Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Yeni dünya düzeni istiyorum

Yeni dünya düzeni istiyorum
 

Yaşamın anlamının sözlükteki karşılığı, yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir. Mutlu olmakla anlatilmak istenen, hayatı anlamli ve dolu dolu yaşamak olarakta dile getirebiliriz. İnsanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmiyeceğinden, insanın değişmeye bakışı, yorumlayışı ve mutlu olmak icin yaşama bakış açısı çok önemlidir.

İnsanın yaşadığı andan mutlu olup haz duyması, geçmişte mutlu olduğu bir yaşantıyı hatırlaması ya da gelecekte mutlu olacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak, her insana göre degişik olup, kimine göre kişisel, kimine göre ruhsal veya dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla olur. Kimi özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara saygılı davranmayı yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun ve iyinin aranması, elde edilmesi de insana mutluluk verir. İçinde bulundugumuz an’ı yaşamak gerek, Dun geri gelmeyecegine göre, yaşadığımız ana sıkı sıkıya sarılmamamız gerek.

Hazların temelinde yaşama sevinci yatar. İnsanlar yaşamdan zevk almak için, insanlara, hayvanlara, çocuklara, bitkilere ve tabiata, sevgi göstermeli, insanlar aralarinda sevgi köprükleri kurmalıdır. Bu köprüler, insanları dünyaya bağlar, büyük yaşama sevinci oluştur. İnsanın yaratılışından itibaren en özlü anlatım olan ses ve müzik, anlamı, yoğunluğu ve etki gücü, çogu zamanlar dini törenlerde, kötü ruh ve cinlerden korunmada bazen bir ara unsur bazen sığınak olmuştur. Kendne güvenen insan, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi ve olumlu çözümler bulur, sağlıklı ilişkiler kurabilir. Toplum güven üstüne kurulmuştur. Kendine güven duymanın neticesinde muvaffakiyetler olunca kişi toplumda saygınlık görür. Böylece bedensel ve ruhsal doyuma ulaşır.

Bu zamanda ölümsüz aşk hikayeleri yok artik. Aşka bedensel bütünleşmesi olarak bakan görüş, çağımızda git gide egemen olmaktadır. İnsan ne kadar özgürleşmişse o kadar sınırsız, çıkarsız bir sevgiyle sevebilir; böylesi bir aşk ise insanı yüceltir, yaşamı güzelleştirir.

Hz. Muhammed (s.a.v.) 1400 sene once peygaberliginden itibaren insanların eşit, kardeş ve özgür olduklarını kabul ettirmiş ve bunları insanlarin doğal yaşam tarzı olarak niteledirmiştir. Zamanımızda özgürlük anlamlı ve dolu dolu yaşamın temel şartıdır.

Ebeveynlerin genel tutumu, onların birbirlerinden ayrı ayrı tutumları; Çocukların ve genclerin kız ya da erkek oluşu; eğitim biçimi, gelenek-görenek, töre, dil, din, kamu düzen, egemen ideoloji gibi temel toplumsal kavramları görerek önce çocuğun, gencin, daha sonra erişkin insanın davranışlarını, tutumların, eylemlerini etkiler. Çocuklara ve gençlere, aşırı alabildiğine özgür ve özerk davranma imkanı tanınmakta insanın toplumsallaşmasını başkalarıyla bağlantı kurmasını engelleyebilir. Evlilikte kişisel özgürlüklerin beraberlik adına gönüllü olarak kısıtlandığı, ama mutluluğun temel taşlarından biri olan toplumsal kurum, aile ve evlilik yaşamıdır. Ailesiyle birlikte, eşiyle evinde mutlu olan insan yaşamın en önemli ve temel haz, mutluluk kaynağını ele geçirmiş demektir. Evlenmeden önce “Ben” ve “Sen” yerine, evlilikten itibaren “Biz” yaşantısı ortaya çıkar. Biz kavramı gücünü eşlerin kişiliğinden alan grup anlayışıdır.

İnsanların birkısmının Yaradanının emirlerine, düzenine ve dengesine karşı çıkarak mutluluk arayışı!!! Adem (a.s.) ile Havva anamızın cennetten dünyaya intikalleriyle başlamıştır. Insanların büyük bir kesimi günlük yaşantıda önemli rolü ve yeri olan dini inanca, insanların arasında gizli bir güç olan büyüden sakınıp korunmak için ‘tabu’lar geliştirmişlerdir.

