Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Yiğit Bulut şimdi Başdanışman!

Yiğit Bulut şimdi Başdanışman!
 

Başbakanlık Başdanışmanı Yiğit Bulut (Keşan 1972)


Delişmen gazeteci ve yorumcu Yiğit Bulut dün Başbakanlık Başdanışmanlığına atanmış. Belki yıllardan beri beklenilen bu gelişme yenice gerçekleşmiş bulunuyor. Devlet katına yükselen bazı gazeteciler ile kamuoyu yoklaması uzmanları gibi Yiğit Bulut da bir gazeteci ve yorumcu olarak yola çıkmıştı yıllar önce.

1972’de doğan Yiğit Bulut Bankacılık ve Finans uzmanı. Basın yayın alanında kendince çıkışlar yapmış bir gazeteci, yorumcu ve yönetici. Anlaşılan o ki Başbakan Erdoğan birlikte yola çıktığı bazı arkadaşlarını bir yana bırakarak daha genç, daha bilgili, daha konuşkan, daha barışçı, daha sevimli ve daha gözü pek bir kadro ile çalışmak istiyor.

Kim bilir Başbakan Erdoğan ile kafa kafaya vererek ne gibi yasa tasarıları geliştirecekler.Onun gölgesinde bulunmak bakımında kimleri koruyup kollayacak, kimleri saf dışı edecekler. Genç bir gazetecinin bu ataması ile Başbakanlıkta önemli gelişmeler başlamış olmalı. Son gelişmelerin açtığı gedikler bağlamında Yiğit Bulut yeni bir başlangıç olmasın? Çünkü Türkiye ekonomik olduğu kadar bölünme kaygısına da girmiş bir durumda. Yiğit Bulut bu konularda da kalem oynatmış bir yazar olduğu kadar gelişmeleri de çok yakından izleyen bir gazeteci.

Tez canlı ve açık sözlü Bulut Yiğit’in Başbakanlık Başdanışmanlığına atanması ile ilgili olarak yakında gerçekleşebilecek yeni atamaları da düşünerek 'kervan yolda düzülüyor' diyemez miyiz? Bu atamadan dolayı Başbakan Erdoğan'a gönül koyarak alınmış olanlar ile karşı cephe oluşturmak için küme çalışmasına başlayanlar bakalım nasıl bir dalgalanma gösterecekler. Yine de tedbiri elden bırakmamak için, atalarımızın dediği gibi, ‘bir çiçekle bahar olmaz’ diyerek konuyu açalım dilerseniz.

Yiğit Bulut da Akil Adamlar arasında bulunabilirdi

Yaklaşık dört ay önce Milli Görüşçü Abdurrahman Dilipak'ın Akil Adamlar Hey'etine katıldığını duyunca az sevinmiş olsam da onun yeri geldiğinde patlayıvereceğini düşündüğümden üç gün uykularım kaçmıştı. Ayrıca onun 1980’lerdeki Özalcı özelleştirmeleri de kapsayan 'Yağmalanan Türkiye' adlı dev bir araştırmayı da yazmış olan çocukluk ve gençlik arkadaşım AK Özelleştirme içerikli yine 'âteşin' bir araştırma döşenecektir diye beklerken bir de duydum ki Akil Adamlar Hey'etine atanmıştı. Ancak yine de 'Ah Erdoğan' adlı makalesi unutulacak gibi değildir.

Kısaca sanırım yazarlarımızdan İHL kökenli olarak bir tek Ahmet Hakan ile liseden arkadaşım, hikâyeci ve düşünür İHL kökenli İsmail Kıllıoğlu AK Parti kervanına katılamayacaklar. Çünkü onların duruşlarındaki tutarlılık siyaset adlı bir ortama girmelerine de izin vermez. Oysa onlar ya da onlar gibi gerektiğinde çok yerinde tespitlerde bulunabilecek yazarlarımız ile düşünürlerimiz de ne yazık ki AKP'nin başlattığı 'terör örgütünün silahlı ya da silahsız yurt dışına çekilip gitmesi' ile doğan Barış Süreci ile onu bütünleyebilecek müzakereler sırasında doğrudan bir etki sağlayamayacaklar.

