Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Yerli otomobil ve ÖTV

Yerli otomobil ve ÖTV
 

Geçen ay içerisinde başbakan tarafından Türk işadamlarına yerli otomobil üretimi ve yerli marka yaratma konusunda bir çağrı yapıldı. Aslında bu dilek bir çağrıdan ziyade emre benziyordu. Kısacası bu emri yerine getirecek bir babayiğit aranıyordu.

Bir babayiğit bulunamadı, ama bazı alternatif fikirler ortada dolaştı durdu. Birileri apar topar fiyat maliyet analizi yaparak; "yerli otomobili vergiler hariç 20-25 bin TL.ye imal edebiliriz" dedi !. Bu hesabı nasıl ve neye dayanarak yaptılar, anlam vermek ve akıl sır erdirmek mümkün değil...

Türkiye'de otomotiv endüstrisinin ilk geçmişi "Devrim Arabaları" na dayanır.

16 Haziran 1961. Devlet Başkanı Cemal Gürsel tümüyle yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder ve görevin TCDD işletmesine verildiği bildirilir. O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri "Türk insanının makûs talihine karşı bir meydan okuma" olarak algılarlar. En küçük bir tereddüt ya da endişe sergilenmeksizin derhal işe başlanır. Çalışma mekanı olarak Devlet Demiryolları'nın Eskişehir'deki Cer Atölyesi seçilir.

Zaman müthiş dardır. Ekibin Cumhuriyet Bayramı' na kadar yalnızca 130 günü vardır. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olacak eserin adı da konmuştur: “Devrim”.

“Devrim Arabaları” azmin ve birbirine inanan insanların neleri başarabileceğini gösteren, bu topraklarda yaşanmış bir başarı öyküsüdür… Hikaye, bu aracı üretme görevini üstlenmiş 23 mühendisin kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak girdikleri bu üretim macerasında zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle mücadelelerini anlatır. Aslında anlatılan bir inanç ve azim öyküsüdür. Filmde bir mühendislik başarısının, siyasi olaylarla baştan sona nasıl yok edilmeye çalışıldığı gözle önüne seriliyor. Türkiye'nin dışarıya bağımlılığını azaltacak bir proje olarak görünen bu olaya karşı ABD'den gelen yardım komiserlerinden, projeyi halkın gözünde küçük düşürmeye çalışan 'medya'ya kadar birçok olgu başarıyla incelenmiş.

“Devrim Arabaları” Türk mühendisinin ve işçisinin, 20 sene öncesine kadar toplu iğne dahi üretemeyen bir ülkede kalkıştıkları bu meydan okumayı, bugün her şeye kolayca sahip olan nesillere, idealist zihniyeti ve zaferi de aktararak yaşattıkları bir birlik ve başarı öyküsüdür.(www.wikipedia.org)

Devrim Arabalarından sonraki deneme meşhur "Anadol" dur.

Anadol, Türkiye'de seri olarak üretilen ilk otomobil markalarındandır. 19 Aralık 1966'da piyasaya çıkmış ve kendisini ilk Türk otomobili olarak ilân etmiştir. Ancak ilk Türk otomobili olma durumu biraz açıklamaya muhtaçtır. Zira Anadol'dan evvel "Nobel" diye bir küçük otomobil daha piyasaya çıktı ve bir süre sonra bunun imalâtı durdu. (bkz "Türkiye'de Otomotiv Sanayiinin Tarihçesi" Cemal Üner Mühendis ve Makina dergisinin Şubat 1971 tarihli 166. sayısı )

Aradan tam 50 yıl geçti. Yerli otomobili ve yerli markayı üretecek  bir "babayiğit" hala ortada yok...Zaten olsaydı en iyi niyet ve ihtimalle 80'li , 90'li yıllarda olurdu. 70'li yıllardan 2000'li yıllara kadar Türk halkını  otomobil diye kuş sürüsünün peşine takıp bu işten köşeyi dönenler, bugün ortaya çıkıp özgün tasarım ve üretim yapamazlar.  Neden?

Nedeni gayet açık. Birincisi; artık tren kaçmıştır.  İkincisi; bunu göze alabilecek babayiğit yoktur.

Tren kaçmıştır, çünkü otomotiv endüstrisinde temeli 100 yılı aşan köklü şirketler ve markalar mevcuttur. Teknoloji almış başını gitmiştir. Şirketler; yıllardan beri süre gelen Araştırma Geliştirme(ARGE) yatırımları ve çalışmaları neticesinde, tüketiciye sadece fiyatta değil, sundukları teknolojide de yüzlerce alternatif sunarak pazarda yerlerini korumaya ya da pazarda yer kapmaya çalışmaktadırlar.

