Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Yeni düzende hangi kurumlar neden kaldırılacak? Siyasi partiler

Yeni düzende hangi kurumlar neden kaldırılacak? Siyasi partiler
 

“Siyasi partiler olmamalı” şeklinde konuşan birini deli diye tımarhaneye tıkarlar. Yıllardır sakız çiğniyoruz. Bunun yerine tadı, kokusu, rengi sakız gibi hoş olmayan değişik bir şey verdiler. Yüzümüzü ekşitir hatta tükürürüz. İşte siyasi partiler ağzımızda çiğnediğimiz sakız gibidirler. Onlara alışmışızdır. Coşkun halk kitlelerinin doldurduğu meydanlarda yaşadığımız heyecanla ilgili anılarımız vardır. Oysa bir şeyi alıp kabul etmemiz için onun güzel olması ve bizi mutlu etmesi yetmez. Bize fayda da sağlamalıdır. Hatta önce ve her zaman bunu yapmalıdır.

Temelleri bin yıllar öncesine dayanan klasik demokrasi ve bunun ürünü olan siyasal hayat totaliter yönetimlerin pençelerinde inleyen insanlar için kurtuluş umuduydu. Yoksa bu klasik demokrasi ve ona bağlı siyasal partiler aslında ideal yönetim araçları değillerdi.

Siyasi partiler dünyada ilk ne zaman ortaya çıktı? Neredeyse 150 yıllık bir geçmişe dayanıyor. O çağlarda bilim ve teknoloji ne kadar gelişmişti? Halen sömürgeler, krallıklar, imparatorluklar vardı. Bu dünya konjonktüründe icat edilen ve adına siyasi parti denilen “ucube” devletlere güven, istikrar ve halklara mutluluk verebilir miydi? Siyasi partiler kavramını ortaya atan kişi Oksford mezunu muydu?

Bugüne kadar demokrasiye karşıyım diyen birini gördünüz mü? Hayır. Demokrasiye karşı olunur mu? Ama bugünkü demokrasiye karşı olacaksın. Klasik demokrasiye karşı olacaksın. Eski, yobaz, çağdışı demokrasiye karşı olacaksın.

Demokrasi diye ortaya koymuşlar. Değil. İran molla rejimiyle bugünkü Türkiye düzeni arasında fark görüyorsanız ben yazı falan yazmıyorum. Elbette demokrasiye karşı olunmaz. Ama bugünkü ülkemizin yönetimi demokrasi değildir.

Mecliste çıkan kanunlar başbakan Tayyip Erdoğan’ın kararıyla çıkıyor. Onun olacak dediği bir şeye hiçbir milletvekili hayır diyemez. Ya siz kör müsünüz? Sağır mısınız? Sultan Abdülhamit de aynıydı. Bunun neresi demokrasi? Kanun sana uygulanıyor. Ben bu kanunu beğenmiyorum deme hakkın var mı? Sizleri temsilen oraya giden milletvekilleri düşüncelerinde ve kararlarında hür değiller ki. Hepsi de parti başkanlarının emir eri. Böyle demokrasi mi olurmuş. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyorsun kanunları halka ve onların temsilcilerine sormadan kendin çıkarıyorsun. Milletvekilleri mecliste ne yapıyor? Ne için ordalar? Her vekil reyinde ve kararında hür olmalıdır. Ama parti kurmayları hangi kanuna nasıl oy kullanılacağını kendileri belirliyor.

Halk sizin evet deyip çıkardığınız kanunlara niye itiraz ediyor? Çünkü kanunları çıkarırken halkın ve onları mecliste temsil eden vekillerin irade ve kararlarını dikkate almıyorsunuz.

“Gizli oylama yapıyoruz. İsteyen özgür bir şekilde iradesini ortaya koyabilir”

Külahıma anlat! Körüz biz burada! Parti kararına ve eğilimine aykırı oy kullanan vekile ne yaptığınızı bütün ülke görüyor.

İşimiz gücümüz parti saçmalıkları. Ne ekonomiyle uğraşıyoruz ne de yatırımla. Adam ülke sorunlarına ayırdığı zamandan daha fazlasını parti içi sorunlara ayırıyor. Mecliste ekonomi odası yok. Ama partilerin grup odası var.

Türkiye 80 yıldır yüzlerce çözüm bekleyen sorunu varken partilerin abuk sabuk kavgalarıyla uğraşıyor. Baykal Tayyip’e karşı yaptığı konuşmalar için harcadığı nefesi ve mesaiyi ülke meseleleri için harcasaydı CHP bugün AKP’nin alternatifi güçlü bir iktidar partisiydi. Ama bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Parti başkanları sadece konuşur ve kavga ederler. 2011 seçimleri geldi AKP yine rakipsiz. Allah Allah! Türkiye’nin en kötü partisi rakipsiz!

