Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '08

 
Kategori
Eğitim
 

Yöntem değişikliği nasıl yapılır(!)

Sınıfta ders yaparken, gezip otururken, üzerime ne yağmur suları akıyor, ne de kar. Akan sular, çamurdan bir zemin de oluşturmuyor. Sobaya odun atmak da yok, yakmak da. Üstelik külünü dökmek de yok. Küçük çocuklarla, hergün sınıfı süpürmek kaygısı da yok. Şimdi bu işlerin hepsini bir odacı yapıyor. Müfettiş geldiğinde, sobanın borusuna baş parmağını sürüp, önüme uzatıp, tebeşir tozunu göstererek, “Bu ne?” diyorsa da, “Bu kadarcık kusur kadı kızında da bulunur, ” deyip geçmek gerek, diyorum.

Sınıfım, ikinci kat, güney cephede. Güneş olduğu günler, sobaya değil odun atmak, sobayı yakmak bile istemiyor. Okulum, çok yeni. Henüz bu yıl öğrenime açıldı. Devletin verdiği sıra ve yazı tahtalarından başka hiçbir ders araç/gerecimiz yok. Hatta öğretmen masaları ve sandalyeleri de yok. Olsun, sıralarla idare ederiz, diyoruz.

Öğrencilerim her ne kadar, beldenin diğer iki okulunda bulunan dört sınıfından gelen öğrencilerden oluşuyorsa da, aralarında büyük bir seviye farkı yok. Velilerin parasal durumları ve okula ilgileri yerinde. Okul Müdürü bizi anlıyor ve destek oluyor. Öyleyse, hayalimdeki öğretmenliği yapmama engel bir durum yok, diyorum ve sene boyunca, öğrencileri yetiştirmek için yoğun bir şekilde çalışıyorum. Bu öğrencilerden ikisi, yıllar sonra Tıp Fakültesini kazanıyorsa da, ben gönlümdeki başarıyı bir türlü elde edemiyorum.

Sene sonuna doğru müfettiş geliyor ve tam dört saat teftiş yapıyor. Bir saat planları inceleyip beni dinliyor. Kalan üç saatlik sürede ise, her öğrenci ile tek tek ilgilenip, bir taraftan ne öğrendiğini anlamaya çalışıyor, diğer taraftan bana mesaj veriyor.

Teftiş bittikten sonra müfettiş beye; “Öğrencileri nasıl buldunuz hocam?” diyorum. “İyi buldum, ” diyor. Ben de iyi buluyorum ama “iyi” cevabı, benim çalışmalarımın karşılığı değil, diyorum. Ben bu yıl, gerçekten çok çalıştım. Çalışmalarımın karşılığı “iyi” değil, “çokiyi” olmalıydı, neden olmadı, diyorum. O zaman müfettiş bey, sevecen bir ifadeyle, “O zaman, yönteminizi değiştirmelisiniz, hocam” diyor.

Müfettiş Bey ile teneffüslerde eğitim/öğretim ile ilgili konulardan konuşuyoruz. Yaptığım çalışmalardan dolayı övücü sözler söylüyor ve beni yüreklendiriyor. Teftiş, gayet güzel geçiyor. Çünkü çocuklarla iletişim kurmakta herhangi bir sorun yaşamıyor. Çocuklar, sanki teftiş geçirmiyor, başka bir öğretmen ile ders işliyor.

O yıl ilkokul öğretmenliği yaşamına bir virgül koyup (çünkü sonra tekrar dönüyoruz) Gazi Yüksek Öğretmen Okulu, Eğitim Bölümü’ne başlıyorum.

Eğitim Bölümünde, geçmiş yıllarda öğretmenlik yaparken, -benim gibi- çok çaba gösterdiği halde, istediği başarıyı bir türlü elde edemeyen birçok arkadaş ile karşılaşıyorum. Onlar da, sadece çok çalışmak ile istenilen başarı elde edilemiyormuş, diyorlar. Böylece yöntemin önemini yaşayarak anlamış oluyoruz.

