- Kategori
- Dil Eğitimi
Yazılı anlatım biçimleri
FATİH EĞİTİM ENSTİTÜSÜ 1977(ÜST), TRABZON LİSESİ 1978-1993 YILLARI
Yazı, seçilen konu ile bunu işlemede güdülen “öğretme (Açıklama), düşünce ve kanıları değiştirme (Kanıtlama), izlenim kazandırma (Betimleme), bir olay içinde yaşatma (Öyküleme)” amaçlarından biri ya da birkaçı için kaleme alınır. Bu amaçlara göre yazılı anlatımın başlıca dört biçimi vardır :
ÖYKÜLEME (Hikâye Etme, Öyküleyici Anlatım)
BETİMLEME (Tasvir Etme)
Bu iki anlatım biçimi sanatsal amaçlı olup öykü, roman, oyun gibi yazınsal türlerde görülür. Okurun yüreğine seslenerek onu duygulandırır. Çoğu kez bu iki anlatım biçimi iç içe geçmiş olarak yazın türlerinde bulunur.
AÇIKLAMA
KANITLAMA (TARTIŞMACI)
Bu iki anlatım biçimi de gerçek, doğru, nesnel bilgiler vermeyi amaçlar; kısaca bilimsel amaç söz konusudur. Okurun kafasına seslenir. Bunlarla makale ve bilimsel yazılarda karşılaşırız.
Şimdi sırasıyla yukarıda gösterdiğimiz yazılı anlatım biçimlerini örnekleriyle görelim
ÖYKÜLEME
Kimi konular, gerçek ya da tasarlanmış olaylara dayanır. Amaç okurun duygu ve coşkunluklarını etkileyerek, onu birtakım olayların içinde yaşatmaktır. Kısaca, olayların ilgi uyandıracak biçimde birinci ya da üçüncü kişi ağzıyla anlatılmasıdır. Öyküleme, eylemin yazıya geçirilmesidir. Öykülemede iç konuşmaya (monolog) ya da karşılıklı konuşmaya (diyalog) olayların verilmesinde başvurulur.
Öyküleme, anlatılan olayın niteliğine bağlı olarak ikiye ayrılır :
1. Sanatsal Öyküleme
Düşüncelerimizi bir olay içinde yansıtarak okuru buna ortak eden öykülemedir. Bu öyküleme biçiminde eylem ve zaman uyumludur. Bu anlatım biçiminde anlatılanlar anlamsal bir zincirlemeyle birbiriyle çelişmeden, birbirini tamamlayan öğeler olarak görülür.
Sanatsal öykülemede anlatıcı, birinci ya da üçüncü kişidir. Yani ya anlatıcı ya da gözlemci.
Örnekler :
“Aldırma dayı. Boşaltalım arabayı önce gel... Neyse ki arabanın yükü beş dakikada boşaltılabilecek kadar azdı.İki denk, bir lazımlık, bir süpürge, bir leğen, birkaç parça bakır tencere, bir çamaşır kazanı falan... Avlu kapısından bakan kadınlardan biri: ‘Uyy, elin eşyasını sokağın ortasına yığıverdiler!’ diye bağırdı. Gençler gülüştüler. Ali ile arabacı yükü hafifleyen atı biraz aşağı sürüklediler. “ (Adalet Ağaoğlu)
“Kerim Ağa evvelâ yerinden kımıldanmamayı düşündü; fakat, vaktaki, düşman Manisa’ya doğru uzanmaya, vaktaki Menemen faciaları ağızdan ağza dolaşmaya başladı. Kerim Ağa, sebebini pek iyi tayin edemediği bir telaşla nesi var, nesi yok yüzüstü bıraktı, karısını, kızını, kızının çocuklarını aldı,üçüncü bir hicret yoluna düştü. Evvelâ Balıkesir’e uğradı, sonra Bursa’ya çekildi.”
(Y. K. Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikâyeleri/Muhacir Ağa)
Her iki örnekte de üçüncü kişi ağzından olay anlatılıyor. Gereksiz ayrıntılardan kaçınılmış, okurken duygulanmalar yaşanmaktadır.