Siyasi partiler modern çağda gerçek demokrasinin(halk demokrasisi) yönetim aracı olamazlar. Çünkü halk demokrasisi kavgayı reddeder. Şimdi ülkeye hizmet için hükümet kuruluyor; partilerin birbirleriyle kavgaları başlıyor. Başbakanın Baykal ve Bahçeli ile arasındaki konuşmaların %80’i kavga ve suçlama üzerine. Karşılıklı ataşma şeklinde geçen bu konuşmalarda (aslında pek de konuşmaya benzemiyor ya) bir ülke meselesi mi tartışılıyor? Bir haklı eleştiri mi var? Fikir verip yol mu gösteriliyor? Yapılan işlerle ilgili açıklayıcı bilgi mi veriliyor? Hükümete destek ve yardımcı mı olunuyor? Hiç biri olmuyorsa konuşmayın o zaman. Ama konuşuyorlar.

21.yüzyılda artık ülkelerin yönetiminde partiler önem ve işlevini yitirmiş, çağdışı kalmış yapılardır. Modern çağın insanı böyle ilkel sistemlerle uğraşıp zaman kaybetmek istemez.

Güya bugünkü demokrasi halkın kendi kendini yönettiği sistemmiş. Sen bırak halkı onların vekillerine bile fikrini sormuyorsun. 550 milletvekili mecliste parti kurmaylarının direktifleri doğrultusunda karagöz kuklası gibi parmak indirip kaldırıyor.

İktidarda bir parti. Karşısında muhalefet partisi ve yanında diğerleri. İktidar partisi doğal olarak programını uygulamak istiyor.

*****Ya gerçekten halkın istek ve beklentilerine uygun olmayan proje ve icraatlar ortaya konuyor.

*****Ya iyi şeyler yapılmaya çalışılıyor fakat muhalefet”senin yaptığın kötüdür, benim yaptığım iyidir” mantığıyla yapılanlara destek yerine köstek oluyor.

*****Ya da daha hiçbir şey yapılmadan fikir ve proje safhasında partiler kavga ediyor.

Camide kavga eden insan gördünüz mü? Yeri geldiğinde meclise kutsal mekân diyorsunuz ve camiyle eş tutuyorsunuz. Biz camide kavga görmedik ama mecliste onlarca defa gördük.

Türkiye’de partiler konusunda halkta bir nefret vardır. Kime partiden bahsetseniz yüzünü buruşturup ”kapat şu konuyu” der. Seçim atmosferi, ülkenin seçime gittiği seçim havası halkın partiler konusundaki bu hoşnutsuzluğunu bir anda siler. Umutlar tazelenip meydanlar doldurulur. Partilerin büyük paralar harcayarak şarkılı bayraklı meydanlarda yine insanlar tarafından oluşturulan o muhteşem hava insanları “kör umut bataklığına atar. Seçmen nefret ettiği partiyle belki kaçıncı defa yeniden nikâh tazeler.

Türkiye’de takım tutulur gibi parti tutulur. Ak Parti Müslümanlığı bayrak yapmıştır. Çok güçlü bir misyondur bu. Dünyada bir milyar taraftarı vardır. Allahını seven herkes gözünü kapayıp oyunu verir. Ak Parti’nin Müslüman bir parti olması yeterlidir. Başka hiçbir şeye bakmaz. Atatürk’ü sevenler ve kendilerini ilerici, demokrat olarak görenler CHP bayrağı altında toplanırlar. Baykal’dan nefret eden adam bile buradadır. Bu partinin taraftarları burada bulunma gerekçeleri için “dünya görüşümüze uygun parti” derler. İktidara hazır mı? Ülke için düşünceleri nedir? İktidara gelince başarılı olur mu olmaz mı? Bunların hiç birisi dikkate alınmaz. Kendilerini esas Türk sayıp Türklüğü kendilerine bayrak yapanların toplanma yeri MHP’dir. Bunlar için “Türk’üm ve Türkiye’yi seviyorum” dediğin anda başka hiçbir şey gerekmez. Ekonomi falan hiç önemli değildir. Seçim konuşmalarının tamamı Türklük ve vatanseverlik üzerine atılan sloganlardan oluşur.

Bu partiler birbirlerine karşı düşman kampları gibidir. Birbirlerinin başarısını hiç istemezler, çekemezler. Birisi iktidardayken diğer ikisi o partinin başarısız olması için çalışır. Başarısız olmasını ve ülkenin batmasını kendisinin başa geçip ülkeyi kurtarmasını ister. İktidardaki partinin başarılı olup ülkeyi ileri götürmesini kesinlikle istemez. Ülkenin kalkınması umurunda bile değildir. Başarılı olan mutlaka kendisi olmalıdır.

Yeniçağda Türkiye’nin yönetim şekli Halk Demokrasisi’ni yazılarımızdan takip edenler çok basit bir yönetim şekli olduğunu, bu yapı içinde siyasi partilere gerek olmadığını anlamışlardır.