Yöntem sözcüğü, Bölümde en çok kullanılan sözcüklerden biri. Kısaca, amaca götüren yol, diye tanımlıyor Hoca. Arkasından, “Yöntem seçimi, çok önemlidir. Çünkü yönteminizi, yani yolunuzu doğru seçemezseniz, hiçbir yol sizi gideceğiniz yere götürmez. Yani amacınıza ulaşamazsınız, ” diyor. Söylenenleri, başımızla onaylıyoruz ve “Biz onu öğretmenlik yaparken çok yaşadık, ” diyoruz. Arkasından, “Bu durumlara düşmemek için, ne yapmalıyız?”, diyoruz. Hoca; “Önce olası çözüm yollarını ortaya koymalıyız. Sonra, bizce en uygun olanı seçmeli ve uygulamaya koymalıyız. Eğer beklediğimiz sonuçları elde etmeye başlamışsak, seçtiğimiz yöntemi uygulamaya devam etmeli, aksi halde, hemen yöntemi değiştirmeliyiz, ” diyor.

* * * *

Aradan tam yirmibir yıl geçiyor. Günlerden Çarşamba ya da Perşembe. Perşembe olması kuvvetle muhtemel. Odamda 17.00’den 19.00’a kadar oturuyoruz yine. Ortalık tamemen sessizleşmiş. Kısmen de serinlemiş. Ne mi konuşuyoruz? Esas konuşmak istediklerimizin dışında herşeyi konuşuyoruz da konuşmak istediklerimizi bir türlü konuşmuyoruz. Belki de konuşamıyoruz. Bilmem ki ne yapsak, nasıl konuya girsek?

Hafta başından beri yaptığımız gibi, yine saat 19.00’u beş veya on geçe odadan çıkıp, ana durağa doğru sol kaldırımdan yürüyoruz. Ben sağ taraftayım, o solda. Her ne kadar ağır adımlarla yürüyorsak da, bana çok hızlı geliyor bu yürüyüş. Bugün ortalık rüzgarlı. Rüzgarlı dediysek, serinlik anlışılmasın. Rüzgar, sıcak esiyor, sıcak hava üflüyor bugün. Serinletmek bir yana, sanki kemiklerimizi ısıtıyor (!) Olsun, yine de sade sıcaktan daha iyi. Konuşarak, hastanenin önüne kadar geliyoruz. Tam bu sırada konuşmamızdada bir boşluk doğuyor ve araya girip, “Nededen nereye Sevgi Hanım?” diyorum. Buraya kadar konuştuklarımızın hiç birini hatırlamıyorum ama sorumun önceki konuştuklarımızla hiçbir ilgisi olmadığını biliyorum. Soruyu sorarken hiç de zorlanmıyorum. Ne sesimde bir değişme oluyor, ne de vücut hareketlerimde. Çünkü üç/dört günden beri ne mesajın içeriğinde, ne de verme şeklinde bir değişme oluyor. İşte bunun üzerine “Nereden nereye …” sorusunu sorma gereğini duyuyorum. Bir de, sadece kelimelerle söylenen sözlerin, söylemek istenileni tam olarak anlatabileceğine inanıyorum.

Sorum üzerine birden duruveriyor ve hızlıca bana dönüveriyor Sevgi Hanım. Ben de duruyor ve ona doğru dönüyorum. Ama onun kadar atik değil. Göz göze geliyoruz. Bakışlarımız donuveriyor birdenbire. Ancak bir iki saniyelik bir zaman geçiyor ve sağ elini göğüs hizasına getirerek, “Yöntem değişikliği yaptım. Olmasını istediğim bir şey için, birinin ayağıma gelmesini beklemem. Ben onun ayağına giderim, ” diyor.

Aldığım cevap karşısında hiç de şaşırmıyorum. Önceki uyarıcıları test edip, teyid etmiş oluyorum böylece. Bu arada yapılmakta olan giriş kapısına yaklaşıyoruz. Üniversiteye cümle kapısı yapılıyor da. Kapının kalıpları çakılıyor. Bir de kapı yapılan yerin altında yolu enlemesine kesen bir kanal kazılmış. Kanalı dikkaklice atlayarak geçip, yürümeye devam ediyoruz.

Yol yine bitiyor ve durağa varıyoruz. Hemen geliyor otobüs. Zaten hiç gecikmez ki. O otobüsüne biniyor, ben otobüsüme biniyorum.

Selam sana Zehra Öğretmen. Sen “acıma”yı öğrendin, ben “yöntem değişikliği” yapmayı. Her ne kadar, müfettiş beyin dediği, “Yöntem değişikliği yapmalısın !” buyruğunu yerine getiremesem de.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..