“Sirkeci yönüne ağır yük kamyonları gürültülerle geçiyordu. Elleri paketli, zembilli insan kalabalığı araçların içinden kendilerine yol arıyor, dağınık, bakışsız bir yerlere yürüyorlardı. Mısır Çarşısı’nın kapısında bir çığırtkan çevresine itişen kalabalığı toplamış, son Avrupa buluşunu satmaya çalışıyordu. Annesi, “Gelmişken ucuza erzak da alalım.” demişti. Görmediği güvenlik dolu bir tutumla doluydu bu sözleri söylerken annesi. Nazan saatine durmadan bakmıştı o gün alışana dek.” (Füruzan, Kuşatma)
Bu örnekte betimlemelerden yararlanılarak anlatım sürdürülmüştür. Okurken duygulanmaları okur duymaktadır. Bir bakıma okura olayı yaşatmaktadır. Paragraftaki olayda öğeler türlü ilgilerle birbirine bağlanmıştır.
“Karşıdan karşıya geçerken son derece dikkatliydi. Trafik ışıklarını gözleriyle takip etmiş ve yeşil yanınca karşıya doğru yürümeye başlamıştı. Tam o anda, hızını alamayan bir taksi süratle önünden geçti. Çocuk, neye uğradığına şaşırmış kendini son anda geriye atmıştı.” (Refik Halit KARAY)
Yazar, düşüncelerin bir olay içerisinde yansıtırken okuru da ortak ediyor.Eylemler zincirleme olarak sürdürülürken okur bir görüntüden bir başkasına geçiyor. Bu nedenle anlatımı sıcak, dil etkileyici, olaylar canlı.
2 . Açıklayıcı Öyküleme
Bilgilenme amacı taşıyan öykülemedir. Sanatsal bir kaygı taşımayıp kuru bir anlatımı vardır.
Örnekler :
“24 Ocak 1848 yılında John W. Marshall adlı bir marangoz biçkihanesinin yanındaki ırmakta yedi gram ağırlığında bir altın tozu bulur.Aynı yıl Guadalupe Hidalgo sarayında imzalanan barış antlaşmasıyla bir yıl önceki savaşta yirmi yedi bin ölü veren Meksika, Kaliforniya’yı Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliğine bırakmıştır. Üç ay sonra ilk altın tozunu bulan Marshall’ın çenesini tutmaması ve The Californian gazetesinde çıkan birkaç satırlık haber Altına Hücüm’un depart işaretini verir.” (Nedim GÜRSEL)
Yazar, Amerika’da bir dönem yaşanan “altın arama” olayının başlangıcını açıklayıcı bir yöntemle 3. kişi ağzından anlatıyor, öykülüyor.
“Gönlümdeki dağlanmış yara ellesem kanıyor, ellemesem duramıyorum. Ah o Sarıkamış, yetmiş beş bin yiğidin soğuğa, kışa yenildiği savaş. Nasıl unuturum o kışı, tipiyi. Allahuekber dağlarında açlığa, fırtınaya yenik düşen yiğitler, aha buramdasınız; seksen yıldır atan, kütürdeyen yüreğimin sesinde.” ( Türkay KORKMAZ, Annem Aşık / Yaşanmışın En Güzeli)
Yazar durumu / olguyu birinci kişi ağzından vermiştir.
BETİMLEME
Kişi, nesne ya da olaylar sözcüklerle resim çizmek canlılığı içinde belirtilir. Böylece anlatılanlar somutlaşır, görülür, duyulur bir nitelik kazanır.Bu anlatım biçimine betimleme denir.
Anlatılacak nesne, olay, kişi gereksiz öğeler dışında ayırt edici nitelikleriyle ele alınmalıdır. Yani tüm nitelikleri değil de belirgin, görüleni en iyi gösteren özelliklere dayanmalıdır.
Betimlemede nesneler konumlarına, görünüşlerine göre anlatılır. Bir çevredeki nesneler, o çevredeki konumlarıyla verilmelidir. Bu da önad ve ortaçların kullanılmasını gerektirmektedir.Eylemleri betimlerken de belirteç ile birlikte ulaçların kullanılması söz konusudur.
Betimlemede amaç sözü edilen varlıkları görünür kılmadır. Bu da iki yönde olabilir :
1.İzlenimsel Betimleme (Sanatsal Betimleme)
2.Açıklayıcı Betimleme
1 . İzlenimsel Betimleme
Varlıkların duyularımız üzerindeki etkilerini görünür kılmadır. Yazar izlenimlerini, kişisel duygu ve anlayışını betimler.
İzlenimsel betimleme sanatsal kaygının amaçlandığı roman, öykü gibi türlerde görülür.
İzlenimsel betimlemede duyu organlarımızdan,bunlara bağlı olarak gözlem ve ayrıntılardan yararlanılır. Varlıkların birbirine benzeyen ya da birbirinden ayrılan yanları yansıtılır. Abartma, benzetme gibi anlatım yollarına da başvurulur.