Temsil nedir? Birinin senin adına karar vermesi. Neden böyle? Sen vücudunun üzerinde çiçek saksısı mı taşıyorsun? Sen kendin ver kararını. Böyle yaşayacağım de. Ortak kararlar birleşsin bir çoğunluk olsun. İlla parti olacak diye Kuran’da ayet mi var? Yüz yıldır bu ülkede partiler var. Yine de çöpten ekmek topluyorsun.

Particilik nedir? Köşeyi dönme yolu. Para, mevki, itibar, şan, şöhret… Tabiî ki güzel olur particilik. Halkın parasıyla saltanat sür. Oh ne güzel. 80 yılda 60 TC hükümetine 100 milyar dolar para harcanmıştır. Bu 100 milyar dolar şimdi elimizde olsa Türkiye kurtulur valla. Peki, ne yapmış bu 60 TC hükümeti? Ne yaptığı ortada. Ülkeyi uçurumun kenarına getirmiş.

Ağaç Hareketi’nde sadece senin benim gibi maaş alan elemanlardan oluşan düzenleyici birimler var. Hiç kimse koltuğunda oturmuyor. Emir veren emir alan yok. Kimse kimsenin üzerinde ya da altında değil. Ülkeyi kişiler değil kanunlar yönetiyor. Yeni düzende kanun bizzat hayatın içinde, işyerinde, çalışanın elinin altında. Şimdi ise kanun Ankara’da çalışan Doğu Beyazıt’ta.

Yeniçağda da seçim var. Başlangıçta bir defalığına 100 gün süreli. Ana Yönetim Birimi AYB’yi oluşturmak için yapılıyor. Bir de eksilen üyelerin tamamlandığı sürekli her yıl yapılan ara seçim var. Ne kampanya, ne miting, ne para harcama, sokakları bayrakla ve afişle doldurma ve ne de herkesi işinden gücünden eden, ekonomiyi durduran gereksiz seçim süreci. Hiçbiri yok.

AYB üyeleri başarılı oldukları sürece (Başarılı olmak öyle kolay değil. Her üye 99 AYB üyesinin ve halkın toplam %76 ve üzeri kabul oyunu almak zorunda. Her üyenin çalışmaları yıl boyunca AYB üyeleri, uzman belgeli meslek mensupları, halk ve medya tarafından izleniyor) 50 yaşına kadar görevde kalabilirler.

Muhalefet nedir? Bağıran, çağıran adamlar. Hükümetin yaptıklarını kontrol edeceklermiş. Hükümet üzerinde baskı oluşturacaklarmış.

Ülkeye yapılması gerekenler düşünebilen herkes tarafından kanun birimine verilir. Bu kimse AYB üyesi olur. Bilim adamı olur. Özellikle her iş, meslek ve sanatın meslek belgeli uzmanı olur. Devlet ve şahıs yatırımları kesinlikle kanunlaşmadan yapılamaz. Kişiler kendiliklerinden bir şey yapmaya karar veremezler. Çünkü yatırımlar belli bir büyüklüğün altında olamazlar. Kişiler sermayelerini bir araya getirerek ortaklıklar oluştururlar. Halk da sadece para vererek bu yatırımlara ortak olabilir. Halkın yastık altında sakladığı altın ve mücevheri bu şekilde değerlendirilir. Herkese yılsonu katılımı oranında kar payı verilir. Yapılması gereken işler ile ilgili kanun önerileri en başta o işin belgeli uzmanları tarafından incelenir. Proje yeniçağ ekonomi ilke ve standartlarına uymak zorundadır. Ancak AYB ve halkın oyu da gereklidir.

Şimdi hükümet her mali yıl için ders programı gibi bir program yapıyor. Bunların bütçeye parasını koyuyor. Ve yıl içinde bu planda yazılanları gerçekleştirmeye çalışıyor.

Sen halkın ne istediğini bilemezsin ki. Parti yandaşları, siyasi tercihler, üç beş bürokrat ve ekonomistin hazırladığı uzman görüşünden, incelemesinden yoksun yatırım planları ve bunlara ayrılan kaynaklar olması gerekeni ve gerçek rakamları yansıtmaz.

Oysa yeni sistemde bu ülkenin her yerinde canlı canlı yaşayan, gören ve bilen konusunda yetişmiş bilim adamı ve uzmanlar kişi yatırımlarını ve devlet yatırımlarını projelendirirler. Tasarımcılık bir sektördür. İşi ehline verirsiniz. Bunlar yaptıkları projeler için devletten ve ilgili şahıslardan yaptıkları çalışmanın bedelini alırlar. Bu bedel yatırım tutarına uygulanacak makul bir standart oranla tespit edilir.

Siyasi partilerin ve tüm idari birimlerin kaldırılması halinde bunlara ödenen yılda yaklaşık 20 milyar dolar devletin kasasında kalacaktır.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..