Görülen o ki AKP az çok söylemleri farklılık gösterse de genel merkezde saptanmış olan gürüşlerin dışına çıkılmaması gerektiğinin dayatılmasından dolayı umulmadık yaralar almaktadır. İleride bir gün irdelemeye çalışacağım gibi Akil Adamlar içerisinde Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Prof. Dr. Ali Tayyar Önder, Prof. Dr. Metin Heper, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Yılmaz Esmer, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Prof. Dr. Muhtar Kutlu, Prof. Dr. Ahmet Buran ile Dr. İsmail Beşikçi neden yoktu, diye de soracağım.

Bence İmam Hatip Lisesi (İHL) kökenli olmasa bile yorumlarından dolayı Yiğit Bulut da Akil Adamlar arasında bulunabilirdi. O da atanmış pek çok Akil Adam gibi, ‘inandığım yolda, bütün dünya üstüme gelse, yine doğru bildiğimi savunurum’ diyenlerden. Türkiye’nin bölünmesine karşı olmasının yanında olmakla birlikte Barış Süreci adı verilen sarmal gidişe can-ı gönülden bağlı.   

Ancak Yiğit Bulut’un bilmediği bir şey var ki bu toplumda Başbakan Erdoğan’ın da ‘uluslararası’ nitelikte olduğunu söylediği Terör Örgütü ile onun siyasi uzantıları bu toplumu korkunç bir ayrımcılığa doğru sürüklemektedir. Onların yoğun propagandasına ve nice kışkırtmasına rağmen bu ülkede hiçbir zaman bir Türk – Kürt çatışması yaşanmamıştır. Ne yazık ki onların propagandalarına gerekli cevaplar verilmediği ve başından beri nice siyasi ve askeri hatalar da yapıldığı için arkadan adam vurmaya ayarlı Terör Örgütü ile toplumun korkuya salınması sorunu gittikçe büyümektedir. Bu yüzden ortaya çıkan güdümlü gövde gösterileri ile AKP iktidarına gözdağı verildiği gibi ayrılıkçılık söylemleri de güç kazanmaya başlamıştır.

Güneydoğu Anadolu'daki sorun terör mü çağdaşlaşamamak mı?

Bu bağlamda ülkemizin en önemli sorunları olarak 2009'da olduğu gibi bugün de sırası ile işsizlik % 25.9, ekonomik sorunlar % 18.4, terör % 10.8, Kürt sorunu % 9.5, eğitim % 8.4, hizmet eksikleri % 3.5, Anayasa ile yargı % 3.1 (BUSAM Aralık 2009 verilerinden) var iken ortaya sürülen Barış Süreci ile nasıl bir yöne doğru gidilmekte olduğu sorgulanmamış ve demokrasi içerisinde gerekli çözüm yollarına gidilmemiştir. 

Öte yandan Güneydoğu Anadolu'daki Kürt kökenli yurttaşlarımızın yarıya yakınının iş ve toprak sorunu vardır.(Dr. Muzaffer Sencer. GAP İdaresi Bşk. 1992-93) Toprak Ağalığının egemen olduğu ve toprak reformunun yapılmadığı yörede bugün bu oranın değişmiş olduğunu söylemek mümkün mü? Bu yapının işsizlik, göç ve terör örgütüne katılımı arttırıcı etkilerinin olduğunu iktidarlar bilmiyor mu? Öte yandan terör saldırıları ile ayrılıkçılık içerikli bütün yoğun propagandaya rağmen on bir ilde ayrıntısı verilmeyen (755) kişiye uygulanan bir anket çalışmasına göre katılımcıların %11.7'si 'federal yönetim' %19.3'ü 'özerklik' %41.2'si 'demokratik özerklik statüsü' isteğinde olduğunu açıklamıştır. Yine bu araştırmaya göre Türkiye'den kopma değil, % 81.5 oranında 'Kürtlere yasal statü talebi' (SOMAR Nisan 2012) kapsamında Milli Birlik ve Kardeşlik içerikli söylemlerin geliştirilmesine gerek vardır. Özellikle Güneydoğu Anadolu'da (9) yıl kadar belgeseller çekmiş bir yönetmen olarak, yörenin nice yoksunlukları ile toplum kesimlerinin yoksulluğu, eğitimsizliği ve çağdaşlaşamama konusunda en etkili çözümlere başvurulmalıdır, diye düşünüyorum. 

