Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Eceli Getiren Katil Kilise Duvarına...

Eceli Getiren Katil Kilise Duvarına...
 

Eceli Getiren Katil Kilise Duvarına.../Soner KAYA


Allah yarattığı her şeye bir ömür biçmiştir. Yaratılan her varlığın bir miyadı vardır. O miyad dolduğunda can bedenden çıkar ve vuslata doğru koşar. Bu bütün canlıların kaçınılmaz ortak gerçeğidir. Ancak bu gerçek hepimizi farklı zaman ve şekillerde yakalar...

            Kimimiz kutsal bellediği ülküler uğruna savaşırken şehit olmak suretiyle kaçınılmaz gerçeğini karşılarken kimimiz zamansız bir illetin pençesinde karşılarız... Savaşlar, hastalıklar, kazalar... Ölüme çare bulamadığımız gibi sonumuzun-vuslatımızın ne aracılığıyla olacağını da hiç birimiz kestiremeyiz elbet. Bundan olsa gerek ölüm karşısında en materyalistimiz bile onmaz bir kaderciliğe bürünmekten öteye geçemiyor. Ancak öyle ölüm şekilleri, öyle ölüm sebepleri var ki biz değilsek bile geride kalan sevdiklerimiz ne kadar inançlı olurlarsa olsun isyan etmeden duramıyorlar...

            Dünyanın her yerinde savaşların, hastalıkların yanı sıra ihmalsizlik ve tedbirsizlikten mütevvellit iş kazaları, alkol ve hız kaynaklı trafik kazaları başta olmak üzere insanlar bin bir şekilde hayatını kaybediyor. Ve inanın geride kalanların acısı, insanın ölüm şeklinin basitliği ile paralel olarak artıyor! Gerçekten bir şehidin ailesi dik durabiliyor bütün o acıya rağmen. Ya da hastası için elinden geleni yapan bir yakın metanetini koruyabiliyor... Hatta her türlü tedbire rağmen bir kazada yakınını kaybeden biri bile karşı koyamadığı kader karşısında "Kader işte..." diyerek boyun bükekerek de olsa kabullenebilmektedir olanları. Ancak sevdiğini bir hiç uğruna kaybedenler ise bu tavırları asla sergileyemiyorlar...

            Hafta sonu bir evlat-bir baba, kilise duvarına işeyen iki kendini bilmezi uyarıyor. Bir anda kendini, uyardığı kendini bilmezler ile tartışma içinde buluyor ve çok geçmden kavgaya evrilen bu tartışmada hayatını kaybediyor. Şaka gibi gerçekten! İnsanın tüyleri diken diken oluyor! Hani bir filmde karşılaşsak böyle bir kurguyla, burun kıvırırız. Bir dizide olsa, dizinin yayınlandığı kanalı bir daha izlemeyiz bu basit kurgu sebebiyle. Ama gerçek, maalesef! Onlarca, yüzlerce ölüm içinden böyle bir ölüm... İnsanın Azrail'i kilise duvarına işeyen bir katil olabilir mi? Oluyor işte...

            Ülkemizde ve dünyada böyle ölümler oldukça fazla. Ancak bu tarz ölümler özellikle insana nispeten daha az değer verilen ülkelerde yaşanmakta. Hakikaten Mevlana gibi, Yunus gibi sevgi dolu bilgeler yetiştirmiş bir kültürde insan canının bu kadar kıymetsiz olması ne büyük bir tezattır!

            İşin bir başka yanıysa bu tarz ölümlere sebebiyet verenlere verilen (verilmeyen desek daha doğru olur) cezalar... Verdiğimiz cezalar bırakın suçlunun hatasını anlamasını sağlamayı, geride kalanların içini dâhi soğutmuyor. Aslında suçlulara verdiğimiz cezalar caydırıcı olsa belki de bu olaylar hiç gerçekleşmeyecek... Ama işte insan canına önem vermediğimiz için uzun vadede değil kısa vadede insanların yararına olacak uygulamalar yapıyor, sadece günü kurtarıyoruz. 21. yüzyılda bizim gibi büyük bir kültüre sahip bir millettin insan canına çok daha fazla kıymet veren yasaları olması gerekmiyor mu?

            Şimdi birileri "Aman canım, o da niye karışıyor ki?" diyordur. Bunu diyenlere hırsızın suçlu olduğunu kibarca vurgulayan Nasreddin Hoca fıkrasını tavsiye edeceğim ama iki kendini bilmezi uyardığı için, evet sadece ama sadece bunun için, bir insan ölmüşken çok kibar kalcak bu tavsiye. O yüzden elmalarla armutları ayırt edemeyenlere bir şey demiyor, onları Allah'a havale ediyorum...

 

 
Toplam blog
: 103
: 409
Kayıt tarihi
: 10.09.10
 
 

Kısaca kendimi tanıtacak olursam "Evlat, eş, baba, öğretmen, yönetici, yazar ve tabii ki okur." y..