Örnek :
“ Satıcı, iskemlesine oturdu; Hasan da merakla karşısına geçti. Bu dört yanı duvarlı, tek kat basık ve toprak evde öyle canı sıkılıyordu ki... Şaşarak, eğlenerek seyrediyordu. Mukavvaya benzettiği kalın deriyi iki tarafı keskin, incecik,sapsız bıçağıyla kesişine, ağzına bir avuç çivi dolduruşuna, sonra bunları birer birer, İstanbul’da gördüğü maymun gibi avurdundan çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhlayışına, deri parçalarını pis bir suya koyup ıslatışına, mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp daldırıp tabanlara sürüşüne, hepsine bakıyordu.Susuyordu ve bakıyordu...”
(Refik Halit KARAY,Gurbet Hikâyeleri / Eskici)
2 . Açıklayıcı Betimleme
Varlıkların tanıtılmasına yönelik betimlemedir. Nesnel biçimde okura bilgi vermeyi amaçlar.
Örnekler :
“ Günlerden bir gün Ay Hatun’un gözü parladı, (Bir) oğul doğurdu. Bu oğulun yüzü mavi idi, ağzı ateş kızılı idi; gözleri ala, saçları, kaşları kara idi. Güzel perilerden daha güzel idi. Bu oğul anasının göğsünden ilk sütü içip bundan sonra içmedi;çiğ et, aş, şarap diledi. Dile gelmeye başladı. Kırk günden sonra büyüdü, yürüdü, oynadı.”
(Oğuz Kağan Destanı)
PORTRE : Betimleyici bir yazın türüdür. Bu türle kişinin fiziki ya da ruhsal yönlerinin betimlemesi yapılır.
“ İki kaşının ara yerinden başlayıp yadırganmaz, karşı durulmaz bir eğilimle aşağıya uzanan,bittiği noktada ansızın yukarı kalkıp kendini tanımlayan ve en ön sıraya geçiveren bir burnu vardı.” (Burhan GÜNEL, Fiziki Portre)
“ Kahramanımızın rengi sütlü kahvedir. Derisi yeni doğmuş bir yavrununki gibi kaygandır. Siyah saçları kıvırcık sayılmazsa da yine çalı gibidir. Burnu, pat burun dedikleri. Deliklere doğru iyisinden yassılır. Gözler kestane. Alageyik gözleri gibi ışıl ışıl. Çene kemiği betonarme karkas. Eller kürek, parmaklar puf böreği. Serçe parmağı, işaret parmağı kadar uzun. Buna hokkabaz ya da yankesici eli dense de olur.”
(Salâh BİRSEL, Bir Zavallı Sarı At)
“ Hep . Yapayalnızım. Çıt yok. Odaya şimdiye kadar hiç tanımadığım yabancı bir akşam giriyor.Gittikçe artan karanlık, iki parça eşyayı da benden uzaklaştırıyor ve beni yalnız bırakıyor.
Odadan gündüz ışığıyla beraber bana ait her şey çekiliyor. Evime ait hatıralar, kalabalıklar, sevdiklerimin sesleri, birçok şekiller, hayatımın parçaları, Erenköy, köşk, tren, vapur, fakülte, doktorlar, hastabakıcılar, hayatın gürültüleri, şehir, gündüzün sesleri, her şey uzaklaşıyor. İçimde bir boşluk. Garip ve büyük bir his, derinliklerime doğru kaçıyor, gizleniyor. Ruhun karaltılarla, sessiz ve şekilsiz gölgelerle, eşya arkasına saklanan hayaletler gibi kendilerini göstermeden korkutan meçhul varlıklarla dolu.”
(Peyami SAFA, 9. Hariciye Koğuşu / Ruhsal Portre)
. BETİMLEMENİN İLKELERİ
Betimlemede uyulması gereken ilkeleri dört başlık altında toplayabiliriz. Bunlardan seçme yaparak betimleme türlerine uyanı uygulamamız gerekir.
.S omuttan Soyuta Gitme
. Soyuttan Somuta Gitme
. Bütünden Ayrıntıya Gitme (Tümdengelim)
. Önemliden Önemsize Gitme
1 . Somuttan Soyuta Gitme
İlkin dış görünüş verilir, sonra iç özelliklere geçilir. Kişi ve hayvan betimlemelerine başvurulur.