İnsanların dini inaçlardan yanlış anladiklari, dinin genel özelliği insanları tanrının Cennet’le sevindirme Cehennem’le korkutma anlayışı olmuştur. İnsanın Yaradanını, gerçeği kendi yalınızlığınakı iç dünyasında arayışından, bireysel yalnızlığın gücünden yola çıkarak bulan ruh-i doyum, tasavvuf, sonunda evrenselliğe ulaşmakta, hazzı mutluluğu burada bulmaktadır. Bu nedenle kendini iyi hisseymeyen bireylere tavsiyem “Tanrınız yoksa, kendinize bir Tanrı bulun”

Yaşamın amaçını ve anlamını arayış ve mutluluğa erişmenin tek yolu erdemdir. Insalar sürekli olarak en iyiye ulaşmaya ve ulaştığı yerde tutunmaya çalışır. Bilginin’de amacı bunu sağlamaktır. Bunu sağlamayan bilginin değeri yoktur. Yunusun “Ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmez isen, bu nice yaşamaktır” dedigi gibi. Mutluluğa erişmenin tek yolu insanın kisiligini tanımasıdır. Her insan kendi kisiligini olusturur. Her insanin kendine uyan amaçları vardır. Bu amaçlarına ulaşırsa mutlu olur, iyi yaşar ve yaşamaktan lezzet alır. Yaşamaktan lezzet almak için insan, önce normal ve sağlıklı olmalıdır. Yaşamdan zevk almak insanın mizacına da bağlıdır. Neşe, sevinç, mutlulugun ve umudun hakim olduğu insanlar, yaşamdan daha çok haz duyarlar. Fakat kendini sürekli nesli gören, asiri mutlu olan, aşırı neşe, sevinç duyan, çok konuşan kendini akıllı, zeki, güçlü, güzel, büyük ve üstün gören insanda “Mani” denen ruhsal bozukluk vardir. Bunun yanında, mutsuzluk, ilgisizlik, karamsarlık, kötümserlik, isteksizlik halinede “Depresyon” deriz..

Kisisel, Ruhsal, Cinsel gelişmeyi engelleyen, takıntılı ve saplantı bir kişilik yapısının oluşmasında temel etken aile içindeki olumsuz iletişim biçimidir. Aile içindeki ilgisizlik, iletişimsizlik, parçalanmış aile, annenin veya babanın olmaması ya da annenin veya babanın kişiliğinin belirsiz olması, olumsuz etkenlerin başında yer alır.

Devamlı, mütamadiyen annesi ve babası tarafından cezalandırılan, bu nedenle özür dilemek zorunda kalan çocukta güven duygusu gelişmez. Anne ve babaya karşı aşırı kızgınlık doğar. Bu duygular suçluluk duygularını geliştirir. Annesi, babası ve çevresinden sürekli övgü alan, şımartılan çocukta ise aşırı güven oluşur. Bu durum, kendini begenmişlik doyuma dayalı benlik yapısına yol açar. Bu tip benlik yapısının beklentileri aşırı olduğundan, bu tiplerde hayel kırıklıkları da sık görülür. Her hayel kırıklığı insanın güven duygusunda azalma meydana getirir.

İnsan doğumdan ölüme kadar hep bir mücadele içindedir yaşar ve sürekli yariş içindedir. Bir bebek ilgi ve sevgi çekmek için kardeşleriyle yarışır. Okula giden bir çocuk okulda hocasının gözüne girmek için yarışır, öğrenim hayatı boyunca sınavlarda arkadaşlarıyla yarışır, Ergen bir çocuk bir kızı elde etmek için arkadaşlarıyla yarışır, çalışan daha çok kazankak için iş arkadaşlarıyla yarışır. Şans oyunları ve paraya düşkünlük “Ya kazanırsam” düşüncesinin verdiği umutlarla günlük yaşadığımız kederleri, kaygıları unutma ve hayal dünyasında gezintiye çıkarmak için bir kaçış yoludur. Para, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanında insanların eksik yönlerini kapatma bahanesidir. Küçüklüğünde ezilmiş bir insan erişkinliğinde bunu para kazanma da hırs göstererek kapatmaya çalışır, her zaman her yerde daha fazla, fazla, fazla.. Kazanma hirsi gösterir.

Yeni bir dünya istiyorum, aile ve toplumdaki olumsuz gelişmelerden arinmış, günümüz gençlerinde ve bunların meydana getirdığı sorunların giderek artıp yayıldığı, bu ortamda ancak aile ve toplumun bunlara çözüm getirecek yolların, yöntemlerin bulunacağı bir aile ve toplum yapisi görmek istiyorum.

Insanların ilgi, sevgi, güven özgürlük, emniyet, saygınlık, ögrenme, üretme, kendini gerçekleştirme arayışları, etkilerin tepkilerin oluşturduğu birleşme bütünleşme içinde, bireysel ve toplumsal sınırları belirgin yeni amaçlar, beklentiler, değerler, duygular, düşünceler ilkeler, kurallar oluşturdugu yeni dünya düzeni istiyorum.

Saygilarimla,
Mustafa Ucman

 
Toplam blog
: 92
: 2862
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

Hatay-Antakya’da 1963 yılında doğdu. İzmir İmam Hatip Lisesinden sonra 1981 yılında aile birleşim..