müdahale etmesine hiç sebeplere bile bakmaksızın ne reform, ne devrim, ona direkt HEP “darbe” diyor ve askerin yaptığını “hep KÖTÜ olarak” niteliyorsunuz her nedense! Asıl bu tam da antidemokratik, aynı zamanda da hem çok tehlikeli, hem çok önemli, hem çok hassas, hem de çok büyük bir yanlış, çok büyük bir yanılgı ve dahi bir haksızlık da tabii olmuyor mu sizce de?!

Zira hatırlayın, Atatürk de bir askerdi, Atatürk de orduyla bir “darbe” yaptı aslında, ama bu darbe hem bir reformdu, hem de devrimdi aynı zamanda. Yolunda gitmeyen bir şeylere dur dedi; mevcut durumun öyle de gitmesine geçit vermedi; devletinin, vatanının geriye gitme, yıkılma, parçalanma, milletinin bölünme, yok olma, yok edilmesi gibi bir kötü “süreci” kesintiye uğrattı ve tümüyle yıkılmak, dağılmak üzereyken yeniden bir ruh, bir can verdi yurduna, devletine, milletine! Hayata döndürdü koskoca bir ülkeyi, koskoca bir ulusu böylece! Evet, tam anlamıyla da bir darbeydi onun yaptığı da, askerî bir darbeydi de üstelik, peki böyle yapmakla kötü bir şey miydi yaptığı, yoksa iyi bir şey, doğru bir şey mi yapmış oldu? Darbe yapmasaydı, asıl o zaman kötü, o zaman zararlı bir şey olmayacak mıydı?

Onun için “darbe” der demez hemen öyle yekten kestirip atmayın kötüdür diye. İyi, hattâ son derece demokratik,  hattâ hattâ direkt demokrasi gereği, yani insan hakları gereği yapılan darbeler de vardır!

“Neye karşı” darbe yapıldığı önemlidir arkadaşlar. Sebepleri önemlidir, koşullar önemlidir.

“Kimlerin yaptığı” değil, niye, “hangi koşullarda”, “hangi amaçlarla”, “ne” için ve hattâ “nasıl” yapıldığı önemlidir. Bunlara göre değerlendirilebilir ancak bir darbe de… ve hattâ yalnızca darbeler değil, zaten hayatta HERŞEY, herşey ancak ve sadece böyle, bu şekilde düşünülürse eğer “doğru” değerlendirilebilmiş de olur üstelik!

Neyin hak, neyin hak olmadığı; neyin hakedilip, neyin hakedilmediği, yani İNSAN HAKLARI önemlidir… TOPLUMUN YARARINA, TOPLUMUN HAKLARI DOĞRULTUSUNDA neyin-nasıl olması “gerektiği” önemlidir, yani “HUKUK”!.. Halkın yararına, halkın haklarını koruyucu, kollayıcı olmalıdır ki, demokrasi de zaten buna denmektedir!!

Hattâ şimdi bir şey söyleyeceğim, ben uyarayım da, zira şaşkınlıktan dilinizi bile yutabilirsiniz… Şudur ki: TOPLUMUN yararına olduğunda, yani toplumun yararına olması KOŞULUYLA, dolayısıyla  insan hakları da yönünde, yani insanların “hakları açısından” eşitliği, huzuru, böylece de “adalet-hak-hukuk” bağlamında “yanlışların, haksızlıkların, suçların” engellenmesi, önlenmesi, giderilmesi, caydırılması amacıyla, öyle bir icabeder ve öyle de bir uygulanabilir ki, yeri gelir, gerektiğinde, “diktatörlük dahi”, yani astığı astık kestiği kestik baabında yanlışta bir tavizsizlik, bir otoriterlik anlamında, ama işte “doğru” bir otoriterlik “HAKÇA” bir otorite anlamında, bir diktatör dahi, yine son derece demokratik olabilir bile!!

Onun için, hiçbir şeyi öyle hemen kestirip atmayın iyidir-kötüdür, kesinlikle yanlıştır-doğrudur, yararlıdır-zararlıdır veya olumludur-olumsuzdur filan diye… Neyin iyi, neyin yararlı, neyin doğru, neyin gerekli, neyin olumlu vs. olup olmadığı, ancak ve ancak neyin hak olup olmadığı ile, neyin hak edilip edilmediği ile doğru orantılıdır SADECE!!

Bunun için de BÜTÜN “koşullara”, bütün SEBEPLERE bakmak, bütün sebepleri DOĞRU görebilmek, bütün sebepleri “doğru BİLEBİLMEK” gibi bir zorunluluğumuz vardır kesinlikle. Yani  GERÇEKLER!!  Bütün GERÇEKLERİ doğru görebilmek, bütün GERÇEKLERİ “doğru” bilebilmek zorundasınızdır.

Eğer bütün bunların hepsini, hiç istisnasız bir şekilde bilebilmekteyseniz, böyle de yapabilmekteyseniz, he işte o zaman ancak bir darbeye de, kezâ herhangi bir şeye de, iyi veya kötü, doğru veya yanlış, olumlu veya olumsuz, yararlı veya zararlı hükmünü verebilirsiniz. Aksi takdirde, bunun dışında vereceğiniz her hüküm, varacağınız her karar, her kanaat, her yargı, kesinlikle yanlış ve yanılgılı olmaya mahkûmdur.

Filiz Alev
07.07."13

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..