 Öte yandan

Umarım Başbakan Erdoğan ile Yiğit Bulut hepimizin alkışladığı ancak içerisinde nice kaygılarımız bulunan Barış Süreci içerisinde gerekli etkinliği sağlayacaklardır.

‘Hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarları’ değil miyiz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1992 yılına kadar Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü yakınlarında da bulunan ve 1932’de İstanbul’da iken söylediği, ‘Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları,  hep aynı cevherin damarlarıdır’ sözünü hayata geçirebilecek yeni söylemler doğrultusunda gerekli hukuki ve iktisadi düzenlemeler gerçekleştirilecektir. Böylece bu toprakları binlerce yıldan beri yurt tutan bütün yurttaşlarımızın ‘birlikte kuvvet doğar’ özdeyişi çerçevesinde daha çağdaş, daha demokratik bir Türkiye içerisinde kardeşçe yaşamaya daha bir sarılmalarına yol açacaklardır. Tarihi geçmişimiz de göz önün alındığında gerçekten hepimiz Küçük Asya’nın kültürler ve uygarlıklar potasında kaynaşmış, ‘hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarları’ değil miyiz?

‘Dindar ve kindar’ Yiğit Bulut Barış Müzakereleri sırasında ne yapacak?

Ancak söz konusu Barış Sürecinin uzun ömürlü olabilmesi için belirli kurallara bağlanması gerektiğini ve toprak, su kaynakları, HES, petrol alanları ile madenlerin paylaşımı gibi konuları duydukça ne kadar şaşıracağını şimdiden görür gibiyim. Başdanışman Yiğit Bulut bakalım ‘Büyük Barış Süreci…’ başlıklı makalesinde öne sürdüğü ‘Toplumdaki ‘zihinsel barış’, ana sorunların da bu geçiş sürecinde çözülmesiyle ‘toplumsal barış ve alt dinamikleri olarak sorgulansın ve özellikle ‘Kürt Denklemi’ başta olmak üzere yeni açılımlar hayata geçirilsin’ sözünün uygulanması sırasında nelerle karşılaşacak. Bakalım hangi ‘zihinsel barış’,’ alt dinamikler’ ve özellikle AKP iktidarının adını güzel koyduğu Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında Batı’da ve bütün uygar toplumlarda uygulanan barış içinde bir arada yaşama tutkusu bağlamında çözülememiş ve çok yakın bir gelecekte çözülebilecek. Umarım Ziya Gökalp ile Musa Anter’in de öne sürdüğü gibi birbirine çok benzeyen Kürtlerle Türkler çoğumuzun yaraladığını düşündüğü ve kendisinin de özlemini çektiği ‘Barış ve birlikte hızlı yükseliş’ sürecimiz daha hızlı bir biçimde gerçekleşecektir.

Bu bağlamda ileride bir gün ortaya çıkacak olan Barış Müzakerelerini savunmak için hangi arkeolojik, tarihi, kültür, uygarlık, dil bilim ve ortak değerler yanında demokrasinin nimetleri konusunda kamuoyunu aydınlatmaya çalışacaktır.  Umarım bu konulardaki gerekli hazırlıklara şimdiden başlayacak ve kendisine geçmişin yankıları ile Türklerle Kürtler arasında var olan %95’lik bağlılık verileri de sunulacaktır.

Son yıllardaki görüşleri bakımından Yiğit Bulut AKP karşıtlarına göre bir AKP yandaşı. Kendi söyleyişi ile 'Evet ben yandaşım. Başbakan Erdoğan benim atam!' diyen Başbakanlık yeni Başdanışmanı Yiğit Bulut aynı zamanda çok donanımlı bir iktisatçı. Bu özelliklerine ek olarak Yiğit Bulut, bir Trakyalı olarak 'Yeterince dindar ve yeterince kindar' bir yazar.

Yiğit Bulut’un Medya Üst Kurulu ne olacak?

Gözlemlerime göre Yiğit Bulut özellikle 2008'den sonra Başbakan Erdoğan’a daha yakın durmaya başlamıştı. Oysa önceleri çoğumuzun uğraşa geldiği gibi, 'hem hala hem de mıha vurmak' gibi bir yol izliyordu. Onun 2010’nun sonuna doğru Başbakan Erdoğan’dan bir kahvaltıda paylaşmış olduğu ‘Medya Üst Kurulu’ hakkındaki görüşü o günlerde oldukça tartışılmıştı.

