Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Yeni Anayasa çalışmasının ilk toplantısından notlar 3

Yeni Anayasa çalışmasının ilk toplantısından notlar 3
 

Özgürlükçü bir anayasaya doğru: resmi ideoloji kaynaklı gerilim alanları başlığı altında gerçekleştirilen oturumu yöneten Fatmagül Berktay konuşmasında, Türkiye’de yapılan tartışmaların “müzakereden” çok bir “münazarayı” andırdığını, şu ana değin “resmi ideolojiyi eleştirirken kendi içimizdeki bu özelliğimizle de yüzleşmemiz gerekliydi, " derken bence 2 günlük çalışmanın en önemli tespitlerinden birisini yaptı.


Mesut Yeğen ise anayasalardaki vatandaşlık ve Türklük tanımları başlıklı sunumunda vatandaşlık kavramının kuruluştan bugüne geçirdiği evrimi anlattı ve yeni anayasada “Türkçeyi bilmek” dışında başka herhangi bir “dayatma” olmaması gerektiğini belirtti.

Otoriter Laiklikten Özgürlükçü Laikliğe başlıklı sunumunda Bilal Sambur Türkiye laisizminin demokrasiyi cumhuriyetten ayırdığını, laikliğin erdeminin farklılıkları barış, hukuk, özgürlük ve çoğulculuk içinde bir arada yaşamasına imkan vermesi olduğunu ifade etti. Bu anlamıyla laikliğin var olmasının laiklik olduğunu belirtti.

Askeri Vesayet konusunda ise Melek Göregenli Kürtler'le Türkler'in bu coğrafyada cumhuriyetten önce de birlikte yaşadıklarını ifade ederek, “Yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. 'O yüzden birbirimizi öldürmemeliyiz'e iki kanıt gösteriliyor. Bunlardan biri Çanakkale'de birlikte savaştık, ikincisi ise kız alıp verme. Bu inanılır bir şey değil. Biri militarizm, biri cinsiyetçiliktir” tespitini yaparken ezbere konuşanlara uyarılarda bulundu.

Statükonun Korunmasında Yargı konulu konuşmasında Ergin Cinmen ise konuşmasında daha çok siyasi gündemdeki “mektup” şaçmalığına değinerek, siyasilerin birbirleriyle olan diyalogsuzluğunu eleştirdi. Türkiye'nin en önemli sorununun Kürt sorunu olduğunu belirterek, "Artık bu sorun bitmelidir. DTP'ye son derece önemli görevler düşüyor. Muhalefetten CHP'den beklentim kalmadı. Başka hiçbir çaremiz yok. Bu sorunu mutlaka çözmek mecburiyetindeyiz” dedi.

3. oturumun başlığı ise Demokratik Bir Anayasaya İçin Koşulların Oluşturulması ve Güç birliğinin Önemi idi. Oturum yönlendiren Erol Katırcıoğlu özellikle anayasanın “cinsiyetçi” olmaması gerektiğine vurgu yaptı.

Demokratik Bir Anayasanın İnşası İçin başlıklı konuşmasında Hilal Kaplan, şu anda Meclis’in kullandığı dille çıkarılacak yeni anayasanın pek memnun etmeyeceğini yeni bir anayasa oluşturulması sürecinde herkesin “samimiyet testlerinden” geçmesi gereği üzerinde durdu.

Birlikte yeni bir dilin oluşturulmasıyla, bu dilin üzerinden anayasa metninin oluşturulması ve bunun altına imza atılması gerektiğini ifade etti: “Altına imzamızı koyacağımız anayasa, bugüne kadar imzamızı gasp edenlerin yaptığı gibi değil, topluma dikta etmeyen bir anayasa olmak zorunda. Zalimlerimize benzemekten her zaman kaçınmalıyız” dedi.


İnisiyatifi Devletten Topluma Geçirebilmek: Yeni Bir Dil Dayanışma ve Yüzleşme başlığını taşıyan konuşmasında Berat Özipek sürece katılım konusuna dikkat çekti; kalıcı, herkesin kendisinden bir parça bulabileceği anayasa yapmanın yolunun, hiç kimsenin bu sürece katılmasının engellenmemesinden, dışlanmamasından geçtiğini söyledi. Bu konuda sorulacak sorunun ‘birlikte yaşamanın ahlaki temelini nereye koyacağımız’ olduğunu ifade eden Özipek, “Bir arada yaşamanın temelini oluşturmanın temelini oluşturacaksak, bunun en uygun yolu halk temelli bir perspektif oluşturmaktan geçer” diye konuştu.