Örnek :
“ Köylüler, ölüyor sanarak çömelmişler, bekleşiyorlardı.Lâkin hasta iyileşiyor, canlanıyordu. Abani sarıklı, mor cübbeli, fıkara kılıklı bir ihtiyardı. Sert, kır bir sakalın örttüğü çehreden meydanda duran kısmı, sıcak ovaların güneşiyle kavrulmuş, buruşukluklar, kıvrımlar içinde kalmıştı. Sarkık, şiş kapaklarının altında beyaza yakın açık mavi, ufacık gözleri vardı ki insana bir çocuk bakışıyla dimdik takılıyordu.Yavaş yavaş bu çehreye renk, bu gözlere renk geliyordu. Aynı vaziyette,sırtı ahlata dayalı, ölgün sadasıyla bir şeyler söylüyor, galiba uzaklardan geldiğini anlatıyordu.”
(Refik Halit KARAY, Memleket Hikâyeleri
2 . Soyuttan Somuta Gitme
İlkin sevinç, üzüntü, özlem, inanış, anlayış gibi tinsel özellikler verilir; bundan sonra dış görünüşle ilgili özelliklere geçilir.
Örnek :
“ Eyüpsultanlı Nakiye Hanım. Oradaki Mevlevi tekkesi ile ailesi ilgilidir. En çok bağlı olduğu ve belki de karakterini en çok etkileyen adam, oranın türbedarı olan dayısıdır. Babası, şekercibaşı, yahut tatlıcıbaşı imiş. Yıllar geçtikçe Haminne’nin ruhuna Mevleviliğin hakim olduğunu küçük kız sezmiştir. Kimseye fena lakırdı söylemez, kızmaz, en kuvvetli itirazını yahut beğenisini ‘Yedi nane macununa bak!’ diye ifade eder. Namazını muntazaman kılar ve oruç tutar, fakat dini gösteriş hiç yapmaz. Bazı namazlarda küçük kız, Haminne’nin başına arakiye aldığını görmüştür.
Kıyafeti de kendine özeldir. Saçları kesiktir ve hep kırmızıdır. Fakat acaba hangi devre kadar tabii, hangi devri kına olduğu bilinmez. Malum ya, eski ihtiyar kadınlar için kına, dini bir zorunluktur. Ak saç onlara göre, sadece kokonalara yaraşır. Entarisinin altında, kolları uzun, yenleri dışarıya çevrilmiş ince beyaz bir gömlek vardır, beline de bir şal bağlar. Her sokak dönüşü mutlaka su dökünür, çamaşır değişir. Yüzü, o günün çok güzel telakki ettiği simalarındandır. Teni hakiki süt gibi, gözleri açık maviye kaçan elâ, ağzı küçük, dudakları pembe, ince bir sanatla işlenmiş kıvrımları var.”
(Halide Edip ADIVAR, Sinekli Bakkal)
3 . Bütünden Ayrıntıya Gitme
Önce genel görünüm çizilir, sonra basamak basamak öğelere, ayrıntılara inilir. Çevre ve görünümbetimlemelerinde uygulanır.
Örnek :
“ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin kapalı Çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor dolardan,
Güzelim bahar rüzgarında, ter kokuları”
(Orhan Veli KANIK, İstanbul’u Dinliyorum)
Yukarıdaki şiirde bütünden ayrıntıya gitme yöntemine uyulmuştur. Önce genel durum, sonra basamak basamak diğer ayrıntılara iniliyor. Bu şiirde dokunma (Serin serin Kapalı Çarşı), işitme (Çekiç sesleri geliyor doklardan), koklama (Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları) duyularıyla edinilen ayrıntılara yer verilmiştir.
4 . Önemliden Önemsize Gitme
Betimlemeye en ilginç yönden başlanır, sonra öteki yönlere geçilir. Bu ilginç noktayı seçmek bizim duyarlılığımıza, kültürümüze bağlıdır biraz da.
Örnek :
“... İmam ? Şöyle bir bakılırsa herhangi bir mahalle imamına benze; fakat gerçekte o, kendisinden başkasına benzemez.
Kirpi kılları gibi ayakta duran iki kalın kaş; içeriye çökmüş kömür gibi siyah, kor gbi yakıcı,burgu gibi keskin iki ufak göz. Burun uzun ve tilkininki gibi. Kara sakal hayli kırlaşmış. Boyu kısa, vücudu cılızdır. Fakat beyaz sarığın kallâviliği, geniş yeni lâtanın içinde ağır ağır, sallana sallana yürüyüşü ona hususi bir heybet verir.
İri yarı erkeklerin bile kıskanacağı gür, kalın bir ses vardır. Va’zeder gibi şiddetli talâkatle konuşur, gündelik lâkırdıları bile Kur’an okur gibi tecvitle söyler; her ‘elif’ onun ağzından ‘dallın’deki ‘elif miktarı’ çekilir.”
