Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '16

 
Kategori
Deneme
 

Yazmayı seviyorum galiba!

Hem tatil döneminin araya girmesi, hem de ülkemdeki olaylar bende yazmaya karşı bir soğukluk oluşturdu. Bir türlü kalemi elime alamadım, yazamadım. Hatta işin ilginç tarafı ne yazmam gerektiğini bile bulamadım. Ben bende değildim, ben kendimi bile anlamıyordum ki başkası beni anlasın. Yazarları okumaktan da zevk almadım. Dün başka şey söyleyen, bugün çok daha farklı şey söylüyordu. Duygusuzlaşmıştım sanki…
 
Okumayı çok seven birisi olarak, okumadan da soğumaya başlamıştım. Sanki bir boşlukta idim. insanların attığı iftiraları çözemiyordum.
 
Neden bir kişi başka birine iftira atıyor ya da  neden suçsuz insanlar karalanıyordu ki?...
 
Tabi ki ülkeme göz dikenlerin gözlerini oyarız. Milletime zarar verenlerin vay haline, o zaman uysal görünen bizler birer aslan kesiliriz. Gerektiğin de tankın altına yatarız. Ölümü gülerek karşılarız. "Hakkını helal et anam ya da yarim" der bile bile ölüme de gideriz. Ölüm şerbetini içip şehitlik mertebesine de nail olabiliriz. Dünya da bizim bu özelliğimizi çok az insan anlar, zaten millet olarak bu özelliğimiz dilere destan olmuş, tüm dünyaya da nam salmışızdır.
 
Yazmak, ne güzel bir duygu: Düşüncelerinizi adeta ölümsüzleştiriyorsunuz, bir o kadar da zor bir şey. Çünkü yazdıktan sonra her zaman karşınıza çıkıyor. Yanlış ifadeler kullandı iseniz, bir gün bunun hesabını vermek zorundasınız. Ya da "dün dündür, bugün bugündür" deyip geçiverirsiniz ama artık kimse bunu yemiyor da. O yüzden yazarken son derece dikkatli olunmalı, titiz davranıp sadece doğruları yazmak gerekir. Hissettiğini yazabilmeli insan, bazen kelimeler kalpten çıplakta çıkıyor. Okuyucular da artık buna katlanmalı.
 
Duygusal olmalı yazılar, yazar duygu yüklü kelimelerini yazarken önce kendi ağlamalı, eğer ağlayarak yazıyor ise karşısındakinin de ağladığını hissetmeli. Eminim ki okuyanda ağlar...
 
Eline bir bilgi geldiği zaman, doğruluğundan emin olmalı. Araştırmalı, gözlemlemeli, enine boyuna tartmalı ki, kimse mağdur olmasın. Bugünün yarını da var, hesap günü de var. Eninde sonunda Allah’ın huzuruna varacağız. Kimse bilmese bile o yaratan bilir bizi. Ona nasıl hesap vereceğiz, bunu da düşünmeli yazan.
 
Bazen bir böceği yazmalı, tefekkür alemine dalmalı. Yaradanını düşünmeli, yazarken bile secdeye kapanmalı. Bir sineğin harika yaradılışını düşünmeli, hatta yürürken bir çiçeğe rast gelse, ondaki o sanatı yaza yaza bitirememeli...
 
Bazen en bilimsel verilere kafa takmalı. Bilim adamlarını teşvik edici şeyler yazmalı. Bilmeli ki takdir edilmek her insanın hoşuna gider.
 
Bazen de merhametli olmalı yazar. Herkesin düşündüğünden daha farklı bir nokta yakalamalı, hissetmeli, şefkat elini ona gösterip, belki de düşülen çukurdan sadece o çıkarmalı kardeşini.
 
Asla prensiplerinden taviz vermemeli. Dünyanın başına yıkılacağını bilse de vazgeçmemeli davasından. Kalemi onu hep doğrulara götürmeli, sıkı sıkı sarılmalı prensiplerine ve duruşunu bozmamalı. Bir sefer bile prensiplerinden vazgeçse bunun devamının geleceğini bilmeli. Serden vazgeçerim ama asla doğruluk prensibinden vazgeçmem demeli.
 
Ölümü çok zikretmeli yazar, çünkü belki yazdıktan sonra vefat edecektir. Yazıları ile gönüllerde yaşayacağını bilmesi gerekir. Verdiği en küçük yanlış bir fikir bile kendi öldükten sonra nice insanların yollarını yanlış yöne kaydıracağını bilmeli...
 
Uzun zaman sonra bu satırlar kalemimden döküldü. Yazmayı özledim galiba, fakat şunu anladım ki "ben yazmayı seviyorum"...
 
www.hamditemel.com
 
 
Toplam blog
: 233
: 209
Kayıt tarihi
: 12.12.13
 
 

Prof. Dr. Hamdi Temel, 1966 yılında Sorgun'da doğdu, İlk ve orta öğretimini Sorgun'da tamamladı v..