Onun görüşleri bir ‘sansür kurulu’ kurulmasını istemek gibi algılandığından tartışmalar amacını aşmaya da başlamıştı.

TRT’deki çalışmalarıma da dayanarak Yiğit Bulut’un o günlerde ‘Medya Üst Kurulu’ yeni Anayasa ile hayata geçebilir...’ başlığı ile yayınladığı görüşlerine ben de katılıyorum.

Yayıcılık sorunlarının içerisinde radyo, televizyon, gazete ve dergicilik alanlarında yaklaşık (30) yıl boğuşmuş bir yapımcı yönetmen olarak ‘medyanın denetimsizliği’ için ben de az kafa patlatmamıştım.

Türkiye’deki basın yayın karmaşasının önüne geçilebilmesi ve meslek etiğinin kurulabilmesi için uğraşılması gereken konular elbette işin içinden gelenlerin bileceği işlerdir. Bu bağlamda TRÜK ile basın yayın yönetiminde bulunan kişilerin çoğunun ilgili alanlardan gelmemiş olmaları bir tek AKP’nin değil geçtiğimiz yıllarda Anavatan Partisinin de sorunlu bir egemenlik alanı idi. Yiğit Bulut umarım Başbakanlıktaki yeni görevinde bu alanda da gerekli çalışmaları başlatacaktır.

Yiğit Bulut artık gazeteci yorumcu değil

Bir yılı aşkın bir süredir 24 TV Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdüren Yiğit Bulut Başbakanlık Başdanışmanı olmuş. Yiğit Bulut'un bugün (10. 07. 2013) Ankara’da yeni görevine başlayacağı açıklanmış bulunuyor. Yaklaşık on üç yıldan bu yana basın yayın araçlarındaki yazıları ve yorumları ile tanımaya başladığımız tartışmayı seven ancak kavgacı olmayan Yiğit Bulut, Kanal 6, Kanal E, CNN Türk'te ekonomi yorumculuğu yapmış. Ayrıca Radikal, Vatan ve Referans gazetelerinden sonra Haziran 2012’den bu yana Star Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapıyor.

Keşan’dan Ankara’ya bir yolculuk

1972 yılında Edirne'nin Keşan ilçesinde doğan Yiğit Bulut,  Galatasaray Lisesi ve Bilkent Üniversitesi Bankacılık ve Finans bölümü mezunu olan Bulut, Sorbonne Üniversitesi'nde yüksek lisans yapmış. CHP karşıtlığı yanında AKP tarafgirliği ile de tanınan Yiğit Bulut, son dönemde Gezi Parkı eylemleriyle ilgili 'Faiz Lobisi' analizleriyle dikkatleri üzerinde çekti. İlk yazmaya başladığında ve canlı yayınlardaki düşünceleri ve tavırları ile dikkatleri çeken Yiğit Bulut kıvrak zekâlı, bilgili ve yazılarındaki tutarlılıkları bakımından yeni bir soluk olarak aramıza katılmıştı. Tutarlı olmak çizgisini koruyarak AK Parti siyasetine giderek ısındığını da gördük.

Özal döneminde de olduğu gibi AK Parti’nin basın yayın kesiminden pek çok kişiyi bağrına bastığını biliyoruz. Basın Yayın alanındaki patronlarından yazarlarına kadar uzanan bu yakınlaşma sonunda Yiğit Bulut gibi bir değeri de kollarına almış oldu. Gerçekte bazı yorumlarında ancak ‘bir hücre büyüklüğünde’ tanıdığı Başbakan Erdoğan’a karşı beslediği hayranlığını ve güvenini bakalım nasıl sınayacak. Son gelişmelere de bağlı olarak o artık Başbakanlık Başdanışmanı. Kim bilir Başbakanlıkta kaç Başdanışman vardır. Dıştan bir değerlendirme ile Başbakanlıkta ’her kafadan bir ses’ çıkması yerine kamuoyuna yansıyabilecek çok seslilik umarım ülkemizin içine sürüklenmekte olduğu bölünme kaygılarını en az düzeye çekebilecek maharetleri de gösterecektir.