Türkiye ARGE harcamaları ve çalışmalarında dünya ülkelerinin gerisinde, gelişmiş ülkelerin ise yanına bile yaklaşamamaktadır.(Yerli üretimler ve ARGE konusunda benzer örnekler için Ağustos ayında piyasaya çıkan "Hangi Ortaklık, IQ Kültür Sanat ve Yayıncılık" adlı kitabımdan istifade edilebilir)

Bugün için, bildiğimiz ithal marka ve modellerden alt sınıf otomobillerden bazıları zaten vergiler dahil 20-25 bin TL'ye anahtar teslim.satılıyor. Bu araçların arkasında marka var, ARGE'si yapılmış, belli bir teknolojiye sahip, testlerden ve denemelerden geçmiş, pazar payına sahip, belli oranlarda fiyat ve kalite rekabetine girebiliyor vb.

Siz şimdi kalkıp ta ortada olmayan bir otomobile benzer fiyatlar biçip, üstelik vergiler hariç, üstelik donanım bilgisi vermeden ortaya çıkarsanız, kendinize herkesi güldürürsünüz.

Böyle bir düşünce masa başında oluşturulabilecek bir düşünce değildir. Hele hele "yllık 200 bin adet iç piyasaya dönük üretim hedefliyoruz" demek hiç mantıklı değildir. Bugünün şartlarında kim ki bir mamul üretmeyi düşünüyorsa, o ürünü üretmeden önce dünyadaki 7 milyar insana satmayı düşünerek yola çıkmalıdır. Aksi takdirde o müteşebbis yok olup gitmeye mahkumdur. Bunu başarabilmek ise stratejik planlamayı, hatırı sayılır bir sermayeyi gözden çıkarmayı, önemli bir ARGE çalışmasını ve uzun vadeyi gerektirir. ARGE'olmadan özgün teknoloji üretemezsiniz ve kendi markanızı yaratmanız çok zor. Tüketiciye yeni ve avantajlı bir ürün sunamayacaksanız, bilinenlerden yola çıkarak bir yere varamazsınız. Yeni teknolojileri bulmak ve hayata geçirmek zorundasınız. Herkesin bugün yaptığının tekrarını yapmak, benzer ürünlerle pazara girmek hayal kırıklığıyla sonuçlanır.

Türkiye'nin petrole alternatif yeraltı kaynakları var. Bor madenlerinin % 70 kadarına sahibiz. Bor madeninin petrol  alternatifi olarak kullanılması yıllardan beri gündemde ancak konunun üzerine derinlemesine giden pek yok.. ABD'nin bu teknolojiye sahip olduğu, ancak henüz pratiğe geçirmediği konuşuluyor. (Belki de Türkiye'de ki bor madenlerini ele geçirdikten sonra böyle bir çalışma hedefliyordur...?) 

Eğer biz bugün böyle bir teknolojiyle otomotiv pazarına girebilirsek ve tüketiciye yakıt, donanım, fiyat konularında bazı avantajlar sunabilirsek, işte o zaman yılda 200 bin değil, 2 milyon araç bile satmak hayal olmaz. Herşey fark yaratmaya ve yeniliklere bağlı...

Son Özel Tüketim Vergileri(ÖTV) malum: Yeni oranlara  göre, motor hacmi 1600 cm3'ü geçmeyenlerin vergisi artırılmazken, motor silindir hacmi 1600-2000 cm3 arasında olan araçlarda vergi oranı yüzde 60'tan yüzde 80'e, motor silindir hacmi 2000 cm3'ün üzerinde olan araçlarda, yüzde 84'ten yüzde 130'a yükseltildi. KDV oranlarının da yüzde 18 olduğu bir ülkede, vergiler hariç olmak üzere bir otomobili nasıl 20-25 bin TL'ye üretir ve satarsınız? 

Satamazsınız...

Vatandaş almaz...

Ancak ülke ekonomisine  şöyle bir fayda sağlanabilir.

Bugün birçok kamu kurum ve kuruluşları ve belediyeler , hizmet maksadıyla, donanımının lüks olup olmadığına ve motor hacmine bakmaksızın, değeri milyonlarca lirayı bulan otomobilleri ya satın almak, ya da kiralamak suretiyle temin etmektedirler. Araç ya da filo kiralama şeklinde gerçekleşen bu işlem neticesinde firmalara devletin ve belediyelerin kasasından milyonlarca lira akıtılmaktadır. Yerli üretim gerçekleştiğinde (!), öncelik hizmet maksatlı bu araçların teminine verilirse, yerli üretimin önü açılmış olur. Tabi ki bürokratlarımız yerli malı kullanmayı tercih ederlerse...

İşte bu yüzden tren kaçmıştır ve bir babayiğit bulunamaz...

Sağlık ve mutlulukla kalın...

 
Toplam blog
: 136
: 2817
Kayıt tarihi
: 20.03.11
 
 

Duyarlı olduğum konularda; düşündüklerimi, bildiklerimi ve birikimlerimi paylaşmak üzere burada b..