Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '11

 
Kategori
Eğitim
 

Yöneticiler için dersler 2: Böyle rezalet görülmedi...

Yöneticiler için dersler 2: Böyle rezalet görülmedi...
 

” Ben de görmedim. Ben böyle bir rezalet görmedim. Kime ne diyeceğimi bilemiyorum. Daha önce görev yaptığım okulla ilgili bir haberi duyunca, çok üzüldüm. Ertesi günkü gelişmeler, üzüntümü fazlasıyla katladı. Habere konu olan okulda görev yapmış bir idareciyim. Öncelikle böyle bir olayın yaşanmış olmasından dolayı son derece üzgünüm. Öğrencilerimize ve arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. İl M.E.M. idari soruşturma başlatmış durumda. Tatbikatta ilgililerin kusuru ya da ihmali varsa, bu zaten ortaya çıkacaktır ve eğer varsa bir kusur, gereken ceza verilecektir; bunun böyle olması da gayet doğaldır. 

Ancak, bana göre doğal olmayan, doğru olmayan, doğru olmaması gereken bir konuya dikkatinizi çekmek isterim: Adı geçen okulumuzda Sivil Savunma Günü nedeniyle acil durumlar için tahliye tatbikatı yapılır. Alarm sesiyle birlikte öğrenciler okulu boşaltmaya başlarlar. Boşaltma anında öğrencilerden bir kaçının birbirlerini iteklemesi sonucu yirmi otuz öğrenci yere düşer. Panik olur, öğrenciler korkarlar, bir kaçı yaralanır. İdareciler ve öğretmenler, düşenleri ve ağlayanları bahçeye çıkartırlar, ambulans çağırırlar. Medya ise, ambulanslardan bile önce gelmiştir. İdareciler ve öğretmenler, kendilerine uzatılan mikrofona konuşamazlar, çünkü onların konuşmaları, bilgi vermeleri, ne olup bittiğini anlatmaları yasaktır. Medya da, “Madem siz konuşmuyorsunuz, biz konuşacak birilerini buluruz.” diyerek, mikrofonu ve kamerayı öğrencilere ve velilere çevirir. Onlar ise, olayın şokunun da etkisiyle korkmuşlardır, ağlıyorlardır, kızgındırlar, yakalarına yapışacak birilerini arıyorlardır. Yani, izlenme kaygısı çeken medya için aranıp da bulunamayacak bir malzemedirler, metadırlar. 

Olay gerçekten üzücüdür. Hiçbir eğitimci, yönetici, böyle bir olayla karşılaşmak istemez, öğrencisinin böyle bir pozisyona düşmesini istemez. Konunun soruşturulması gerekir. Herhangi bir kusur ya da ihmalden dolayı bu tablo oluşmuşsa, hesap sorulması gerekir. İşin bu kısmına hiç kimsenin itirazı yoktur. İdareciler ve öğretmenler, hastanelerde öğrencilerinin başlarında beklerken, kendileriyle ilgili acımasız bir süreç işlemektedir. 

Ben, yani adı geçen okulun eski müdürü, bu üzücü olayın yaşandığı akşam ana haber bültenlerini izlerken, kendimi çok kötü hissettim. Milyonlarca insanın izlediği haber bültenlerini hazırlayanlar, sunanlar, çok sınırlı sayıda ve o anki ortam itibariyle büyük olasılıkla duygusal tepki verebilecek olan haber kaynaklarından yola çıkarak, okul çalışanlarını “kusurlu, suçlu, beceriksiz, ihmalkâr” olarak çoktan yargılamış ve kararlarını vermişlerdir. Konu, ulusal kanallarda, özellikle birkaçında "rezalet", "skandal" anonslarıyla yayınlandıktan sonra, maalesef beklenen olmuştur: Okul müdürü ve müdür yardımcısı açığa alınmıştır. Böylelikle kamuoyunun vicdanı rahatlatılmış, suçlulara cezası verilmiştir. Yönetim, gereğini yapmıştır. Medya da, dördüncü kuvvet olma rolünü fazlasıyla yerine getirmiştir. Ertesi gün artık her şey kaldığı yerden devam edebilir. 

Peki, gerçekten ertesi gün her şey hiç bir şey olmamış gibi devam edebilir mi? Haberin medyada bu şekilde yer almasının yaratabileceği olumsuz etki, açığa alınan iki kişiyle ya da yalnızca ilgili okulla sınırlı kalır mı? Hayır, hem de kesinlikle hayır. Tekrar söylemekte yarar görüyorum: Kusuru olanların gereken cezaya çarptırılmaları gayet doğaldır. Ancak, konu daha aydınlatılmadan, kusur ya da ihmal var mı yok mu belirlenmeden ve "rezalet", "skandal" anonslarıyla dünyaya duyurulduktan sonra kişilerin hemen infaz edilmeleri, benim yüreğimi acıtıyor. Artık, idari soruşturmanın sonucu nasıl çıkarsa çıksın, adı "Çocuk Sevenler" Derneği İlköğretim Okulu olan okulun tüm çalışanları öğrencilerinin ve velilerinin gözünde, "aslında çocukları sevmeyen, onların can güvenliğini tehlikeye atan, beceriksiz" kişiler olarak görünüyorlar. Üzgünüm ki, bu şekilde görünenler yalnızca bu okulun öğretmenleri, yöneticileri de değil; tüm öğretmenler, tüm okul yöneticileri. Böylesine ağır bir tahribat, planlanarak dahi yapılamazdı. Ve belki üç gün sonra, "Sayın Müdürüm, sizin hiç bir kusurunuz yokmuş, yarın lütfen görevinize başlayınız." dediğimizde, aslında hiç bir şey olmamış gibi davranmaya devam edeceğiz; bizden, hiçbir şey olmamış gibi devam etmemiz istenecek. Bu nasıl mümkün olacak? Psikolojik ve sosyal boyutu çok fazla bir meslek olan eğitimci, bu darbeyi, bu travmayı nasıl atlatacak? 

Şimdi ben sormak istiyorum, ama kimsenin yanıtını da merak etmiyorum: Medya, kuvvetini böyle mi kullanır? Haber böyle mi yapılır? Sorumlular böyle mi aranır? Hesap böyle mi sorulur? Medyadan bu kadar mı korkulur? Bir yetki, bir kuvvet bu kadar mı fütursuzca kullanılır? 

Kendimi incinmiş, yaralanmış, haksızlığa uğramış, yargılanmadan infaz edilmiş hissediyorum. Güvende değilim artık. Hakkımı arayacak gücü de kendimde bulamıyorum. Dahası, hakkımı nerede arayacağımı da bilemiyorum. Ben bu olayın müdahili miyim, onu da bilmiyorum. “Çocuk Sevenler” okulunda, öğretmenlerin, idarecilerin, hizmetlilerin, velilerin binbir güçlüklerle boğuşarak, fedakârlık sınırlarını zorlayarak öğrenciler için oluşturmaya çalıştıkları bir eğitim yuvası, darmadağın ediliverdi. İnsan sermayemizi harcayıverdik, vesselam. 

 
Toplam blog
: 17
: 3175
Kayıt tarihi
: 09.02.11
 
 

Eğitimciyim. Yaklaşık on yıldır eğitim yöneticiliği yapıyorum. Eğitim yönetimi ve öğretmenlik mes..