Cinsiyetçi Olmayan Bir Anayasa başlıklı sunumda Hülya Gülbahar; kadın örgütlerinin yeni bir anayasa yapılması konusunda hemfikir olduğunu belirtti. Anayasadaki kadın-erkek eşitliğinin buharlaştığını söyleyen Gülbahar, “Eşit temsil meselesi kadınların en çok zorlandığı konudur. Erkekler namus meselesini kullanarak kadınları egemenliği altına almaya çalışıyor. Kadınları kendi çıkarlarına göre kullanıyor” dedi. Hülya Gülbahar, “bu toplantıya bile mücadele ederek” gelebildiklerini belirtti, ayrımcılığı eleştirdi.

Devletin kendi işyerlerinde bile kadın erkek eşitliğini gözetecek oranda kadın çalışana yer vermediğine işaret eden Gülbahar, 166 valinin tamamının ve idarecilerin, müdürlerin çoğunun erkek olduğuna dikkat çekti.

Barış Ortamının Tesisi ve Demokratik Anayasa Sürecinin Planlanması konulu sunumda Vahap Coşkun, “Eğer sivil toplum gerçekten bir anayasa yapma sürecine giriyorsa burada en önemli konu halkın bu sürece katılması, ikincisi ise halkın beklentilerinin bu anayasada nasıl yer alacağıdır” şeklinde konuştu.

Demokratik Anayasa Arayışında Harç Olabilmek: STK, Medya, Üniversite ve Sosyal Hareketleri Sürece Katabilmek başlıklı sunumunda Oral Çalışlar; Türkiye’nin iki temel meselesinin olduğunu bunlardan birinin Kürt sorunu diğerinin ise değişik inançta olan insanların laik Türkiye içinde nasıl bir demokrasi içinde var alabilecekleri mevzuları olduğunu belirtti.

“Kürtler mesela daha çok Türkçe bildikleri halde daha çok Kürtçe konuşuyorlar. Bu aslında yeni bir durumu ifade ediyor. Kürtler kendi kimliklerine sahip çıkmak, demokratik bir talebi kendi hayatlarında uygulamak açısından bir ruh hali içindeler. Bu artık geri döndürülemez bir durumda. Kürtler çok kararlı bir şekilde artık bu kimlik talebinin kavgasını daha üst bir düzeyde ifade ediyorlar. Ben çitayı oldukça yükselttiklerini düşünüyorum.” Dedi.

Ordunun bu süreçte en çok değişen güçler olduğunu ifade eden Çalışlar, ‘Son terörist ölene kadar mücadeleye devam’ ifadelerine karşın ‘Bütün Türk ordusunu Kandil’e yığsak bile bitiremeyiz’ ifadesinin bu değişimi gösterdiğini söyledi.

Çalışlar, yargının bu süreçte en kötü olan kurumlardan biri olduğunu dile getirerek, “Her açılım çabasının ardından DTP’ye yönelik tutuklama gösteriyor ki, yargıda büyük bir direnme kararı var” dedi.

“Türkiye’nin demokratik bir anayasaya kavuşmasının Kürtlerle birlikte Türklerin becermesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu konuda ciddi adımlar atılmadan anayasa yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu iş çözülmediği zaman bunun çok daha pahalıya mal olacağı görünüyor. Artık Kürtler hakları olmadan bizimle yaşamak istemiyorlar.

Ayrıca Oral Çalışlar, ‘Öcalan ve PKK muhataptır’ ifadesinin bugünün politik ortamı içinde yararlı olmayacağını savundu. Öcalan’ın ve PKK’nin gerçekten bu sorunun çözümünde önemli faktörlerden biri olduğunu ve çözüme katkısının olacağına inandığını belirten Çalışlar, “Ama bu işin meşru ortamda temsilcisi DTP’dir. Öcalan muhataptır, çıkışının Türk toplumunda ne kadar olumlu sonuçlar doğuracağını ölçmek gerekiyor. PKK’yi dağa çıkaran Öcalan’dır, onu oradan indirecek olan da Öcalandır ve burada aktif bir rol oynayacaktır. Ama muhataplık konusunun şu ortamda katkıda bulunacağına inanmıyorum” diye kaydetti.

Sunumların sonunda söz alan yazar Adalet Ağaoğlu çok sayıda darbeye şahit olduğunu belirterek, 1982 Anayasası'nı kabul etmeyen insanlardan biri olduğu için bu konferansa katıldığını belirtti. 82 Anayasası'na yüzde 95.5'lik bir kesimin “evet” dediğini hatırlatan Ağaoğlu, “Ben evet demedim. Onun sorumluluğuyla buradayız ve sivil ve demokratik bir anayasa istiyorum" dedi.

Neden halan TBMM'ye ordu bütçesinin ayrıntılarıyla incelenmesi için soru önergesi verilmediğini soran Ağaoğlu, “Neden bir kuruşuna kadar sorguya çekilsin diye bir öneri verilmiyor. Bu öneriyi Meclis'e gönderiyorum” dedi.


 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..