(Halide Edip ADIVAR,Sinekli Bakkal)
AÇIKLAMA
Herhangi bir konuda doğrudan bilgi vermek, görüş bildirmektir. Kapalı olan bir düşünce ya da kavramı açık, anlaşılır duruma getirir; bilinmeyeni bilinir kılar. Makale, fıkra, söyleşi, deneme,eleştiri gibi türlerde başvurulur. Açıklamada bilinmesi gereken ana noktalar şunlardır :
. Konuyu anlamaya çalışmak
. Anadüşünceyi belirlemek
. Yardımcı düşünceleri belirlemek
. Düşünceleri, örnekleri sıralama
. Açık olmayan kavramları tanımlama
Örnekler :
“Hurma ağacının boyu 15-20 metreyi geçer. ‘Ayağı suda, tepesi ateşte’ diye nitelenen bu ağaç, hem nemli toprak, hem kuvvetli güneş ister. 15-30 derece enlemler arasında yetişir. Etli, tatlı ve besleyici meyveler verir. Bir hektara genellikle 200 ağaç dikilir. Odunu yakacak olarak işe yarar; özsuyundan palmiye şarabı, yapraklarından hasır, sepet vb. yapılır...”
Yukarıdaki parçada hurma ağacı hakkında açıklayıcı bilgi verilmektedir. Bu yöntemde öğretmek, bilgi vermek temel amaçtır. Kişi metine duygularını, kişisel görüşlerini katmamıştır. Bu nedenle nesneldir. Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılmış, düşünce doğrudan yalın olarak anlatıldığından “düz” bir anlatımı da içermektedir.
“Namık Kemal’in Şinasi ile tanışmasına kadar yazdığı şiirler aldığı klasik edebiyat kültürünün tesiri ile tamamiyle Divan nazmı çerçevesindedir.Gerek şekil, gerekse zihniyet ve içerik akımından Divan nazmını sürdürenlere büyük bir rağbet gören tasavvuf felsefesine uygundur.” ( Kenan AKYÜZ )
Bu örnek de açıklama anlatım biçimi özelliklerini taşımaktadır. Ancak önceki örnekten ayrılıklar taşımaktadır. Bunlar ne olabilir? Yazar metne kişisel duygularını, görüşlerini katmış mıdır?
KANITLAMA
Eğitim, bilim, teknik,sanat kollarına ilişkin bir gerçeği kanıtlara dayanarak ortaya koyan anlatım biçimine kanıtlama (tartışmacı) denir Temelde doğrudan anlatmaya dayanır. Kanıtlara dayanarak okurun kanılarını değiştirmeyi, ona yeni bir görüş benimsetmeyi amaçlar.
Kanıtlamada şu aşamalardan geçilir :
. Sorunun ortaya konması
.Sorunun çözümlenmesi
. Kanıtların sıralanması
. Karşıt düşüncenin çürütülmesi
. Sonuç (varılan yargı, yazarın görüşü)
Bu aşamalardan geçerken anlatım yöntemlerinden özelden genele (tümevarım), genelden özele (tümdengelim) başvurulur. Bu yöntemlerden tartışmacı bir tutumla yararlanılır. Ayrıca düşünceyi geliştirme yöntemlerinden örneklendirme, karşılaştırma, tanımlama, tanık göstermeden de yukarıda gösterilen beş aşamada yararlanılır. Kanıtlama, makale gibi düşünce yazılarında geçerli bir anlatım biçimidir.
Örnekler :
“Hayatın daimi bir mücadeleden ibaret olduğunu söyleyenler var. Ben bu görüşe katılmıyorum. Önemli olan, hayatın güzel ve yaşanabilir taraflarını görmektir. Devamlı bir mücadele amacıyla etrafı görmemek, tabiattan ve toplumdan uzak olmak kişiyi robotlaştırır. Bu ise, insanlığın özüne aykırıdır. Vücudun merkezi olan kalp güzel duygularla çarpmazsa hayatın ne anlamı olur.” (Sait Faik ABASIYANIK )
“Hayvanda, bilim de, sanat da doğuş halinde vardır. Dişileri kandırmaya çalışmak, düşmanlardan korumak,etkin hayvanın karşısındaki hayvanda duygu değişikliği yapma zorunluluğunu gösterir. Karşı cinsin gönlünü çelme hareketleri ve bir kavganın başlangıcındaki kabarmalar tohum halinde sanattır. Ama, her ikisi de içgüdüsel olarak yapılır. Özgünlükten yoksundur ve dolayısıyla bilinçsizdir.”
(Christopher CAUDWEL)