Kanımızı emenleri görmek

Bu bağlamda Yiğit Bulut’un son yazılarından birindeki ilk cümleler dün olduğu gibi yarında ağırlığını koruyacak özler taşıması bakımından ilgi çekicidir. Onun, ‘Bu ülkenin en büyük belası ‘siyasi-ekonomik- sosyolojik- finansal’ manipülasyonlar ile kanımızı emenler, varlıklarımızı transfer edenlerdir. Bizden aldıklarına o kadar alışmışlardır ki; ellerindeki çalışan düzen bozulmasın diye ülkenin ‘siyasi-sosyolojik-sosyal’ dinamiklerine müdahale etmeye hatta ‘toplum terziliği’ yapmaya girişirler. Sevgili dostlar 2002 öncesinde bu ülkede ‘neler olduğunu’ özellikle ‘verileri’ her Türk vatandaşına anlatmazsak, ‘sırtımızdaki bu asalakları’ hiç atamayacağımız gibi ‘kendilerini’ bu ülkenin sahibi olarak görmeye devam ederler’ sözlerine k i m itiraz edebilir?

Yiğit Bulut ‘kan emenleri’ en aza indirebilmek için neler yapabilir?

Gerçekte bu ulus değişik kılıklar ve değişik olduğu kadar gizli ilişkiler ve nice kazık atma işleri ile kimlerin nasıl zengin olduğunu sürekli olarak tahmin etmiştir. Özellikle hiçbir zenginliğin haramsız olmadığını çok iyi bilir bu ulus. Kaldı ki çoğu zenginliklerin arkasında da öncelikle siyasetten birilerin, ‘’Yürü ya kulum!’ dediğini de çok iyi kestirir. Yeni Başbakan Başdanışmanı Yiğit Bulut umarım geldiği bu yeni makamında çalışkanlığı ile göz dolduracak ve nice önerileri ile diğer danışmanları gölgede bırakacaktır. Bu yüzden kendisine nazar değmesin derken, kıskançlıktan dolayı uğrayabileceği nice düş kırıklıkları için şimdiden hazırlıklı olmasını isterim.

Bazı yazılarında olduğu gibi yukarıda ilk üç cümlesini aldığım Yiğit Bulut’un son cümlesinde yer alan, ‘… bu ülkenin kanını emenlerin son 30 yılda nerelerimizi kendi hesaplarına varlık olarak kaydettiklerini, yapılan düzenlemeler ve atılan adımlar ile son on yılda ’ne kadar milyar dolardan’ olduklarını ve bugün ellerindeki imkanlar ile ne yapmaya çalıştıklarını lütfen bir daha sorgulayın!’ yorumu doğrultusunda sanırım Başbakan Erdoğan’a bazı önerilerde bulunacaktır. Bu kapsamda kim bilir bakarsınız Yiğit Bulut’un ele geçireceği belgeler doğrultusunda nice talan, vurgun, ihaleye fesat karıştırma olayları açıklanarak müsebbipleri hakkında gerekli yasal işlemlere başlanacaktır. Böylece 30 ya da 10 yıldan beri değil belki de 100 yıldan bu yana bu ülkenin kanını emenlerin ne gibi işler çevirdiklerini, ne kadar komisyon aldıklarını, hangi şirketlere ortak olduklarını, nerelerdeki taşınmazları yakınları ile üleştiklerini de öğrenmiş olacağız. Bir de sanırım birilerinin bu millerin geçmişte ‘kanını emenlerin’ açığa çıkartılması yanında onlara özenerek aramızda arz-ı endam etmekte olan daha nicelerinin teşhir edilmesi de gündeme gelecektir sanırım.

Çoğumuzun bildiği gibi bu tür işler Mali Polis ile bazı müfettişlerin raflarda çürüyen dosyaları kadar ‘bankacılık ve finans’ konusunda uzmanlık derecesine ulaşmış bir yazarın Türkiye Cumhuriyetinin en güçlü başbakanlarından birine en yakın bir danışman olarak çok daha etkili bir biçimde çözülebilecektir. Bu anlamda Başbakan Erdoğan’ın önemli bir atama yapmış olduğu düşüncesindeyim. Umarım bu ikili çok geç kalınmış da olsa, yakında bir gün özlemini duyduğumuz, ‘Nereden Buldun Yasa Tasarısı’ ile karşımıza çıkarak ‘kanımızı emmeye’ yeltenenlerin önünü kesecekler ve hiç bir ayrım yapmadan topunu birden Yargıya yollamanın önünü açacaklardır.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..